İman, Takva ve İnsanlık Halleri Üzerine Düşünceler
İman, Takva ve İnsanlık Halleri Üzerine Düşünceler
İnsanlık tarihi, inançların ve değerlerin şekillendirdiği bir mozaiktir. Bu mozaikte, hayatın anlamı, insanın varoluş gayesi ve nihai durağına dair sorular, her dönemde en temel meseleler olmuştur. Bu soruların cevapları ise genellikle, hakikatin kapısını aralayan hikmetli sözlerde ve kutsal metinlerin derinliklerinde saklıdır.
Hakiki İlimlerin Temeli: İman ve Marifetullah
İlk metnimizde, “bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun üss-ül esası da iman-ı billahtır.” denilmektedir.
Bu söz, sadece dini ilimlerin değil, hakikate dair tüm ilimlerin aslını ve özünü işaret etmektedir.
Marifetullah (Allah’ı tanıma), ilahi hakikatleri anlama yolculuğunun zirvesidir. Bu yolculuğun ilk adımı, İman-ı billah (Allah’a iman) ile atılır.
Tarih boyunca, bilim ve hikmet, kainatın sırlarını çözmeye çalışmıştır. Ancak, eğer bu arayış, Yaratıcı’yı bilme gayesinden yoksun olursa, kuru bir bilgi yığınına dönüşebilir. Bu söz, bilginin sadece zihinlerde birikmiş veriler olmadığını, aynı zamanda kalplerde yeşeren bir nur ve ruh olduğunu hatırlatır. Tarihteki büyük düşünürler, alimler ve sanatkarlar, eserlerini sadece zekâlarıyla değil, aynı zamanda ruhlarının derinliklerinden gelen bir ilhamla ortaya koymuşlardır. Bu ilhamın kaynağı ise, varlığın nihai hakikatine olan inançlarıdır.
Ebu Hanife’den İbn-i Sina’ya, Mevlana’dan Hacı Bektaş-ı Veli’ye kadar pek çok büyük şahsiyetin eserlerinde, bilim ve hikmet düşüncelerin yanı sıra, derin bir marifetullahın izleri görülür. Onlar için bilgi, sadece dış dünyaya ait bir keşif değil, aynı zamanda iç dünyaya yapılan bir yolculuktur. Bu yüzden, iman-ı billah, hakiki ilimlerin sadece bir başlangıcı değil, aynı zamanda ruhu ve özüdür.
İnsanlığı Yücelten İki Sütun: İman ve Takva
İkinci ve üçüncü metinler, insanlık onurunun ve ebedi kurtuluşun temelini oluşturan iki önemli kavramı anlatır: takva ve iman.
Bakara Suresi’nden alıntı yapılan “Azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, Benden sakının.” ayeti, insanın bu dünyadaki yolculuğunda en değerli sermayesinin takva olduğunu belirtir. Takva, sadece Allah’tan korkmak değil, aynı zamanda O’nun emirlerine uymada gösterilen titizlik, bilinç ve sorumluluktur. Akıl sahiplerine yapılan bu çağrı, aklın sadece dünyevi işler için değil, aynı zamanda manevi sorumlulukları anlamak ve yerine getirmek için de kullanılması gerektiğini anlatır.
Diğer yandan, “İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.” sözü, imanın bireysel ve toplumsal hayattaki dönüştürücü gücüne işaret eder. İman, kişiyi bencillikten, nefsani arzulardan ve dünyevi kaygılardan kurtararak, daha yüksek bir ahlaki seviyeye taşır. Sultanlık, burada sadece bir unvan değil, aynı zamanda kişinin kendi nefsi üzerinde kurduğu hakimiyeti ve ahlaki üstünlüğü temsil eder. İman sahibi bir insan, iradesi güçlü, adil ve merhametli bir lider olabilir. Tarihteki birçok liderin, imanları sayesinde zorlu şartlara karşı direndiği, toplumlarına umut olduğu ve büyük medeniyetler inşa ettiği bilinmektedir.
Dostluk ve Yoldaşlık: Ahlaki Tercihin Yansıması
Dördüncü metindeki “Kiminle Gezdiğinize, Kiminle Arkadaşlık Ettiğinize Dikkat Edin. Çünkü Bülbül Güle, Karga Çöplüğe Götürür.” sözü, insanın ahlaki gelişiminde sosyal çevrenin kritik rolünü anlatır.
Mevlana Hazretleri’ne atfedilen bu söz, dostluk ve yoldaşlığın, bir insanın karakterini ve geleceğini nasıl şekillendirdiğini edebi bir dille anlatır. Ahlaki ve manevi yönden güçlü dostluklar, insanı daha iyiye, daha güzele, yani “güle” götürürken; kötü ve nefsani dostluklar, kişiyi olumsuzluklara, yani “çöplüğe” sürükleyebilir. Bu, tarih boyunca tüm toplumların ve bireylerin deneyimlediği evrensel bir hakikattir. Birçok büyük alimin ve düşünürün hayatında, kendilerini daha iyiye yönlendiren, ilim ve hikmet yolculuklarında onlara destek olan dostların izleri görülür.
Kutsal Sözün Gücü ve Hesap Günü
Son olarak, “Hiç şüphesiz, size vadedilen mutlaka gelecektir. Ve siz aciz bırakılacak değilsiniz.” ayeti (En’am Suresi, 134), tüm bu düşünceleri bir sonuca bağlar. Bu söz, hem bu dünyadaki adaletin hem de ahiretteki hesap gününün kaçınılmazlığını hatırlatır. Tarih, zalimlerin zulümlerinin, mazlumların ise sabırlarının bir gün mutlaka karşılığını bulduğunu gösterir. Bireysel olarak yaptığımız her seçimin, dostluklarımızın, takvamızın ve imanımızın bir gün hesaplanacağı gerçeği, bize bu dünyada daha bilinçli ve sorumlu davranma yükümlülüğünü yükler. Bu ayet, aynı zamanda bir umut ve teselli kaynağıdır; çünkü iyi olanların ve hakikat yolunda olanların asla yalnız ve aciz bırakılmayacağını müjdeler.
Özet
Bu makale, yukarıdaki metinleri birbiriyle uyum içinde ele alarak, insanlığın temel varoluş meselelerine dair derinlemesine bir bakış sunmaktadır.
İlk olarak, hakiki bilginin temelinin iman ve marifetullah olduğu anlatılarak, bilimin ve inancın birbiriyle nasıl bütünleşebileceği anlatılmıştır.
Ardından, insanı yücelten ve en değerli azığı olan takvanın önemi ele alınmıştır.
İnsanın karakterinin oluşumunda dostluk ve arkadaşlık seçimlerinin hayati rolü, Mevlana’nın bülbül ve karga metaforu üzerinden açıklanmıştır.
Son olarak, ilahi vaadin ve hesap gününün kaçınılmazlığı hatırlatılarak, tüm bu ahlaki ve manevi sorumlulukların nihai bir sonuca ulaşacağı belirtilmiştir.
Bu metinler, bir bütün olarak ele alındığında, imanın insanı hem bu dünyada hem de ahirette yücelten, yol gösteren ve koruyan bir kılavuz olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com