Yaratılışın Hikmeti ve İnsan Vazifesi

Yaratılışın Hikmeti ve İnsan Vazifesi

Erzak Sarayı ve Kaçışsız Gerçek

Risale-i Nur Külliyatı’ndan “Sözler” risalesinde geçen ifade, kainatın bir erzak deposu olarak insanın hizmetine sunulduğunu ve bu nimetlerden kaçış olmadığını anlatır: “Yani, size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hububu ve topraktan hayvanatı ve nebatatı verdiği gibi zemini size hoş her bir erzakınızın içinde konulmuş bir beşik ve âlemi, güzel ve bütün levazımatınızın içinde bulunan bir saray yapan bir zattan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip saklanılmaz. Vazifeniz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.”
Bu söz, insanın başıboş olmadığını, her nimetin bir vazife yüklediğini hatırlatır. Gelin, bu hakikati hikmet, edebiyat, tarih, ibret ve tefekkür açısından inceleyelim, her biri kendi açısından derinleşerek bütünlük oluştursun.

#### Hikmet: Kainatın Düzeni ve İnsan Nizamı

Hikmet, her şeyin bir amaçla yaratıldığını gösterir. Kainat, bir misafirhane gibi düzenlenmiştir; ağaçlar meyve verir, toprak hayvan ve bitki üretir, her şey insanın ihtiyaçlarına göre tasarlanmıştır. “Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?” ifadesi, bu düzeni anlatır. Hikmet nazarıyla bakıldığında, insan da bu nizamın bir parçasıdır; vazifesi, bu nimetleri şükürle karşılamak ve Yaratıcı’ya itaat etmektir. Başıboşluk, hikmetin reddidir ve kainatın dengesini bozar. Bu bakış, insanı sorumsuzluktan kurtarır, her nefesi bir hikmet fırsatı kılar.

#### Edebi: Nimetlerin Şiirsel Sarayı
Edebiyat, kainatı bir şiir gibi tasvir eder. Âlem, “güzel ve bütün levazımatınızın içinde bulunan bir saray” olarak tasvir edilir; ağaçlar meyve dallarıyla, toprak bereketiyle süslenmiş bir mekan. Bu edebi üslup, insanın bu sarayda bir misafir olduğunu, kaçışın imkansızlığını anlatır.
“Kur’an kulübe kut ve gıda ve ukule kuvvet ve gınadır ve ruha mâ ve ziyâ ve nüfusa devâ ve şifâ olduğundan usandırmaz” sözü, Kur’an’ı edebi bir kaynak olarak sunar; o, ruhun şiiri, kalbin ilhamıdır. Edebi bir dille, kabir bir uyku yeri değil, uyanış kapısıdır; insan, bu saraydan ademe kaçamaz, çünkü her nimet bir mısra gibi vazife çağrısıdır.

#### Tarihi: Geçmişten Gelen Dersler ve Ebedi Sultan
Tarih, insanlığın bu hakikatle yüzleşmesini kaydeder. Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde, tarih bir ayna gibidir; eski medeniyetler, nimetleri başıboşça harcayanların akıbetini gösterir.
“Sultan-ı Ezelî’ye iman ile intisab eden ve amel-i sâlih ile itaat eden bir insan, şu misafirhane-i dünya menzillerinden ve âlem-i berzah ve âlem-i mahşer dairelerinden ve hâkeza kabirden sonraki bütün âlemlerin geniş hududlarından berk ve burak sür’atinde geçer. Tâ saadet-i ebediyeyi bulur” ifadesi, tarihi bir perspektiften imanın gücünü anlatır. Tarih boyunca, peygamberler ve salihler bu vazifeyi yerine getirerek ebedi saadete ulaşmış; başıboşlar ise helak olmuştur. Bu, insanı tarihi bir yolculuğa çıkarır, geçmişten bugüne nimetlerin hesabını sorar.

#### İbret: Kaçışsız Hesap ve Kabir Gerçeği
İbret, yaşananlardan ders çıkarmaktır. Kainatın erzak sarayından kaçış yoktur; “kabire girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız” uyarısı, ölümü bir son değil, bir geçiş olarak gösterir. Tarihteki ibretlik olaylar, gibi firavunların mumyaları veya unutulmuş medeniyetlerin kalıntıları, başıboşluğun boşunalığını isbatlar. Bu ifade, insanı uyarır: Nimetler verilmişse, vazife de vardır; ademe sığınmak, kabirde huzursuzluk getirir. İbret nazarıyla, her nimet bir emanettir; onu başıboş harcamak, ebedi pişmanlığa yol açar. Bu, okuyucuyu derin bir muhasebeye davet eder, hayatın geçiciliğini somutlaştırır.

#### Düşündürücü: Tefekkür ve Ebedi Saadet
Düşündürücü yön, tefekkürü teşvik eder. “Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle gukurlara sukut etmeyeceklerdir” sözü, tefekkürü bir kalkan olarak sunar. İnsan, bu sarayda başıboş mu, yoksa vazifeli mi? Tefekkür, nimetlerin kaynağını sorgulatır; ağaçtan meyve, topraktan hayat veren Zat’tan kaçış mümkün mü? Bu düşünce, insanı ebedi saadete yönlendirir; iman ve amel-i salih, kabir ötesi âlemleri aşmanın anahtarıdır. Düşündürücü bir bakışla, hayat bir sınavdır; başıboşluk, en büyük yanılmadır.

#### Özet
Bu makale, Risale-i Nur’dan alınan “size ağaçtan meyveyi… rahat yatamazsınız” ifadesini temel alarak, kainatın bir erzak sarayı olduğunu ve insanın başıboş olmadığını ele aldı. Hikmetle düzenin, edebiyatla güzelliğin, tarihle derslerin, ibretle uyarıların ve tefekkürle sorgulamanın altını çizdi. Her bölüm, bütünlük içinde vazifeyi anlatır: Nimetler kaçışsız bir sorumluluk getirir, imanla ebedi saadete ulaştırır. Bu hakikat, insanı derin bir farkındalığa çağırır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 18th, 2025