Hakikat Aynasında İman, Ahlak ve İbret: Bir Hikmet Yolculuğu

Hakikat Aynasında İman, Ahlak ve İbret: Bir Hikmet Yolculuğu

Hayatın karmaşık dehlizlerinde yol alırken, önümüze çıkan her bir ibret levhası, bizi derin bir tefekküre davet eder. Bir yandan kâinatın engin manalarını keşfetmeye çağırılırken, diğer yandan insanlık tarihinin sayfaları, bize unutulmaz dersler sunar. Önümüzdeki bu metinler ve tarihi anekdot da, birbirinden bağımsız gibi görünse de, özünde aynı hakikate işaret eden birer fenerdir. Bu fenerler, bizi, imanın berrak suyunda arınmaya, ahlakın sağlam zemininde durmaya ve tarihten ibret almaya davet eder.

  1. Hakikatin Işığı: Kur’an’ın Aynası ve Dürbünü

“Kitaplar, içtihadlar Kur’an’ın âynesi, yahut dürbün olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu’ciz-beyan.”
Bu hikmetli söz, ilim yolcularına ve hakikat arayışında olanlara pusula vazifesi görür. Kur’an-ı Kerim, kainatın biricik rehberidir ve gölgelerin, yani beşerî yorumların gölgesinde kalmaya ihtiyaç duymaz. Ancak kitaplar ve ilmi içtihatlar, Kur’an’ın o eşsiz güneşini daha iyi görmemizi sağlayan birer ayna veya dürbün işi görebilir. Bir ayna, güneşin ışığını yansıtarak bize o ışığın varlığını hissettirir. Bir dürbün ise uzaktaki bir yıldıza bakmamızı sağlayarak ufkumuzu genişletir. Bu söz, Kur’an’ın kendisinin bir mucize olduğunu ve beşerî yorumların, bu mucizenin önüne geçerek onu gölgelememesi gerektiğini, aksine o nuru daha parlak göstermesi gerektiğini anlatır. Böylece her birimiz, Kur’an’a yönelirken, O’nun esas gayesini ve manasını arama sorumluluğunu taşırız.

  1. İmânın Direği: Ayet-el Kürsi’nin Ulviyetinde Yitirilenler

Bakara Suresi’nin 255. ayeti olan Ayet-el Kürsi, Yüce Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini ve ilmini en veciz şekilde ifade eden bir beyandır.
“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır…” Bu ayet, bizlere Rabbimizin azametini ve kâinat üzerindeki mutlak egemenliğini hatırlatır. O’nu ne gaflet basar ne de uyku. Bu, dünya hayatının gaflet perdesiyle örtüldüğü anlarda, bilincimizi ve kalbimizi tazelememiz için bir çağrıdır. Ayet-el Kürsi’nin ihtişamı, bizlere yegane sığınak ve dayanak noktamızın Allah olduğunu fısıldar. İnsanlık olarak gaflete düştüğümüz, O’ndan uzaklaştığımız ve O’nun sonsuz kudretini unuttuğumuz anlarda, bu ayet bize sarsılmaz bir iman direği sunar ve bizi yeniden kendimize, özümüze döndürür.

III. Tarih Aynasında Ahlak: Osmanlı İstanbul’unda Ticaret Ahlakı

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde İstanbul’da bulunan bir Avrupalı tarihçinin gözlemleri, sadece o döneme ait bir anekdot değil, aynı zamanda ahlakın ve dürüstlüğün toplum üzerindeki dönüştürücü gücüne dair ibretlik bir ders niteliğindedir.
Tarihçi, farklı milletlerden esnafların güvenilirliklerini karşılaştırırken, bir Müslümanın istediği fiyata tereddütsüz güvenilebileceğini belirtir. Bu durum, sadece bir ticaret meselesi değil, inancın gündelik hayata nasıl sirayet ettiğinin ve insan ilişkilerini nasıl şekillendirdiğinin bir göstergesidir. Bu gözlem, Müslüman olmanın getirdiği ahlaki sorumluluğun ve emanet bilincinin, tarih boyunca nasıl bir güven sermayesi oluşturduğunu gözler önüne serer. İnsanlar arasında kurulan bu güven köprüsü, bir medeniyetin temelini oluşturan en sağlam harçlardan biridir.

  1. Kadının Onuru ve Hayâ Perdesi

“Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta’ hükmüne geçmesinler.”
Bu söz, Kur’an’ın kadınlara yönelik emrinin ardındaki derin merhameti ve hikmeti açıklar. İslami tesettür, kadını toplumdan soyutlayan bir kısıtlama değil, aksine onun şerefini, haysiyetini ve manevi değerini koruyan bir kalkandır. Kadını “hevesat”ın ve “ehemmiyetsiz bir meta”ın konusu olmaktan çıkaran bu ilahi emir, onu gerçek bir şefkat madeni olarak yüceltir. Bu açıdan tesettür, bir baskı unsuru değil, aksine bir onur ve haysiyet sembolü olarak görülmelidir. Bu söz, modern dünyanın kadınlara biçtiği yüzeysel rollere karşı, kadının asıl değerini ve maneviyatını korumaya yönelik zamansız bir davettir.

Makale Özeti
Bu makale, dört farklı kaynaktan yola çıkarak iman, ahlak ve tarihin kesiştiği noktalara ışık tutmaktadır. İlk olarak, Kur’an’ın doğru anlaşılması için diğer ilmi eserlerin sadece birer ayna ve dürbün görevi görmesi gerektiği anlatılmıştır.

İkinci olarak, Ayet-el Kürsi’nin, Allah’ın mutlak kudretini hatırlatarak insanı gafletten uyandıran bir iman direği olduğu belirtilmiştir.

Üçüncü olarak, Osmanlı’daki Müslüman esnafın dürüstlüğü üzerinden, inancın ticaret ahlakına ve toplumsal güvene olan olumlu etkisi ele alınmıştır.

Son olarak, Kur’an’ın kadınlara yönelik tesettür emrinin, bir merhamet ve haysiyet koruması olduğu, kadını bayağı arzu ve meta olmaktan kurtarmayı amaçladığı ifade edilmiştir.
Bütün bu konular, bizi hakikate, ahlaka ve ibrete çağıran, birbiriyle bütünleşmiş bir hikmet zinciri oluşturmaktadır.

*******

Şimdi bu dört başlığın birbiriyle olan bağlantısını kurarak, hepsini “Hülasaten” başlığı altında özetleyelim.

Önceki makalemizde ele aldığımız konuları hatırlayalım:

* Kur’an’ın Aynası ve Dürbünü: Kur’an’ın yorumunun ve içtihatların, Kur’an’ı gölgelemek yerine, O’nun hakikatini göstermesi gerektiği.
* Ayet-el Kürsi: Allah’ın mutlak varlığı, kudreti ve her şeyi kuşatan ilmi.
* Osmanlı Ticaret Ahlakı: Müslüman esnafın dürüstlüğü ve güvenilirliği.
* Kadınların Mahremiyeti: Kadının haysiyetini ve onurunu koruyan tesettür emri.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 15th, 2025