İNSAN ÇOK NANKÖRDÜR
İNSAN ÇOK NANKÖRDÜR
“Günde 24 saatte 1 saat” ve
“Şüphesiz insan Çok Nankördür”
İnsanın Allah’a karşı olan şükran borcunu ve bu borcu yerine getirmedeki gafletini ifade eder. Hayat, Allah tarafından insana bahşedilmiş en büyük lütuftur ve her anı bir emanettir. Ancak insan, çoğu zaman bu lütfun farkına varamaz ve hayatını sadece dünyevi işlerle doldurur. “Günde 24 saatte 1 saat” ifadesi, Allah’ın sınırsız cömertliğini, “1 saat” ise insanın bu cömertlik karşısındaki küçük fedakarlığını simgeler.
Hac Suresi’nden iktibas edilen:”Şüphesiz insan Çok Nankördür” ayeti, bu duruma Kur’an’dan bir ibretlik delil sunar. İnsanlık tarihi, bu nankörlüğün sayısız örnekleriyle doludur. Allah’ın nimetlerini unutup, sadece kendi gücüne ve aklına güvenen nice medeniyetler ve bireyler, sonunda büyük bir hüsrana uğramışlardır.
Bu bize, hayatımızın amacının sadece yaşamak değil, aynı zamanda bu hayatı bize verene şükretmek ve ona hizmet etmek olduğunu hatırlatan, düşündürücü bir uyarıdır.
**********
“Cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme.”
Bediüzzaman Said Nursi’ye ait olan bu söz, insanın varoluş zıtlıklarını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. İnsan bedeni fiziksel olarak küçük olsa da, işlediği günahların etkisi sınırsız olabilir. “Cisminin küçüklüğü” metaforu, insanın fiziksel olarak ne kadar güçsüz olduğunu gösterirken, “günahlarının büyüklüğü” ise, bu güçsüzlüğün arkasında yatan manevi potansiyeli ve sorumluluğu anlatır.
Bu söz, bize, bir günahın sadece o anı etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda kişinin manevi dünyasında derin yaralar açabileceğini ve bu yaraların, ahiret hayatını da etkileyebileceğini hatırlatır. Tarihte, küçük bir hatanın, bir gurur anının veya küçük bir günahın, büyük felaketlere yol açtığına dair sayısız ibretlik olaylar vardır. Bu söz, bizi, görünüşte küçük gibi duran günahların, aslında ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda uyarır.
*******
“İnsan kalben ve fikren hakaik-i ilahiyeye bakıp düşündüğü zaman…”
Mesnevi-i Nuriye’den alınan bu metin, insanın iç dünyasındaki manevi mücadeleyi, yani vesvese ile olan savaşı edebi bir dille anlatır. Namaz ve ibadet anında, şeytanın ve nefsin getirdiği vesveselerin, “sinekler gibi kalbe ve akla hücum” ettiğini belirtir. Ancak bu vesveselerle doğrudan mücadele etmek yerine, onlara “müdafaayı terk edip” ilahi hakikatlere odaklanmak gerekir. Metin, arı metaforuyla bu durumu açıklayarak, arılarla uğraşıldıkça hücumlarının arttığını, ancak onlara karşı koyulmadığında uzaklaştıklarını söyler. Bu, manevi mücadelede, negatif düşüncelerle savaşmak yerine, pozitif ve ilahi düşüncelere yönelmenin daha etkili olduğunu anlatır.
Bu bize, manevi bir huzura ulaşmanın yolunun, iç dünyamızdaki olumsuz düşüncelerle değil, ilahi hakikatlerle olan bağımızı güçlendirmekten geçtiğini öğreten, hikmetli bir derstir.
**********
“Fıravun boğulacağı anda: …Artık ben de Müslümanlardanım, dedi. Allah şöyle buyurdu:
Şimdi mi?”
Yunus Suresi’nden iktibas edilen bu ayetler, bir son dakika tövbesinin ve imanın kabulü meselesine dair derin bir mesaj ihtiva eder. Firavun, hayatı boyunca ilahi hakikatlere karşı gelmiş, kendisini bir ilah gibi görmüştür. Ancak ölümün eşiğinde, denizin azabıyla yüzleştiği anda, çaresizlik içinde iman etmeye kalkar. Allah’ın “Şimdi mi?” sorusu, bu imanın samimiyetsizliğini ve geç kalmışlığını anlatır. Bu, ilahi adaletin bir tecellisidir. İnsan, hayatı boyunca iradesini ve aklını kullanarak doğru yolu seçme fırsatına sahiptir. Ancak bu fırsatı değerlendirmeyip, sadece bir felaketle veya ölümle yüzleştiğinde inanmaya kalkışırsa, bu imanın bir değeri kalmayabilir. Bu metin, bize, imanın bir lütuf olduğunu ve bu lütfu, hayatın her anında samimiyetle yaşamak gerektiğini hatırlatan, tarihi ve ibretlik bir derstir.
*********
“Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için ahireti unutmasın…”
Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan bu metin, gerçek mutluluğun tanımını yapar. “En bahtiyar” insan, “dünya için ahireti unutmayan”, “ahiretini dünyaya feda etmeyen” ve “hayat-ı ebediyesini, hayat-ı dünyeviye için bozmayan” insandır. Bu metin, dünya hayatının bir “misafirhane” ve insanın da bir “misafir” olduğu metaforunu kullanarak, dünya hayatının geçiciliğini ve fani olduğunu anlatır. Misafir, misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etmeli, ancak buraya bağlanıp kalmamalıdır. Bu metin, bizi, dünya hayatına aşırı bağlanmaktan ve ahireti unutmaktan kaçınmaya davet eder. “Malayani şeylerle ömrünü telef etmesin” uyarısı, insanın ömrünü anlamsız ve boş şeylerle harcamaması gerektiğini hatırlatır. Tarih, bu uyarılara kulak asmayan, dünyevi zevklerin peşinden koşan nice insanların, en sonunda büyük bir pişmanlık duyduğuna dair sayısız örnekle doludur.
Özet: Bu makalede incelenen metinler, insanın manevi yolculuğuna ve varoluş sorgulamalarına dair derin bir rehberlik sunar. “Nankörlük” metni, Allah’ın nimetlerine karşı şükran borcumuzu ve gafletimizi; “Küçük günahlar” sözü, günahların görünüşteki boyutuna aldanmamamız gerektiğini; “Vesvese” metni, manevi mücadelede doğru stratejinin ne olduğunu anlatır. Firavun’un hikayesi, son dakika tövbelerinin geçersizliğini ve imanın samimiyetinin önemini vurgular. “En bahtiyar odur ki” metni ise, gerçek mutluluğun, dünya hayatını ahirete feda etmemekte ve ömrü anlamlı bir şekilde kullanmakta yattığını açıklar. Bu metinler, bize, dünya hayatının geçici bir durak olduğunu ve asıl amacımızın, manevi sorumluluklarımızı yerine getirerek kalıcı olan ahiret hayatına hazırlanmak olduğunu hatırlatan, hikmetli, ibretli ve düşündürücü derslerdir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com