Musibetlerde Masumların Zarar Görmesi: Kader, İmtihan ve İlâhî Adalet

Musibetlerde Masumların Zarar Görmesi: Kader, İmtihan ve İlâhî Adalet

“Dördüncü Sual: Madem bu zelzele musibeti, hataların neticesi ve keffaretü’z-zünubdur. Masumların ve hatasızların o musibet içinde yanması nedendir? Adaletullah nasıl müsaade eder?

   Yine manevî canibden elcevap: Bu mesele sırr-ı kadere taalluk ettiği için Risale-i Kader’e havale edip yalnız burada bu kadar denildi:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصٖيبَنَّ الَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً

   Yani “Bir bela, bir musibetten çekininiz ki geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.”

   Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki hakikatler perdeli kalıp tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.”
Sözler

Bediüzzaman Said Nursî, zelzele gibi toplu musibetlerde “masumların” da zarar görmesi meselesini, kader ve imtihan sırrıyla açıklamaktadır. Zira bu mesele, İlâhî adalet anlayışını anlamayı gerektirir.

Kur’ân-ı Kerîm bu hakikati şu ayetle bildirir:

> “Bir fitneden (bela ve imtihandan) sakının ki, geldiği zaman sadece zalimlere mahsus kalmaz; hepinize isabet eder.” (Enfâl, 8/25)

Bu ayet, toplumsal boyuttaki musibetlerin, sadece suçlulara değil, masumlara da dokunabileceğini açıkça ifade eder. Ancak bu, ilâhî adaletle çelişmez; aksine imtihanın gereğidir.

  1. Hikmet Yönü

Dünya, bir imtihan meydanıdır. İmtihanın sırrı, hakikatin kısmen perdeli olmasıdır ki insanlar iradeleriyle tercih yapabilsin. Eğer musibetler yalnız zalimlere dokunup masumlar tamamen korunmuş olsaydı, bu durum imtihanın hikmetini bozar, hak ile bâtıl arasındaki mücadelede dengeyi kaldırırdı. Böylece Ebu Cehiller bile, menfaat gereği iman eder gibi görünür, gerçek niyetler gizlenirdi.

  1. Edebi Yönü

Bediüzzaman’ın “Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne, Ebucehiller esfel-i safilîne” tasviri, iman ve küfür arasındaki uçurumu güçlü bir edebî kontrastla ifade eder. Burada kullanılan isimler, sadece şahısları değil, temsil ettikleri ahlakî konumları simgeler.

  1. Tarihî Yönü

Tarih boyunca felaketler, çoğu zaman hem mümin hem de kâfir toplulukları birlikte etkilemiştir. Mesela Uhud Savaşı’nda müminler içinde masum gençler de şehit olmuş, ancak bu kayıplar, İslâm toplumu için manevî bir diriliş vesilesi olmuştur. Yine, Kur’ân’da anlatılan Ashab-ı Uhdûd kıssasında, mazlum müminlerin ateşe atılması, onların şehadetle yücelmelerine sebep olmuştur.

  1. İlmî ve Bilimsel Yönü

Fiziksel açıdan doğal afetler, tabiat kanunlarının sonucu olarak belirli bölgelerde yaşayan herkese etkide bulunur. Fay hattı üzerinde olan bir şehirde, imanlı veya imansız, suçlu veya masum ayrımı fizikî kanunlar bakımından yapılmaz. İlâhî adalet ise bu maddî sonucu, ahirette farklı karşılıklarla telafi eder: Mümin için rahmet, kâfir için ikaz veya azap vesilesi olur.

  1. Akli ve Mantıki Yönü

İmtihanın geçerli olabilmesi için, sonuçların yalnızca görünen sebeplere bağlanmaması gerekir. Eğer her musibet “hemen” suçluları bulup masumları korusaydı, bu, irade ve imtihanın anlamını ortadan kaldırırdı. İnsan, başına geleni zahiren sebeplerle görmeli; iman ise gayba dayanarak tercih edilmelidir.

  1. İbret Boyutu

Masumların da musibete maruz kalması, ebedî hayat açısından kayıp değil, çoğu zaman kazançtır. Mümin masumlar için bu, şehadet veya günahlarının affı olur. Hadiste buyurulur:

> “Veba, her mümin için bir şehadettir.” (Buhârî, Merdâ 19)

Bu bakış, dünyaya odaklı bir “kaybetti” düşüncesini, ahirete bakan bir “kazandı” idrakine dönüştürür.

Müradif Ayetler

“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir; Allah ise çoğunu affeder.” (Şûrâ, 42/30)

“Her birini günahları sebebiyle yakaladık…” (Ankebût, 29/40)

“Onlardan zulmedenleri helak ettik, diğerlerini sınamak için bıraktık.” (A’râf, 7/168)

Özet

Masumların da musibetlerden etkilenmesi, kaderin ve imtihanın sırrıyla ilgilidir. Dünya, irade ile hakikatin tercih edileceği bir imtihan alanıdır. Eğer musibetler sadece zalimlere dokunsa, bu imtihan bozulur, menfaat gereği iman edenler ortaya çıkar, hak ile bâtıl arasındaki perde kalkardı. Masumlar için bu musibetler, günahlarına kefaret veya şehadet vesilesidir; ahirette ise büyük mükâfat olarak karşılarına çıkar. Böylece ilâhî adalet, dünya ile sınırlı değil, ebedî bir perspektiften bakıldığında tam anlamıyla tecelli eder.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 17th, 2025