Zulmün Gölgesinde Işık: Filistin Direnişinin Hikmeti ve İnsanlık Dersleri
Zulmün Gölgesinde Işık: Filistin Direnişinin Hikmeti ve İnsanlık Dersleri
Tarihin derinliklerinde, medeniyetlerin beşiği olan Ortadoğu toprakları, her daim çatışmaların ve direnişlerin sahnesi olmuştur. Filistin, bu coğrafyanın kalbi olarak, asırlardır emperyal güçlerin hırsına, işgal politikalarına ve insanlık dışı uygulamalara maruz kalmış bir yerdir.
1948 Nakba’sından (Büyük Felaket) başlayarak, 1967 Altı Gün Savaşı’na, intifadalara ve günümüze uzanan süreçte, Filistin halkı yalnızca topraklarını değil, onurunu, kimliğini ve geleceğini savunmuştur.
Bu makale, güncel olaylar üzerinden bu direnişi ele alırken, hikmetli bir bakışla tarihi ibretleri, edebi bir üslupla insanlık dramını, ilmi ve bilimsel verilerle gerçekleri, akli ve mantıki argümanlarla adaletsizliği sorgulayacak; nihayetinde düşündürücü bir ufuk açacaktır. Zira, zulüm ne kadar karanlık olursa olsun, direnişin ışığı her zaman bir çatlak bulur ve aydınlatır.
#### Tarihin Tekerrürü: İşgalin Kökleri ve İbretlik Dersler
Tarih, bize zalimlerin sonunun her zaman aynı olduğunu öğretir: Firavun’un Nil’e gömülüşü, Nemrut’un ateşinin İbrahim’e serinlik oluşu gibi. Filistin meselesi de bu ibretlik dönüşün modern bir yansımasıdır. 1917 Balfour Deklarasyonu ile İngiliz mandası altında başlayan Siyonist yerleşim dalgası, bugün İsrail’in “E1” projesiyle somutlaşan bir gaspa dönüşmüştür. Bu proje, Doğu Kudüs’ü Batı Şeria’dan ayırarak Filistin topraklarının bütünlüğünü yok etmeyi amaçlamakta; Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerin sert kınamaları, uluslararası hukukun hiçe sayıldığını haykırmaktadır. Tarihi olarak, Osmanlı döneminde Filistin’in huzurlu bir mozaik olduğu dönemlerden, Britanya’nın sömürgeci politikalarına geçiş, bize şu dersi verir: Zulüm, kısa vadeli kazanımlar sunsa da, uzun vadede direnişi doğurur.
İbretlik bir örnek olarak, İngiliz kamu yayıncısı Channel4News’in belgeselinde anlatılan Filistinli Said al-Amour’un hikayesi öne çıkar. 1953 tarihli tapusuyla kendi zeytinliğinde vurulan ve bacağını kaybeden Said, işgalcilerin silahlı şiddetini simgeler. Bu olay, Roma İmparatorluğu’nun Filistin’i (o zamanki Judea) işgal ettiği dönemleri hatırlatır: O vakit de yerel halk, gladyatör arenalarında aslanlara yem edilirken, direniş kıvılcımları hiç sönmemişti. Bugün, İsrailli yerleşimci Benjamin Budenheimer’ın serbest kalması ve Said’in oğlu İlyas’ın tutuklanması, adaletin nasıl tersyüz edildiğini gösterir. Tarihin ibreti burada yatar: Zalim, kendi yasalarını uygular ama Allah’ın adaleti er ya da geç tecelli eder.
#### Edebi Bir Dram: İnsanlığın Yüreğinde Filistin
Edebiyat, acıyı kelimelere döker ve kalplere nakşeder. Filistin direnişi, Mahmud Derviş’in şiirlerinde olduğu gibi, “Ben toprağım, köklerim derinlerde” diye haykıran bir destandır. Güncel olaylarda, Yeni Zelanda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Chlöe Swarbrick’in meclisteki “omurgalı olun” çıkışı, bu edebi ruhu yansıtır. Gazze’deki savaşa karşı İsrail’e yaptırım çağrısı yaparken uzaklaştırılması, Shakespeare’in “Hamlet”indeki gibi bir trajedi: “Olmak ya da olmamak” sorusu, burada “Adil olmak ya da zulme sessiz kalmak” şeklinde tezahür eder. Swarbrick’in özür dilemeyi reddetmesi, edebi bir kahramanlık örneğidir; zira, zulme karşı ses çıkarmak, edebiyatın en yüce teması olan vicdanın zaferidir.
