Ahiret Odaklı Yaşamın Anlamı ve Yaratılışın Tezahürleri

Ahiret Odaklı Yaşamın Anlamı ve Yaratılışın Tezahürleri

İnsan, varoluşun en karmaşık ve en anlam arayışında olan canlısıdır. Bu arayış, genellikle “Ben kimim?” ve “Bu dünyadaki amacım ne?” gibi temel sorularla başlar. Yüzyıllar boyunca farklı medeniyetler ve düşünce akımları bu sorulara çeşitli cevaplar sunmuştur. Ancak, İslam düşüncesinde, özellikle de Risale-i Nur’da bu sorulara benzersiz ve derinlikli cevaplar verilir. Bu cevaplar, hem bireyin hem de kâinatın manevi haritasını çizer.

Cennet-i Ebediyye’yi Amaç Edinmek

Risale-i Nur, bu fani ve geçici dünya hayatını, ahiret hayatı için bir vesile ve bir tarla olarak görmeyi öğütler.
“Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen… Cenâb-ı Hakk’ın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri olursun.”
Bu ifadede, ahiret hayatını ana hedef olarak belirlemenin, insanı hayvanattan ayıran ve onu yüce bir makama taşıyan bir adım olduğu belirtilir. Fani olan bu dünyayı bir gaye haline getirmek, Kur’an’ın bir talebesine yakışmayacak bir gaflettir. Zira Kur’an, hakiki bir talebesine ebedi bir cenneti bile amaç edindirmemiştir. O halde, bu geçici dünyayı amaç edinmek nasıl mümkün olabilir?
Bu anlayış, hayatın sadece dünyevi zevkler ve geçici başarılar üzerine kurulu olmadığını, aksine her anın ebedi bir karşılığı olabilecek bir potansiyel taşıdığını gösterir. Bu fani dünya, tıpkı bir ekim alanı gibi, ahiret hayatının meyvelerini toplamak için kullanılır. Bu bakış açısı, insana karşılaştığı zorluklarda sabır, elde ettiği nimetlerde şükür ve yaşadığı her anda bir anlam bulma gücü verir.

İnsanın Mahiyeti ve Kudret-i İlâhiyyeye İltica

İnsanın bu dünyadaki temel vazifesi, sadece bir gaye peşinde koşmak değildir. Aynı zamanda kendi acizliğini, zaafını, fakrını ve kusurlarını idrak ederek Yaratıcı’sına yönelmektir. “Nübüvvet, gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı ilâhiye ile ve secâyâ-yı hasene ile tahallük etmekle beraber, +acizini bilip kudret-i ilâhiyeye iltica… +kusurunu görüp aff-ı ilâhîye istiğfar…”
Bu metin, peygamberlerin tebliğ ettiği temel insanlık gayesinin, Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak olduğunu belirtir. Bu ahlakın en önemli unsurlarından biri ise insanın kendi acizliğini, kusurlarını ve eksiklerini kabul etmesidir.
Bu kabulleniş, bir aşağılanma değil, aksine bir yücelme vesilesidir. Kendi gücünün sınırlı olduğunu gören insan, sınırsız kudretin sahibine sığınır. Kendi zaafını fark eden, Allah’ın sonsuz kuvvetinden yardım ister. Kendi fakirliğini anlayan, İlahi rahmetin zenginliğine itimat eder. Bu yöneliş, insanı kibirden arındırır ve onu Rabbine yaklaştırır. Böylece insan, bir “kul” olmanın anlamını kavrar ve hayatına derin bir teslimiyet ve huzur dolar.

Yaratılışın Tecellileri: İsimler ve Sıfatlar

Bu dünya, sadece bir ekim tarlası değil, aynı zamanda Allah’ın isim ve sıfatlarının bir sergisidir. Her bir canlı varlık, O’nun isimlerinin tecellisine mazhardır.
“Her bir zîhayat, çok isim ve sıfatların tecellisine mazhardır.” Bir canlı dünyaya geldiğinde, “Bari” isminin cilvesiyle vücut bulur. Şeklini alırken “Musavvir” isminin, gıdalandığında “Rezzak” isminin, hastalandığında şifa bulduğunda ise “Şâfî” isminin tecellisini gösterir.
Bu tarihi ve ibretli bakış açısı, varoluşu rastlantılı bir olaylar zinciri olarak değil, aksine her detayı planlanmış ve her aşaması ilahi isimlerle nakşedilmiş bir sanat eseri olarak görmemizi sağlar. Her bir canlı, bu sanatın bir parçasıdır ve üzerinde Yaratıcının mührünü taşır. Bu farkındalık, insana kâinata bakarken derin bir tefekkür ve hayranlık duygusu kazandırır. Evrendeki her şey, Allah’ın sınırsız ilim, irade ve kudretini fısıldar.

Özet
Bu makale, Risale-i Nur’dan alınan metinler ışığında, insan hayatının anlamını üç temel noktada ele alır: ahireti gaye edinmek, insanın kendi acizliğini idrak etmesi ve kâinatın Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecelligâhı olduğunu anlamak. Bu fani dünya, ahiret hayatına hazırlık için bir ekim tarlasıdır. Bu anlayış, insanı geçici zevklerin ötesine taşıyarak ebedi bir makama hazırlar. İnsan, kendi acizliğini ve eksiklerini bilerek Yaratıcısına sığınır ve bu teslimiyetle gerçek güce ve huzura ulaşır.
Son olarak, evrendeki her varlık, Allah’ın isimlerinin bir yansımasıdır ve bu tecelliler, kâinatın derin bir anlam taşıdığını ve rastlantılı olmadığını gösterir. Bu üç temel ilke, insanın dünya hayatını bir amaçsızlık girdabından çıkararak, onu anlamlı, ibretli ve düşündürücü bir yolculuğa dönüştürür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 24th, 2025