Birlik, Kardeşlik ve İmanın Sığınağı

Birlik, Kardeşlik ve İmanın Sığınağı

İnsanlık tarihi boyunca süregelen çekişme ve düşmanlıkların ortasında, farklı inanç ve düşünce sistemleri, bireylerin ruhsal ve toplumsal yaşamını derinden etkilemiştir. Bu karmaşık ve zorlu süreçte, hakikat arayışı, bireylerin ve toplumların huzur ve sükunete ulaşabilmesi için hayati bir önem taşır.
Bu açıdan, Bediüzzaman Said Nursi’nin kaleme aldığı Risale-i Nur Külliyatı, yüzyılımızın en önemli eserlerinden biri olarak, derinlikli bir yol gösterici ve ibret verici bir düşünce hazinesi sunmaktadır. Bu makalede, dört farklı metinden yola çıkarak, bu külliyatın temel prensiplerini ve insanlık için sunduğu mesajları inceleyeceğiz.

Düşmanlık ve Dostluk Dengesi: Maide Suresi 5/82. Ayet Işığında İnsan İlişkileri

Kur’an-ı Kerim’den Maide Suresi’nin 82. ayetini ve Türkçe mealinde: “İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan yahudileri ve Allah’a eş koşanları bulursun.” Bu ayet, müminlerin, dinlerinin temel prensiplerine karşı çıkan ve düşmanlık besleyen gruplara karşı dikkatli olmalarını anlatır. Ayet, inanca karşı beslenen düşmanca tavırların ve bu tavrı benimseyenlerin şiddetini ortaya koyar.
Buradan çıkarılacak hikmetli ders şudur: Mümin, düşmanını iyi tanımalı, ancak düşmanlık duygusuyla hareket etmek yerine, hikmetle ve adaletle davranmalıdır. Birlik ve beraberliği bozacak söz ve eylemlerden kaçınmalı, asıl düşmanın nefsani arzular, cehalet ve taassup olduğunu unutmamalıdır. Düşmanlık yerine, İslamiyet’in mizacı olan muhabbet, uhuvvet ve sevgi bağlarını güçlendirmek, asıl amaç olmalıdır.

Emanet Olan Vücut ve Yaratılışın Sanatı: İnsanın Değeri ve Sorumluluğu

Bediüzzaman Said Nursi’nin Mesnevi-i Nuriye’sinden bir alıntıda: “İnsanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü kendisinin eser-i san’atı değildir. O vücudu yolda bulmuş, lakîta olarak temellük de etmiş değildir.”
Bu derinlikli ifade, insan hayatının ve varlığının bir emanet olduğunu hatırlatır. İnsan, kendi vücudunun bile yaratıcısı değildir, dolayısıyla ona bir emanet olarak bakmalı ve bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmalıdır. Her bir hücremiz, her bir organımız, Yüce Yaratıcı’nın eşsiz sanatının birer delilidir. Bu gerçeğin farkına varan insan, kendisini değersiz, sahipsiz ve başıboş hissetmekten kurtulur. Vücudunu kötüye kullanmaktan, israf etmekten, ona zarar vermekten kaçınır.
Bu ibretli ders, insanın varlığını bir hediye ve bir sorumluluk olarak görmesini, böylece hayatına anlam katmasını sağlar.

Hayatın Görevleri ve Ölüm Sonrası Yolculuk: Ruhu ve Görev Bilincini Anlamak

Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir başka iktibasta: “Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, manen mesrurane, dağdağasız diğer bir âleme giderler. Tâ yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar.”
Bu sözler, hayatın bir görevden ibaret olduğunu anlatır. İnsanın bu dünyadaki varlığı, bir misafirlik ve bir vazife bilinciyle sürmelidir. Ölüm, yok oluş değil, görevini başarıyla tamamlayanların huzurlu bir şekilde başka bir âleme geçişidir. Bu bakış açısı, ölüm korkusunu ortadan kaldırır ve hayatın her anını anlamlı kılar. Aynı zamanda, yeni nesillerin gelip, dünya sahnesindeki görevlerini yerine getirmeleri için bir alan açar. Bu düşünce, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluğu da ifade eder. Her nesil, bir sonraki nesle daha yaşanılabilir ve daha bilinçli bir dünya bırakma görevini üstlenir.

İslamiyet’in Mizaç ve Sığınağı: Sevgi, Kardeşlik ve Birliktelik

Bediüzzaman Said Nursi’nin bir başka sözü bizleri karşılar: “MUHABBET, UHUVVET, SEVMEK: İslâmiyet’in mizacıdır, rabıtasıdır.” Bu söz, İslam dininin temelinde sevgi, kardeşlik ve birliktelik duygusunun yattığını belirtir. İslam, bireyleri düşmanlık ve ayrılık yerine, karşılıklı saygı ve dayanışma temelinde bir araya getirmeyi hedefler. Bu rabıta, yani bağ, sadece Müslümanlar arasında değil, tüm insanlık arasında kurulması gereken bir bağdır. Bu tarihi ve evrensel prensip, tüm din ve düşünce sistemleri içinde en güçlü ve kalıcı olanıdır. Birlik ve beraberlik, sadece kişisel bir fazilet değil, aynı zamanda toplumların ayakta kalması ve gelişmesi için bir zorunluluktur.

Özet
Bu makalede incelenen dört metin, Risale-i Nur Külliyatı’nın temel prensiplerini ve insanlığa sunduğu evrensel mesajları özetlemektedir.

İlk olarak, düşmanlık ve dostluk kavramları ele alınarak, asıl düşmanın nefis ve cehalet olduğu anlatılmıştır.

İkinci olarak, insanın vücudunun bir emanet olduğu ve yaratılışın sanat eseri olduğu gerçeği ortaya konulmuştur.

Üçüncü olarak, hayatın bir görev bilinciyle yaşanması ve ölümün bir son değil, yeni bir başlangıç olduğu düşüncesi işlenmiştir.

Son olarak, İslamiyet’in temelinin sevgi, kardeşlik ve birlik olduğu belirtilerek, insanlık için huzurlu ve anlamlı bir yaşamın bu değerlere bağlı kalmakla mümkün olacağı ifade edilmiştir.
Bu makale, her bir görselin kendi içinde barındırdığı derin anlamları bir bütünlük içinde ele alarak, okuyucuya düşündürücü ve ibret verici bir bakış açısı sunmayı amaçlamıştır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 19th, 2025