İnsanda İlahi Emanetler ve İmanî Kullanım Hikmeti

İnsanda İlahi Emanetler ve İmanî Kullanım Hikmeti

Akıl, Göz ve Dilin İki Ayrı Yolculuğu

  1. Akıl – Kâinat Anahtarı mı, Meş’um Bir Alet mi?

Bediüzzaman Said Nursî, Sözler’de aklı şöyle tarif eder:

> “Akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş’um ve müz’ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek… Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar.”

Kur’ân-ı Kerim’de aklın bu iki yönüne işaret eden pek çok ayet vardır:

“Onlar yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun?” (Hac, 22/46)

“Aklını kullanmayanların üzerine Allah murdarlık kılar.” (Yunus, 10/100)

Tarih, aklını nefse satanların karanlığa gömülüşüyle doludur. Firavun’un haddi aşmış siyaseti, Nemrut’un sahte tanrılık iddiası, aklın nefsin kölesi olunca nasıl zulüm ürettiğinin ibretlik örnekleridir. Öte yandan Hz. Yusuf, Hz. Süleyman gibi peygamberler, aklını vahyin rehberliğine verdiğinde adalet ve hikmetin zirvesine çıkmıştır.

Modern bilimde akıl, bilgi işleme ve problem çözme gücü olarak tanımlanır. Fakat salt veri işleme, tek başına insanı hakikate ulaştırmaz. Einstein’ın “Bilim, din olmadan kör; din, bilim olmadan topaldır” sözü, aklın ilahi rehberlikten kopmaması gerektiğini hatırlatır.

  1. Göz – İlahi Sanat Seyircisi mi, Nefsin Pencere Kulu mu?

Bediüzzaman şöyle der:

> “Göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, nefis hesabına çalıştırsan, geçici güzellikleri şehvet ve heves-i nefsâniyeye hizmet ettirir. Eğer gözün Sâni-i Basîrine satsan, kâinatın mütâlaacısı, Rabbânî sanatın seyircisi olur.”

Kur’ân’da gözün emaneti şu şekilde anlatılır:

“Yeryüzünde bulunanlara bakmazlar mı ki onların nasıl yaratıldığını görsünler?” (Gâşiye, 88/17-20)

“Gözler onu göremez; o ise gözleri görür.” (En’âm, 6/103)

Göz, modern optik biliminin ifadesiyle, saniyede milyonlarca fotonu işleyerek beyne iletir. Ancak bu biyolojik mucize, iman perspektifinden bakılmadığında yalnızca dünyevî hazların penceresi olur. Oysa iman gözü, her bir manzarada Allah’ın sanatını okur.

Tarihî örnek olarak, Endülüs’teki Müslüman bilginler, gözün bu bakış açısını bilimle harmanlamış, optikte devrim yapmışlardır. İbnü’l-Heysem’in çalışmalarında, göz yalnız fizikî bir organ değil, hakikati temaşa aracı olarak ele alınmıştır.

  1. Dil – Rahmet Hazinelerinin Nazırı mı, Mide Kapıcısı mı?

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, mide nâmına çalıştırsan, midenin tavlasına bir kapıcı derekesine iner. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, rahmet-i İlahiye hazînelerinin nâzırı ve kudret-i Samedâniye matbahlarının müfettiş-i şâkiri olur.”

Kur’ân, dilin iki boyutuna işaret eder:

“Rahmân’ın nimetini yalanlayanlara yazıklar olsun.” (Rahman, 55)

“Yalan söyleyen diller, kalplerin sakladığını gizleyemez.” (Nahl, 16/105)

Dilin tat alma hücreleri biyolojik olarak mideyi korumak için yaratılmıştır. Ancak imanî şuurla kullanıldığında, yediği her lokmada “Elhamdülillah” diyerek, nimetleri şükür köprüsüne dönüştürür.

Tarihte, tasavvuf erbabı, yeme-içmede israfı terk ederek, dilin asıl vazifesini, nimetin şükrünü dillendirmekte görmüştür. Hacı Bayram-ı Veli’nin, “Helâl lokma ile beslenen dil, zikre kolay alışır” sözü, bu inceliği özetler.

  1. Sonuç ve Genel Özet

Akıl, göz ve dil… Üçü de Allah’ın insana emanet ettiği paha biçilmez cihazlardır. İmanla kullanıldığında:

Akıl, kâinatın sırlarını açan anahtar olur.

Göz, ilahi sanatın seyircisi olur.

Dil, nimetlerin şükrünü ilan eden bir memur olur.

İmansız kullanıldığında ise:

Akıl, geçmiş ve geleceğin azabını yükleyen bir işkence aleti olur.

Göz, nefsin esiri olup fani zevklerin kölesi olur.

Dil, sadece mide kapıcılığına düşer.

Kur’ân’ın şu ayeti, bütün bu hakikati tek cümlede özetler:
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmekten çekindiler, insan ise yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 33/72)

Özet

Bu makale, Risale-i Nur’un akıl, göz ve dil üzerine yaptığı tahlilleri ele alarak, bu organların imanla ve imansız kullanıldığında ulaştığı iki zıt noktayı anlattı. Akıl, göz ve dil; imanla sonsuz rahmet hazinelerine açılan anahtar, iman olmadan ise nefsin kölesi olur. Ayetler, tarihî misaller ve bilimsel verilerle desteklenen bu hakikat, insana emaneti sahibinin izniyle kullanmanın gereğini hatırlatır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 17th, 2025