Hikmetin Yolları: Nefsin Terbiyesi ve İlahi İradeye İtaat

Hikmetin Yolları: Nefsin Terbiyesi ve İlahi İradeye İtaat

İnsanın iç dünyası, sürekli bir mücadele alanıdır. Bir yanda ruhun yükselişe olan meyli, diğer yanda nefsin ve şeytanın aldatıcı fısıltıları bulunur. Bu mücadele, kişinin kimliğini, ahlakını ve nihayetinde ahiretini belirler. Elimizdeki metinler, bu deruni savaşa dair derin ve ibret verici mesajlar sunar. Kuran-ı Kerim ayetleri, insanın yaratılışındaki inceliklere ve nefsin tehlikelerine işaret ederken; hadis-i şerifler ve Bediüzzaman Said Nursi’nin hikmetli sözleri, bu mücadeleyi kazanmanın yollarını gösterir. Bu makalede, bu dört metni ayrı ayrı ele alarak, her birinin sunduğu hikmeti, edebi inceliği, düşündürücü ve ibret verici yönlerini bir bütünlük içinde sunmaya çalışacağız.

  1. Nefsin Terbiyesi ve İnsanın Acziyeti

“Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder—ancak Rabbim merhamet ederse o başka.” – Yusuf Sûresi, 53.
Bu ayet, peygamberler gibi masum ve günahlardan korunmuş zatların bile nefislerinin kötülüğe olan meylini açıkça ortaya koyar. Hz. Yusuf (a.s.)’un bu sözü, insanlık için derin bir ibret barındırır. Nefsin “daima kötülüğe sevk etmesi”, onun temel karakteristiğidir. Bu, insanın doğuştan günahkâr olduğu anlamına gelmez, aksine nefsin, kontrol edilmediği takdirde kolayca yanlış yollara sapabileceğini gösterir. Ayetin devamındaki “ancak Rabbim merhamet ederse o başka” ifadesi, bu tehlikeden kurtulmanın yegâne yolunun ilahi merhamet olduğunu belirtir. Bu, insana kibir ve gururdan uzak durmayı, kendi nefsine güvenmek yerine Allah’a sığınmayı öğütler. Bu anlayış, manevi hayatın temelini oluşturur; zira kişi, kendi acziyetini ne kadar idrak ederse, Allah’ın kudret ve merhametine olan ihtiyacını o kadar iyi anlar.

  1. İyiliği Emretmenin ve Kötülüğü Yasaklamanın Önemi

“Kıyamet gününde bir kimse getirilir ve cehenneme atılır; bağırsakları karnından dışarıya fırlar; ve o hâliyle değirmen çeviren merkep gibi döner…” – Ebu Zeyd Üsâme b. Zeyd b. Hârise’nin (ra) Resûlullah’tan (sav) işittiği hadisten
Bu hadis-i şerif, iyiliği emredip kötülükten sakındırma (emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker) ilkesinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu çarpıcı bir benzetmeyle anlatır. Hadisteki “değirmen çeviren merkep” metaforu, kişinin işlediği günahın ağırlığını ve cezasının ne denli utanç verici ve acı verici olacağını sembolize eder. Bu hadisin en düşündürücü kısmı, cehennemdekilerin bu kişiye “İyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan sen değil miydin?” diye sorması ve kişinin cevabıdır: “Evet, iyiliği emrederdim fakat onu yapmazdım. Kötülüğü yasaklardım, fakat onu kendim yapardım.” Bu, sözle eylemin birbirinden kopuk olduğu bir hayatın akıbetini gözler önüne serer. İnsanları bir şeye davet edip kendisi o şeyden uzak durmak, dinin ruhuna aykırıdır ve bu durum, sözü edilen azabı hak ettirecek kadar büyük bir vebaldir. Bu hadis, bizlere sadece “ne yapmalıyız?” sorusunu değil, aynı zamanda “nasıl yaşamalıyız?” sorusunu da sordurur.

