İnsanın Aynası: Eylemler, Vefa ve Kader Karşısındaki Duruş

İnsanın Aynası: Eylemler, Vefa ve Kader Karşısındaki Duruş

İnsanlık tarihi, sürekli bir arayışın, sorgulamanın ve varoluş soruların cevaplarını bulma çabasının hikayesidir. Bu arayışta, insan kendi benliğini, eylemlerinin sonuçlarını, yaşadığı acıları ve sahip olduğu değerleri anlamaya çalışır.

  1. Eylemlerin Sesiz Şahitliği: Kıyamet Günü

Yasin Suresi’nin 65. ayetinde dile getirilen “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” ifadesi, en çarpıcı mesajlardan birini barındırır. Bu ayet, hesap gününün sarsıcı ve kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu anlatır. İnsan, dünyada yaptığı her eylemin bir kayda geçirildiğini ve ahirette bu eylemlerin bizzat bedeni uzuvları tarafından şahitlik edilerek ortaya konulacağını öğrenir.
Bu ilahi mesaj, insanı sadece sözlü ifadelerinden değil, aynı zamanda bedeninin her bir hareketinden sorumlu kılar. Tarihte, bu inanç birçok medeniyette ahlaki davranışların temelini oluşturmuştur. Örneğin, İslam alimleri, bu ayeti referans göstererek, nefsin muhasebesi üzerinde durmuş, insanın her anını bir imtihan olarak görmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bu inanç, bireyleri dürüstlüğe, adalete ve iyiye yönlendirirken, kötü eylemlerden kaçınmaya teşvik etmiştir. Zira insan, en gizli kalacağını düşündüğü eylemlerinin bile bir gün kendi uzuvları tarafından açığa çıkarılacağını bilmelidir. Bu, sadece dinî bir inanç değil, aynı zamanda insanın kendi benliğiyle yüzleşmesini gerektiren derin bir hikmettir.

  1. Kader Karşısında Vefa ve İman Duruşu

Bediüzzaman Said Nursi’nin Mesnevi-i Nuriye’sinden alıntılanan söz, insanın kader karşısındaki tavrını ele alır. “Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman, İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn söyle…” sözü, insanın zor zamanlarda neye sığınması gerektiğini gösterir. Musibetler, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak bu zorluklar karşısında üzülmek ve çaresiz kalmak yerine, “Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz” diyerek imana sarılmak ve gerçek merci olan Yüce Yaratıcı’ya yönelmek, kişiye derin bir huzur verir.
Bu düşünce, tarihi süreçte pek çok alim ve mutasavvıf tarafından anlatılmıştır. Musibetleri birer sınav olarak görenler, onları birer olgunlaşma ve manevi yükseliş vesilesi olarak değerlendirmişlerdir. Bu anlayış, insanı acizlikten kurtararak, deruni bir kuvvet kazanmasını sağlar. Sadece fiziksel değil, aynı zamanda manevi bir bağ kurarak, insanı musibetlerin getirdiği umutsuzluktan korur ve ona her durumda bir çıkış yolu olduğunu hatırlatır.

  1. Vefa: Hayvanlardan Öğrenilen Derin Ders

Yaşanmış olaylardan olan sahibinin ölmesiyle Mezarlıkta yatan bir köpeğin insana hatırlattığı en önemli bir vefa örneğidir.
Bu durum Vefa duygusunun ne kadar değerli ve anlamlı olduğunu güçlü bir şekilde ifade eder.
Vefa, birine bağlı kalmak, onu zor zamanlarda terk etmemek ve iyiliğini unutmamaktır.
Bu hayvanların bu erdemi, sözlerle değil, davranışlarıyla en saf şekilde sergileyebildiğini gösterir.
Tarih boyunca, insan ve hayvan arasındaki vefa bağını anlatan sayısız hikaye ve efsane mevcuttur.
Örneğin, Hachiko adlı Japon köpeğinin, her gün sahibini tren istasyonunda beklemesi ve sahibi öldükten sonra da bu davranışını yıllarca sürdürmesi, vefanın en dokunaklı örneklerinden biridir.
Bu tür hikayeler, insanlara unuttukları veya göz ardı ettikleri değerleri hatırlatır. İnsanın modern dünyada vefa duygusunu zaman zaman yitirmesi, bu tür ibretlik örneklerin önemini daha da artırır. Vefa, sadece insan ilişkilerinde değil, aynı zamanda tabiata ve tüm canlılara karşı da gösterilmesi gereken temel bir ahlaki değerdir.

  1. Günahın Ekosistemi: Tabiat ve İnsanın Ortak Kaderi

Emirdağ Lahikası’ndan alıntılanan metinde, günahların ve zulümlerin sadece insanları değil, tüm ekosistemi nasıl olumsuz etkilediğini anlatır.
Deniz dibindeki balıkların bile günahkâr ve zalimlerden şikayet etmesi ve bu yüzden yağmurun azalmasından yakınmaları, çarpıcı bir metafordur. Bu, insanın eylemlerinin sonuçlarının sadece bireysel veya toplumsal düzeyde kalmadığını, tüm tabiata yayıldığını gösterir.
Bu düşünce, çağımızda giderek daha fazla önem kazanan çevre bilinci ve ekolojik denge konularıyla yakından ilişkilidir. Endüstriyel kirlilik, orman tahribatı ve doğal kaynakların israfı gibi günümüz problemleri, bu sözün ne kadar haklı olduğunu isbatlar niteliktedir.
Tarihte, bazı toplumlar doğayla uyum içinde yaşarken, bazıları doğayı tahrip ederek kendi sonlarını hazırlamışlardır.
Bu metin, günahın sadece manevi bir yozlaşma değil, aynı zamanda somut ve fiziksel sonuçları olan bir eylem olduğunu hatırlatır. İnsanların işlediği zulümler, masum hayvanların ve tüm doğanın da azap çekmesine neden olur. Bu, insanlara sadece kendi kurtuluşları için değil, aynı zamanda tüm varlık aleminin huzuru için de ahlaklı ve sorumlu davranmaları gerektiğini gösterir.

Makalenin Özeti
Bu dört metin, insanın varoluş yolculuğunda önemli durakları temsil eder.
İlk olarak, hesap gününde her eylemin bir karşılığının olacağı ve insanın uzuvlarının bile şahitlik edeceği gerçeği anlatılır.
İkinci olarak, kader karşısında iman ve tevekkülün önemi belirtilerek, musibetlerin bir olgunlaşma aracı olduğu mesajı verilir.
Üçüncü olarak, vefa gibi temel bir değerin, hayvanların sadakati üzerinden ne kadar güçlü bir şekilde ifade edilebileceği gösterilir.
Son olarak, günah ve zulümlerin sadece insanları değil, tüm doğayı etkileyen ve ekolojik dengeyi bozan sonuçları olduğu anlatılır. Bu makale, insanın kendisi, çevresi ve Yaratıcısı ile olan ilişkisinin derinliğini ve her bir eylemin zincirleme reaksiyonla tüm varlık alemini etkilediğini ortaya koyar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2025