Hayatın Hakikati, Tevhid ve Sırlı Yolculuk

Hayatın Hakikati, Tevhid ve Sırlı Yolculuk
Bu makale, insanoğlunun varlık gayesini, tevhidin sırlarını, dünya hayatının geçiciliğini ve manevi yolculuğun önemini ele almaktadır. Her bir mesaj, hayatın farklı bir yönüne ışık tutarak, birbiriyle bütünleşen bir hikmet zinciri oluşturmaktadır.

  1. Tevhid ve Kalbin İlahi Güzelliğe Yönelişi (“Lâ ilâhe illallah”)
    İnsan ruhunun en derin ihtiyacı, kalbin manevi gıdasını bulmasıdır. Tevhid, yani Allah’ın birliğini tasdik etmek, bu ihtiyacın en temel kaynağıdır.
    Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle, “Lâ ilâhe illallah” zikri ve tekrarı, tevhidin cemal ve kemal-i ilâhîsinin kalpte görünmesi ve ruhta hissedilmesidir.
    Bu, sadece bir dilin hareketi değil, aynı zamanda ruhun ilahi bir lezzete ulaşmasıdır. Tarihte ve günümüzde pek çok evliya ve salih kul, bu zikirle en tatlı manevi rızıkları bulmuş, ruhlarını arındırmış ve ilahi huzura ermiştir. Bu, aynı zamanda insanın, tüm dünyevi lezzetlerin ötesinde, kalbinin O’nunla dolmasıyla hakiki mutluluğu bulacağı anlamına gelir.
  2. Sadece O’na Yöneliş: İman ve Küfür Muvazeneleri
    Hayat, pek çok yöneliş ve arayışla doludur. İnsan, bazen yardım için başkalarına, bazen sevgi için fani varlıklara, bazen de bilgi için yetersiz kaynaklara yönelir. Ancak Bediüzzaman, bu arayışların manevi bir muvazenesini sunar. Gerçekten istenmeye layık olanın yalnız bir Zat olduğunu, yardıma gelenin yalnızca O olduğunu, talebin ancak O’na yöneltilmesi gerektiğini anlatır. Zira diğerleri, ya eksiktir, ya zeval perdesinde saklıdır, ya da faydasızdır. Bu, tevhidin pratik bir yansımasıdır. İnsan, kalbini ve aklını sadece yaratıcısına yönelttiğinde, fani şeylerin aldatıcılığından kurtulur ve sağlam bir dayanak bulur. Gerçek konuşma, O’nun adını anmaktır; O’na ait olmayan sözler ise çoğu zaman boş ve anlamsızdır.
  3. Mülkün Sahibi: Emanet ve Kaybolan Hazineler
    İnsan, dünya hayatında sahip olduğu her şeyi kendi malı zannetme yanılgısına düşer. Oysa, Bediüzzaman’ın Mesnevi-i Nuriye’de belirttiği gibi, tüm mülk Allah’a aittir ve bizdeki her şey bir emanettir. Mal, mülk, sağlık, yetenek, hepsi birer emanettir. Eğer bu emaneti layıkıyla kullanıp Allah yolunda harcarsak, O, onu bizim için muhafaza eder ve kat kat artırır. Ancak, eğer bu emaneti sadece kendi heva ve hevesimiz için kullanır, O’nun rızasını gözetmezsek, bu emanetler elimizden bedelsizce kayıp gider. Bu, tarihin derinliklerinde nice zenginliklerin, güçlerin ve medeniyetlerin yok oluşunda görülen acı bir derstir. İbret odur ki, insan ne kadar zengin olursa olsun, eğer mülküne emanet gözüyle bakmazsa, sonunda hiçbir şeyi kalmayacaktır.
  4. Dünya Yolcusu ve Yaklaşan İhtiyarlık Şafağı
    Dünya, durmayan bir nehir gibi akıp gider. İnsan da bu nehrin içinde bir yolcudur. Aklı başında olan insan, dünya hayatının geçici kazançlarına sevinmez ve kaybettiklerine üzülmez. Zira bilir ki, dünya da, kendisi de sürekli bir değişim ve gidiş halindedir. Bediüzzaman, bu hakikati ihtiyarlık şafağının tulu etmesiyle somutlaştırır. Beyazlaşan saçlar, ölüme bir yaklaşmanın ve ahirete doğru bir yolculuğun habercisidir. Gittikçe artan hastalıklar ise, bu yolculuğun keşif kollarıdır. Bu durum, insana fani dünyanın aldatıcılığından uyanması ve asıl yurduna hazırlık yapması gerektiğini düşündürür.
  5. Tesettür: Kadın Fıtratının Doğal Giysisi
    Tesettür konusu, sadece bir giyim meselesi değil, aynı zamanda fıtratın bir yansımasıdır. Bediüzzaman, tesettürün kadınlar için fıtri olduğunu, yani kadın fıtratına uygun bir şey olduğunu belirtir. Tesettür, kadını gözlerin mahrem bakışlarından koruyan bir kalkan, onun zarafetini ve saygınlığını artıran bir manevi örtüdür. Tesettürün kaldırılması ise fıtrata aykırıdır. Tarihi olarak baktığımızda, medeniyetlerin bozulması ve ahlaki çöküşlerin başlaması, genellikle tesettürün ihmal edilmesiyle paralel bir seyir izlemiştir. Bu, fıtrata uygun yaşamanın, toplumun huzuru ve bireyin saygınlığı için ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.
  6. Risale-i Nur ve Duaların Gücü
    İnsan, aciz ve zayıf bir varlıktır. O’nun kudretine sığınmaya her zaman muhtaçtır. Peygamberlerin mucizeleri, Hz. Musa’ya denizin, Hz. İbrahim’e ateşin, Hz. Davud’a dağın boyun eğmesi, ilahi kudretin birer tecellisidir.
    Risale-i Nur’un kalplere ve akıllara musahhar kılınması, nefsin ve şeytanın şerrinden korunma ve kabir azabından muhafaza olma talebi, insanın acziyetini ve Allah’a olan mutlak ihtiyacını yansıtır. Bu dua, aynı zamanda manevi bir kalkan arayan her mümin için bir yol haritasıdır.

Makale Özeti:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’dan İktibas edilmiş sözleri ve duaları temel alarak, insanın hayat yolculuğunu, tevhidin sırlarını ve ahirete hazırlığın önemini ele almaktadır. Tevhidin kalbe verdiği manevi lezzetten, fani varlıklara yönelmenin anlamsızlığına, mülkün emanet olduğu hakikatinden, dünya hayatının bir yolculuk ve mezarlıkların bir son durak olduğu gerçeğine, tesettürün fıtri bir gereklilik olduğuna ve son olarak da duaların manevi bir kalkan olduğuna değinilmektedir. Makale, okuyucuyu hayatın geçiciliği üzerine düşünmeye, dünya malına değil, manevi değerlere yatırım yapmaya ve her şeyin yegane sahibi olan Allah’a yönelmeye teşvik eden hikmetli bir yol haritası sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 19th, 2025