  1. Arıdaki İlahi İbret ve Şifa

“Ve rabbin bal arısına şöyle ilham etti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine yuvalar edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.’ Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.” – Nahl suresi 68-69. Ayetler
Bu ayetler, tabiattaki en küçük varlıklardan biri olan bal arısı üzerinden ilahi bir mesaj ve hikmet dersi verir. “İlham” kelimesi, arının bu sistemli ve kusursuz işleyişinin bir içgüdüden öte, ilahi bir yönlendirme olduğunu gösterir. Arı, yuvasını yapmaktan, meyvelerden beslenmeye ve bal yapmaya kadar her adımda ilahi bir planın parçasıdır. Ayette özellikle balın “çeşitli renklerde” olması ve “içinde insanlar için şifa” bulunması anlatılır. Bu, sadece bir biyolojik süreç değil, aynı zamanda Allah’ın yaratılışındaki sonsuz hikmetin ve merhametin bir delilidir. Ayetin sonundaki “Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır” ifadesi, bu mucizenin sadece gözlemlemekle yetinilmemesi, aksine üzerinde tefekkür edilmesi gerektiğini belirtir. Bu tefekkür, insanı yaratıcıya daha da yaklaştırır ve hayatın sıradan görünen detaylarındaki ilahi sanatı fark etmesini sağlar.

  1. Nefis ve Şeytanla Mücadele: İki Yol Ayrımı

“Ey insan! Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen esfel-i safilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur’an’ı dinlersen a’lâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun.” – Risale-i Nur Külliyatı / Sözler-328
Bu metin, insan hayatını iki ana yol ayrımıyla özetler: Esfel-i safilin (aşağıların aşağısı) ve A’lâ-yı illiyyîn (yücelerin yücesi). Bu, sadece manevi bir yükseliş ya da düşüş değil, aynı zamanda ahlaki ve varoluş bir durumdur. Nefsin ve şeytanın fısıltılarına uymak, insanı hayvani arzuların ve düşük ahlakın bataklığına sürükler. Bu durum, insanı yaratılışının amacından uzaklaştırır ve onu değersiz kılar. Öte yandan, “Hak ve Kur’an’ı dinlemek”, yani ilahi rehberliğe uymak, insanı manevi olarak yüceltir. “Kâinatın bir güzel takvimi” olmak ifadesi, insanın Allah’a kul olmakla kazandığı eşsiz şeref ve değerini anlatır. Bu durumdaki insan, evrendeki her şeyle uyum içinde yaşar, yaratılışın bir parçası olmaktan öte, onun en güzel ve anlamlı takvimi, yani en değerli ve şerefli parçası haline gelir.

Sonuç ve Özet
Bu dört metin, birbirinden farklı konuları ele alsa da, insanı merkeze alan ve onun deruni mücadelesine odaklanan derin bir bütünlük içerisindedir.
İlk olarak, nefsin kötülüğe olan meyli ve bu meylden ancak ilahi merhametle kurtulunabileceği anlatılır.
İkinci olarak, bu iç mücadelenin dışa yansıması olarak, söz ve eylemin uyum içinde olması gerektiği, aksi halde büyük bir vebalin altına girileceği uyarısı yapılır.
Üçüncü olarak, tabiattaki en küçük varlıklardan bile ders çıkarılması gerektiği, bu varlıkların ilahi sanatın birer tecellisi olduğu ve şifa kaynağı olduğu anlatılır.
Son olarak, insanın önündeki iki yol ayrımı net bir şekilde ortaya konur: nefis ve şeytana uymakla düşüş, ilahi rehberliğe uymakla yükseliş.

Özet: Bu makalede, insan hayatının temelini oluşturan nefis, irade ve ahlaki sorumluluk konuları, Kur’an ayetleri, hadis ve Bediüzzaman Said Nursi’nin sözleri ışığında incelenmiştir.
İlk olarak, Yusuf Suresi’nden bir ayetle, nefsin kötülüğe olan meyli ve ilahi merhamete olan ihtiyaç anlatılır.
İkinci olarak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın önemi ve bu konuda sözle eylemin uyumunun gerekliliği bir hadis-i şerif üzerinden anlatılır.
Üçüncü olarak, Nahl Suresi’nden ayetlerle bal arısının yaratılışındaki hikmet ve şifa kaynağı olması, düşünen insanlar için bir ibret olarak sunulur.
Son olarak, Risale-i Nur’dan bir sözle, nefis ve şeytanın peşinden gitmenin “esfel-i safilin”e düşmeye, Hak ve Kur’an’a uymanın ise “a’lâ-yı illiyyîn”e yükselmeye vesile olduğu belirtilir.
Bu metinler, insanın manevi mücadelesini ve bu mücadeleyi kazanmanın yollarını derinlemesine ele alır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 22nd, 2025