Amelin İki Yönü: Niyetin Aynası ve Mahiyeti

Amelin İki Yönü: Niyetin Aynası ve Mahiyeti

İnsanoğlu, varoluşu boyunca sürekli bir eylem halindedir. Konuşur, çalışır, düşünür, ibadet eder. Her bir fiil, bir amelin parçasıdır. Peki, bu amellerin değeri ve mahiyeti ne ile ölçülür? Metindeki derin ve hikmetli söz, bu soruya net bir cevap verir:
“Ef’al-i beşer için iki cihet vardır. Eğer niyet ile Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata ma’kes, şeffaf, parlak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir manzarayı göstermiş olur.”
Bu cümle, insan eylemlerinin iç yüzünü ve sonuçlarını gözler önüne seren, adeta bir ışık ve gölge oyunu gibidir. Amel-i salih ile amel-i seyyie arasındaki farkın sadece dış görünüşte değil, asıl olarak deruni niyette yattığını anlatır.

Hikmetli Bir Bakış: Niyetin Sırrı ve Bereketi

Niyet, bir amelin ruhudur, kalbidir. Aynı işi yapan iki kişi, farklı niyetlerle hareket ettiğinde, o işin manevi karşılığı tamamen değişir. Bir tüccarın mal satarkenki niyeti sadece para kazanmak ise, bu durum zulmetli bir manzara ortaya koyabilir.
Ama aynı tüccar, “Allah’ın rızasını kazanmak, helal kazanç elde ederek aileme bakmak ve topluma faydalı olmak” niyetiyle hareket ederse, bu eylem parlak ve şeffaf bir tecelli olur. Bu, İslâm düşüncesinde yer alan “amelin niyetlere göre olduğu” prensibinin temelidir. Niyet, bir fiili sadece bir eylem olmaktan çıkarıp, onu bir ibadete dönüştürme potansiyeline sahiptir. Hikmet, bir şeyin dış kabuğuna değil, özüne ve ruhuna bakabilme sanatıdır. İşte bu söz, bize eylemlerimizin asıl ruhunun niyet olduğunu gösterir. Niyet, bir fiile değer katan ve onu bereketlendiren en önemli unsurdur.

Edebi Bir Düşünce: Işık ve Gölgenin Hareketi

Sözün “tecelliyata ma’kes, şeffaf, parlak” ve “zulmetli bir manzara” ifadeleri, edebi birer imge olarak derin anlamlar taşır. Niyetin temiz ve ilahi bir gayeye matuf olması, bir aynanın tecellileri yansıtması gibidir. “Ma’kes”, yansıtıcı demektir. Niyet, amelin Allah’ın nurunu yansıtmasını sağlayan bir ayna görevi görür. Bu tür ameller, etrafına ışık saçar, parlak ve şeffaftır. Onları görenler, ardındaki ilahi hikmeti ve güzelliği hissedebilirler.
Diğer yandan, niyetin sadece nefsani arzulardan ve dünyevi menfaatlerden ibaret olması, o eylemi karanlık bir manzaraya dönüştürür. “Zulmetli” kelimesi, hem fiziksel bir karanlığı hem de manevi bir boşluğu, bir sıkıntıyı ifade eder. Bu amellerin ardında, bir nur, bir bereket yoktur. Sadece bir çıkar ve benmerkezcilik vardır. Bu edebi tasvir, bize niyetin sadece bir eylemi değil, aynı zamanda insanın iç dünyasını da nasıl şekillendirdiğini gösterir.

Tarihî ve İbretli Bir Yaklaşım: Amelin Tezahürü

Tarih, niyetin insanlığa getirdiği ışık ve karanlık manzaralarla doludur. Bir yanda, Allah’ın rızasını kazanmak için yola çıkan ve ilim, medeniyet ve adaletle donanmış şahsiyetler ve medeniyetler vardır. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetme niyeti sadece siyasi bir amaçtan ibaret değildi; aynı zamanda manevi bir sorumluluktu. Onun bu niyeti, Haçlı seferlerinin zulmüne karşı İslam dünyasına bir diriliş ruhu getirmişti. Yine, birçok vakıf kuran ve hayır işleri yapan insanlar, bu amelleri sadece gösteriş için değil, Allah’ın rızası için yapmışlardı. Onların eserleri asırlar boyu ayakta kalmış ve insanlığa hizmet etmeye devam etmiştir.
Öte yandan, sadece şöhret, güç ve zenginlik hırsıyla hareket eden nice Firavunlar, Nemrutlar ve krallar da olmuştur. Onların yaptıkları büyük saraylar, anıtlar ve savaşlar, dışarıdan parlak görünse de, ardındaki niyetin karanlığından dolayı tarihte birer zulüm simgesi olarak kalmışlardır. Onların amelleri, insanlığa ibretlik birer ders olarak sunulmuştur. Bu durum, bize amellerin asıl kalıcılığını ve değerini belirleyenin niyet olduğunu gösterir.

Düşündürücü Bir Sonuç: Hayatın Niyet Odaklı Yaşanması

Sonuç olarak, metindeki söz, bizlere hayatın her anında kendimize bir ayna tutmayı ve niyetimizi sorgulamayı öğütler. Bir işe başlarken, birine yardım ederken, hatta sıradan bir günlük eylemde bile, “Ben bunu kimin için yapıyorum?” sorusunu sormak gerekir. Eğer cevabımız “Allah’ın rızası için” ise, o eylem en küçük de olsa büyük bir mana kazanır. Eğer cevabımız sadece “kendim için” veya “başkasından bir çıkar sağlamak için” ise, o eylem bizi manevi bir karanlığa sürükleyebilir.
Bu, modern dünyada kaybolan bir düşüncedir. Her şeyin maddiyatla, somut sonuçlarla ve menfaatlerle ölçüldüğü bir çağda, niyetin manevi gücünü anlamak büyük önem taşır. Gerçek başarı, ne kadar kazandığımızla değil, ne kadar samimi bir niyetle hareket ettiğimizle ilgilidir. İnsan, amellerini Allah’ın hesabına yaparak, hem dünya hayatına anlam katar hem de ahiret için parlak bir manzara hazırlar.

Özet
Bu makale, “Ef’al-i beşer için iki cihet vardır…” sözü ekseninde, insan eylemlerinin niyete bağlı olarak nasıl iki farklı sonuç doğurabileceğini anlatmaktadır. Makale, “niyet” kavramını hikmetli bir bakış açısıyla amelin ruhu ve kalbi olarak tanımlar ve niyetin bir ameli ibadete dönüştürme gücüne değinir. Edebi bir yaklaşımla, niyetin saflığının ameli “parlak ve şeffaf” bir manzaraya dönüştürmesi, kötü niyetin ise “zulmetli bir manzara” oluşturması metaforları açıklanır. Tarihi ve ibretli örneklerle (Selahaddin Eyyubi ve Firavunlar) niyetin medeniyetlerin yükselişi ve çöküşü üzerindeki etkisi gösterilir.
Sonuç olarak, makale, niyetin hayatın her alanında sorgulanması gereken temel bir prensip olduğunu ve gerçek başarının maddi sonuçlarda değil, samimi niyetlerde yattığını anlatır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 23rd, 2025