Dönüş Yolu

Dönüş Yolu

1960 yılının serin bir sonbaharında Adıyaman’da dünyaya geldiğimde, annemin kolları bana ilk sığınağım olmuştu. Babamın işi sebebiyle, henüz yedi aylıkken İstanbul’un kalabalık sokaklarına taşındık. O yıllar, çocukluğumun hatıralarıyla doludur; sokakta oynadığım arkadaşlar, okula giden kalabalık içinde yürürken duyduğum martı sesleri ve boğazın o keskin iyot kokusu…

İstanbul, on yıl boyunca bana ev oldu. Ama kaderin çizdiği yollar bazen insanı ait olduğu yere döndürür. Babam bir gün eve geldi ve Adıyaman’a geri döneceğimizi söyledi. İçimde garip bir his vardı; İstanbul’dan ayrılmak kolay değildi ama doğduğum topraklara dönmek fikri de bana yabancı gelmiyordu.

Adıyaman’a döndüğümüzde, artık genç bir delikanlıydım. Eğitim hayatım burada şekillendi ve 1978 yılında İmam Hatip Lisesi’ni bitirdim. Mezuniyetin ardından iki yıl boyunca İmam- Hatip olarak görev yaptım. Minberde durup cemaatin yüzlerine baktığımda, her birinde hayatın farklı hikâyelerini görürdüm. Dualarda huzur, kelimelerde anlam aradım. Fakat içimde bir eksiklik vardı; daha fazlasını öğrenmek, daha fazla insana dokunmak istiyordum.

1980 yılında Kayseri İslâm Enstitüsü’ne adım attım. Kayseri’nin soğuk kışlarında kitapların arasında ısındım, dostlarla yapılan uzun sohbetlerde kendimi buldum. Bu yıllar, zihnimin en çok şekillendiği yıllardı.

1986 yılında öğretmen olarak meslek hayatına başladım. O ilk gün, sınıfa girip öğrencilerime baktığımda, içimde büyük bir heyecan vardı. Onlara sadece ders değil, hayata dair bilgiler de öğretmek istedim. Her öğrencim, birer umut ışığıydı. Yıllar birbirini kovaladı, binlerce öğrenci yetiştirdim.

Ve zaman, her şey gibi beni de olgunlaştırdı. 2025 yılına geldiğimizde, yaş haddinden emekli oldum. Artık gençliğimi adadığım mesleğe veda etme vakti gelmişti. Ama öğretmenlik bir meslek değil, bir yaşam biçimiydi. Yüreğime işleyen o sevgi, o bilgi paylaşımı arzusu hiç bitmeyecekti.

Şimdi, geriye dönüp baktığımda, İstanbul’un sokaklarından Adıyaman’ın sıcak topraklarına, Kayseri’nin ilim dolu yıllarından öğretmenlik mesleğime kadar her anın bir anlam taşıdığını görüyorum. Hayatım, tıpkı bir nehir gibi kendi yolunu bulmuş ve beni en güzel kıyılara taşımıştı.

Ve biliyorum ki, her bitiş aslında yeni bir başlangıçtır…

*****

Hayat Okulu

Her şey, 24 Ocak 1986 yılında bir Cuma günü başladı. O gün, Cuma namazını kıldıktan sonra derin bir nefes alıp okulun kapısından içeri girdim. Elimde ders notlarım, zihnimde binbir düşünce, kalbimde tarifsiz bir heyecan vardı. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak çıktığım bu yolda, yalnızca bir meslek icra etmeye değil, bir neslin kalbine dokunmaya niyetlenmiştim.

İlk dersimi asla unutamam. Sınıfa girdiğimde öğrencilerin meraklı gözleriyle karşılaştım. Kimisi sıraya yaslanmış, kimisi defterine bir şeyler karalıyordu. Derin bir sessizlik hakimdi. Gözlerimi sınıfta gezdirip “Bismillah” dedim ve ilk cümlemi kurdum:

“Çocuklar, bilgi öğrenilir ama ahlak yaşanır. Bugün buradan sadece bilgili bireyler olarak değil, iyi insanlar olarak çıkmanız en büyük dileğimdir.”

Yıllar birbirini kovaladı. Her yeni öğrencimle birlikte ben de yeniden öğrendim. Kitaplardan okuttuğum bilgilerin ötesinde, onlara hayatı anlatmaya çalıştım. Derslerde sadece ezber yaptırmadım, sorular sordum: “İnsan neden dürüst olmalı?”, “Hayatta gerçek başarı nedir?”, “İyi bir insan nasıl olunur?”

Onların gözlerinde bazen şaşkınlık, bazen de derin bir anlam arayışı gördüm. Bu arayışa rehberlik etmek, benim için bir görev değil, bir ibadet gibiydi.

Zamanla, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğinden İmam Hatip Meslek Dersleri öğretmenliğine geçtim. Artık sadece inancı öğretmiyor, ilmi bir meslek olarak icra eden gençleri yetiştiriyordum. Onlara mesleğin ruhunu anlatmaya çalıştım. Bir hutbeye çıkmanın, bir gönüle dokunmanın, bir insana umut olmanın ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu hissettirmek istedim.

Tam 43 yıl… Hayatımın en güzel, en anlamlı yılları…

Ve takvim yaprakları 7 Temmuz 2025’i gösterdiğinde, artık vakit gelmişti. Son dersimi verdim, son kez tahtaya yazı yazdım. Sınıftan çıkarken bir an durup geriye baktım. Yüzlerce, belki binlerce öğrencinin geçtiği o sıralar, bana sessizce veda ediyordu.

İçimde bir hüzün vardı ama daha büyük bir huzur taşıyordum. Çünkü biliyordum ki öğretmenlik sadece bir meslek değil, bir ömür süren bir görevdi. Artık devlet okulundan ayrılmıştım ama hayat okulunda öğretecek, öğrenecek daha çok şey vardı.

Elhamdülillah… Bir meslekten değil, bir vazifeden emekli oldum. Ama bir öğretmen asla emekli olmaz…

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 22nd, 2025