Hayatın Hikmeti ve Kâinatın Anlamı
Hayatın Hikmeti ve Kâinatın Anlamı
İnsan, var olduğu andan itibaren hayatın anlamını, kâinatın sırrını ve kendi varoluşunun gayesini sorgulamıştır. Ele aldığımız bu dört hakikat, bu derin sorulara ışık tutan, birbirinden bağımsız gibi görünen ama özünde aynı hakikate işaret eden dört temel ders sunmaktadır. Bu makale, bu dersleri edebi, tarihi ve ibretli bir bakış açısıyla ele alarak, insana yaratılış gayesini ve kâinattaki yerini hatırlatmayı amaçlamaktadır.
- Kâinatın Sonsuz Kudreti ve Sanatı
İlk olarak, güneş sistemini ve güneşimizin ve yıldızların sonsuz kudretle nasıl yakıldığını bakalım. “Asa-yı Musa” adlı eserden alıntılanan metinde, güneşin yanması için gerekli olan devasa yakıt miktarını hayal gücümüzü zorlayan bir şekilde tasvir ederek, bu işin sadece bir doğa olayı olmadığını, aksine bir Yaratıcı’nın sınırsız gücünün eseri olduğunu anlatır. İnsanın icat ettiği bir elektrik lambasının, kendi kendine yanıp sönmediği gibi, kâinatın en büyük lambası olan güneş de kendiliğinden yanmaz ve sönmez.
Bu durum, bizlere kâinatın her noktasında tecelli eden sonsuz ilim ve kudretin birer nişanesi olduğunu gösterir. Tarihte nice medeniyetler, gökyüzüne bakıp yıldızları, gezegenleri incelemiş ve onların hareketlerindeki düzeni, yaratıcının varlığına bir delil olarak görmüşlerdir. Antik Yunan’dan İslam medeniyetine kadar astronomi ilmi, sadece bir bilim dalı olarak değil, aynı zamanda ilahi kudreti keşfetme yolunda bir ibadet olarak da görülmüştür.
- Dünyanın Geçiciliği ve Misafirliği
Bediüzzaman Said Nursi’nin “bu dünya… hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir” sözü, hayatın en temel gerçeklerinden birini dile getirir. Dünya, ebedi bir yurt değil, gelip geçici bir konaklama yeridir. Tıpkı çölde yol alan bir kervanın, geceyi geçirmek için bir kervansaraya sığınması gibi, bizler de bu dünyada kısa bir süreliğine konaklarız.
Bu fani dünya misafirhanesinde yaşarken, ebedi bir yolculuğa hazırlandığımızı unutmamalıyız. Tarih boyunca, bu gerçeği idrak eden nice insanlar, mal ve mülk sevgisini ikinci plana atarak, ahirete yatırım yapmışlardır. Yunus Emre’nin “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?” sözü, bu fani dünyanın aldatıcılığına karşı bir uyarıdır. Hayatın anlamını sadece maddi zenginliklerde arayanlar, bu geçici misafirhaneden ayrılırken hiçbir şey götüremeyeceklerini anladıklarında büyük bir hayal kırıklığı yaşarlar.
- Varoluşun Gayesi: Kulluk
Zâriyât Suresi’nin 56. ayeti, varoluşumuzun en temel gayesini açıklar: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Bu ayet, hayatın bütün karmaşıklığı içinde, bize net bir hedef sunar. Dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu idrak eden bir insan, bu misafirhanede ne yapması gerektiğini de bilir. O da, bizi bu dünyaya gönderen Yüce Yaratıcı’ya kulluk etmektir.
Kulluk, sadece namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlerden ibaret değildir. Kulluk, hayatın her anında Allah’ın rızasını gözetmek, O’nun emirlerine uymak ve nehiylerinden kaçınmaktır. Adaletli olmak, dürüst olmak, merhametli olmak, doğaya saygı duymak, hepsi birer kulluk tezahürüdür. İnsanın yaratılış gayesini anlaması, ona hayatında bir düzen ve anlam verir. Aksi takdirde, gayesiz ve anlamsız bir hayat, insanı boşluğa ve mutsuzluğa sürükler.
- Hakikati Söyleme Sanatı
Said Nursi’nin “Her söylediğin hak olsun, fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur” sözü, hikmetli konuşmanın ve hikmetli davranmanın önemini anlatır. Bazen hakikat, muhatabın kaldıramayacağı bir yük olabilir veya yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. Bu nedenle, hakikati söylemenin de bir zamanı, yeri ve üslubu vardır.
Tarihte, nice hikmet sahipleri, hakikati insanlara anlatırken bu prensibi uygulamışlardır. Peygamberler dahi, tebliğlerini muhatabın durumuna göre, adım adım ve yumuşak bir dille yapmışlardır. Önemli olan, karşıdaki kişiyi kazanmak ve doğruya yönlendirmektir, onu hakikatle boğmak değil. Bu söz, bize sadece ne söylememiz gerektiğini değil, nasıl söylememiz gerektiğini de öğretir. Sözün hikmetli kullanılması, insan ilişkilerini güçlendirir ve toplumsal barışa katkıda bulunur.
Sonuç ve Özet
Bu hakikaler, birbirini tamamlayan dört temel dersle, hayatın anlamı ve kâinatın sırrı üzerine derin bir düşünce yolculuğuna çıkarır. Kâinatın sonsuz bir kudretin eseri olduğunu idrak etmek, dünyanın geçici bir misafirhane olduğunu bilmek, varoluşumuzun gayesinin kulluk olduğunu anlamak ve nihayetinde hakikati hikmetle ifade etmeyi öğrenmek… Bu dersler, bizi sadece maddi bir varlık olmaktan çıkarıp, manevi bir derinliğe ulaştırır ve hayatımızı anlamlı kılar.
Özet
* Kâinatın Kudreti: Güneş ve gezegenler, sınırsız bir kudretin eseridir. Bu düzen, bizi Yaradan’ın varlığına ve gücüne inanmaya davet eder.
* Dünya Misafirhanesi: Dünya, gelip geçici bir konaklama yeridir. Ebedi yurdumuza hazırlanmak, bu misafirhanede yapmamız gereken en önemli iştir.
* Kulluk: İnsan ve cinlerin yaratılış gayesi Allah’a kulluktur. Bu kulluk, sadece ibadetlerden ibaret değil, hayatın her alanında Allah’ın rızasını gözetmektir.
* Hikmetli Konuşma: Hakikati söylemenin de bir edebi ve zamanı vardır. Bazen her doğruyu söylemek yerine, hikmetle ve üslupla konuşmak daha faydalıdır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com