İnsanlığın Yitik Mirası: Zamanın ve İbadetin Kıymetini Anlamak
İnsanlığın Yitik Mirası: Zamanın ve İbadetin Kıymetini Anlamak
Günümüz dünyasında, modern hayatın hızı ve getirdiği telaşlar arasında, asıl gayemizi ve varoluşumuzun hikmetini sık sık gözden kaçırıyoruz. Oysa ki, insanlık tarihi boyunca her çağda, hakikat arayışında olanlar için yol gösterici, düşündürücü ve ibret dolu rehberler olmuştur.
Bu rehberlerden biri de Kuran-ı Kerim’in Asr Suresi’dir. Bu sure, sadece birkaç ayetten ibaret olmasına rağmen, insanlığın kaderine dair derin bir tesbit sunar: “Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır.”
Bu ayet, zamanın ne kadar kıymetli olduğunu ve onu boşa harcayanların büyük bir kayıp içinde olduğunu hatırlatır. Tıpkı bir fırtınanın önüne atılan bir yolcu gibi, insan da zamanın bu amansız akışı içinde, eğer doğru yolu bulamazsa, hüsrana uğrayacaktır.
Bu hüsrandan kurtulmanın anahtarı, hayatın lezzetlerini nerede aradığımızı anlamaktan geçer.
**********
“Cennet, bütün lezâiz-i ma’neviyeye medâr olduğu gibi, bütün lezâiz-i cismâniyeye de medârdır.”
Bu söz, dünya ve ahiret dengesini mükemmel bir şekilde özetler. İnsan, sadece bedensel hazların peşinden koşarsa, ruhsal açlığını gideremez. Oysa ki, cennet, hem bedeni hem de ruhu tatmin eden sonsuz lezzetlerin kaynağıdır. Bu, insanın sadece dünyevi zevklerle yetinmeyip, manevi bir doygunluk araması gerektiğini işaret eder. Lezzet, sadece damak tadında veya göz zevkinde değil, aynı zamanda kalbin huzurunda ve ruhun dinginliğinde bulunur. Bu manevi lezzet, ibadetten ve Allah’a yakınlaşmaktan elde edilir.
*******
İbadet, ne bir angarya ne de bir yükümlülüktür. Aksine, o, insanın yaratılış gayesiyle uyum içinde yaşaması için bir fırsattır. “Namaz, namaz, namaz!” diye başlayan bir metin, ibadetin ne denli önemli olduğunu anlatır. İnsan nefsi, sürekli bir üşengeçlik ve bahane üretme eğilimindedir.
“Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor?” sorusu, nefsin bu zaafını yüzümüze vurur. Oysa ki, dünyevi işler için saatlerce çalışırken, yaratıcımızın bize sunduğu en büyük hediyeyi, ibadeti ihmal ederiz. İbadet, aslında bir ücret veya karşılık beklentisiyle yapılmaz. O, “rıza-yı İlahi”ye ulaşmanın ve “emir-i İlahi”ye uymanın bir yolu, bir aracıdır. İbadetin meyvesi, ahiret hayatında ebedi mutluluktur.
Son olarak, bu dünya hayatının geçiciliği ve ölüm gerçeği, tüm bu ibret dolu hikmetlerin bir özeti gibidir.
“MevT (ölüm) ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir.” Bu ifade, ölümün, doğru yolda olmayanlar için sonsuz bir yok oluş, bir ceza olduğunu anlatır. Ancak, iman edenler için durum farklıdır. “O dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız KUR’AN ve İMANDIR.”
Bu söz, Kur’an ve imanın, ölüm korkusunu ortadan kaldıran ve onu sonsuz bir yolculuğun başlangıcına dönüştüren yegane güçler olduğunu belirtir.
Bu minvalde, ölüm gerçeğini hatırlayarak, hayatımızı bu gerçeğe göre düzenlememiz gerekir.
Özet
Bu makalede, insanlığın varoluş arayışına dair dört temel kavram ele alınmıştır:
Zaman, Lezzet, İbadet ve Ölüm. “Asra yemin olsun ki, insan hüsrandadır” ayeti, zamanın kıymetini ve onu doğru değerlendirmenin önemini anlatır. İkinci olarak, “Cennet, bütün lezzetlere medâr olduğu gibi…” sözüyle, dünya hayatında sadece maddi lezzetlerin peşinde koşmanın eksik bir anlayış olduğu, asıl lezzetin manevi doygunlukta olduğu anlatılır.
Üçüncü olarak, “Namaz, namaz, namaz” ile ibadetin, nefsin bahanelerine karşın, Allah’ın rızasına ulaşmanın ve ahiret mutluluğunu elde etmenin temel yolu olduğu belirtilir.
Son olarak, “MEVT” başlıklı metinle, ölümün inkarcılar için sonsuz bir hüsran, inananlar için ise Kur’an ve iman sayesinde ebedi bir terhis ve kurtuluş olduğu ifade edilir.
Bu dört unsur birbiriyle bütünleşerek, insan hayatının anlamlı bir bütünlük içinde nasıl yaşanabileceğine dair derin bir rehberlik sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com