Benzer şekilde, İngiliz lise öğrencisinin BBC canlı yayınındaki “Özgür Filistin” ve “BBC soykırımın suç ortağı” çıkışı, genç bir Werther’in isyanı gibidir – Goethe’nin acılı gençliğinin modern versiyonu. Bu cesur ifade, sosyal medyada yankı bulurken, İngiliz milletvekillerinin İsrail Büyükelçisi Tzipi Hotovely’yi sınır dışı etme çağrısı, Dickens’ın “Zor Zamanlar” romanındaki gibi, toplumsal adaletsizliğe karşı bir uyanış çağrısıdır. Edebi açıdan, bu olaylar bize şunu hatırlatır: Söz, kılıçtan keskindir; Filistin’in acısı, kelimelerle çoğalır ve sınırları aşar.
#### İlmi ve Bilimsel Bakış: Zulmün Anatomisi
Bilimsel bir perspektiften bakıldığında, Filistin’deki kriz, sosyolojik ve psikolojik dinamiklerin bir sonucudur. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları – 7 Ekim 2023’ten beri 61 bin 599 ölüm ve 154 bin 88 yaralanma – epidemiyolojik bir felaketi işaret eder. Nasır Hastanesi’nin altyapısının vurulması, kanalizasyon sularının taşmasıyla salgın riskini artırırken, bu durum Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarında belgelenen “insani kriz” tanımına uyar. Bilimsel olarak, travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) oranları Filistin’de %30’lara ulaşmışken, bu zulüm nesiller arası bir genetik miras bırakır – epigenetik çalışmalar, travmanın DNA metilasyonunu etkilediğini gösterir.
ABD Senatörü Lindsey Graham’ın “Amerika İsrail’in fişini çekerse, Tanrı da bizim fişimizi çeker” ifadesi, ilmi açıdan bir bilişsel çarpıtmadır. Psikolojide “seçici algı” olarak bilinen bu tutum, empati yoksunluğunu yansıtır. Graham’ın “Soykırım kelimesinden bıktım” demesi, tarihsel gerçekleri inkar eder: Eğer İsrail kapasitesine rağmen soykırım yapmıyorsa, neden BM’nin 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre inceleniyor? Bilimsel mantık burada devreye girer: Hamas’ın kapasitesi sınırlı diye İsrail’in eylemleri masumlaşmaz; bu, Newton’un etki-tepki yasasının çarpık bir yorumudur. Aksine, akli bir analiz, zulmün sürdürülebilir olmadığını gösterir: Ekonomik olarak, İsrail’in yerleşim politikaları (E1 projesi gibi) su kaynaklarını %80 oranında gasp ederken, bu ekolojik çöküşe yol açar – hidrolik modeller, Batı Şeria’daki su kıtlığını öngörür.
#### Akli ve Mantıki Sorgulama: Zalimin Dilinden Anlamak
Mantık, Aristoteles’ten beri doğruyu yanlıştan ayırır. İsrail’in İran’a saldırı hazırlığı – Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in açıklamaları – “yırtıcı hayvan” metaforuna cevap olarak, mantıksız bir kısır döngü oluşturur. Akli olarak, şiddet şiddeti doğurur: Gazze’de şehit naaşını taşıyan Filistinlilerin bombalanması, mantıken bir savaş suçu olup, Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal eder. İsrailli Bakan Itamar Ben-Gvir’in Filistinli lider Mervan Bergusi’nin hücresini basması, psikolojik işkenceyi simgeler; mantıken, bu direnişi zayıflatmaz, güçlendirir.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Bağımsız Filistin için mücadele edeceğiz” sözü, mantıklı bir duruştur: İki devletli çözüm, BM kararlarıyla desteklenir. Düşündürücü soru şudur: Eğer Graham Tanrı’nın zulmü onayladığını sanıyorsa, Kur’an’ın “Allah kullarına zulmetmez” (Enfal, 51) ayetiyle çelişir. Akıl, burada hikmeti bulur: Zulüm, inanç krizi doğurur; gerçek iman, adaleti emreder.
#### Düşündürücü Sonuç: Direnişin Işığı ve İnsanlık Ufku
Filistin, yalnızca bir coğrafya değil, insanlığın vicdan sınavıdır. Filistinli Ramazan Eid Mashahrah’ın İsrail zindanlarında geliştirdiği “ezber kolaylaştıran Mushaf”, bu direnişin en hikmetli örneğidir: Karanlıkta bile ilim doğar. Düşündürücü olarak, şu soruyu soralım: Zulüm devam ettikçe, dünya nasıl “tarihin doğru tarafında” duracak? Swarbrick gibi sesler, Said gibi direnişçiler ve uluslararası kınamalar, bize umut verir. Hikmet, edebi güzellik, tarihi ibret, ilmi gerçekler ve akli mantık birleştiğinde, Filistin’in zaferi kaçınılmazdır. Zira, keser döner, sap döner; gün gelir, hesap döner. İnsanlık, bu dersi alarak barışa yelken açmalıdır – yoksa, tarih bizi de yargılayacaktır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com