MAKALELER – 9 –
MAKALELER – 9 –
Hayatın İmtihanı ve İnsan Olmak
Hayat, fani bir misafirlik, bitmez bir yolculuk ve çetin bir imtihan sahnesidir. Bu sahne, adalet, musibet, şükür ve nihayetinde ebedi saadetin sırlarını barındırır. İnsan, bu sahnede, kendisine verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü, başıboş bırakılmamış bir varlıktır.
Bu makale, insan olmanın manevi boyutunu, hayatın zorlukları karşısında takınmamız gereken duruşu ve ebedi kurtuluşun anahtarlarını ele alacaktır.
Adalet ve Kur’an-ı Kerim
“Saadet-i beşeriye dünyada adalet ile olabilir. Adalet ise doğrudan doğruya Kur’an’ın gösterdiği yol ile olabilir…” (Hutbe-i Şamiye)
İnsanlığın yegâne saadeti, adil bir düzende yaşayabilmesinde saklıdır. Ne var ki, bu adalet, kişisel çıkarların, nefsin ve dünyevi heveslerin gölgesinde değil, ilahi bir kaynaktan beslenerek tesis edilebilir. Kur’an-ı Kerim, insanlığa bu adaletin en mükemmel örneğini sunar. Hukuktan ahlaka, sosyal ilişkilerden ekonomik düzene kadar hayatın her alanında adaletli bir yol gösterir. Kur’an’ın gösterdiği bu yoldan sapan toplumlar, zulme ve kaosa sürüklenmeye mahkumdur.
Musibetler ve Tasaffi (Saflaşma)
“Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi (saflaşma) eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar.” (Lemalar – 9)
Hayat, sadece neşe ve sevinçten ibaret değildir. Musibetler ve hastalıklar, insan ruhunu arındıran, olgunlaştıran ve kâmil bir noktaya ulaştıran birer imtihan vesilesidir. Bir hastalık, bedeni zayıflatırken, sabır ve tevekkül ile ruhu güçlendirir. Bir musibet, dünya nimetlerinin geçiciliğini hatırlatır ve insanı asıl yurduna, ahirete yöneltir. Bu musibetler, vazife-i hayatiyemizi, yani bu dünyadaki görevimizi hatırlatır ve bizi daha ileriye götürür.
Şükür ve Kanaat
“Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.” (Risale-i Nur)
Şükür, sadece dil ile “elhamdülillah” demek değildir. Şükür, yaşamın her anında, nimetlerin kıymetini bilmek ve israftan kaçınmaktır. Elindekiyle yetinmek, kanaat etmek ve her şeyin Allah’tan geldiğini bilerek razı olmak, şükrün en büyük alametidir. Mesela ekmek israfı, şükürsüzlüğün ve hürmetsizliğin acı bir tablosudur. Hırs ve israf, nimete karşı nankörlüğün, haram-helal demeden her şeyi tüketme eğiliminin bir sonucudur.
Ebedi Yolculuk ve Vazife-i Beşeriye
“Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratani düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.” (Şualar, Risale-i Nur)
“Kur’an’ı dinlemek, hükmüne inkıyad etmek, namazı kılmak, kebairi terk etmek; ebedü’l-âbâd yolculuğunda ne kadar mühim…” (Bediüzzaman)
İnsan, ölümsüz değil, başıboş da değildir. Bu dünyada belirli bir görevi vardır ve ebedi bir yolculukta ilerlemektedir. Gururu ve benliği bir kenara bırakarak, yaratıcısını düşünmek ve kabre hazırlık yapmak, bu yolculuğun en önemli adımıdır. Kur’an-ı Kerim’i dinlemek, hükümlerine uymak, namazı kılmak ve büyük günahlardan uzak durmak, bu yolculukta insana rehberlik eden temel ibadetlerdir.
Yâ Bâkî ve Şükür Borcu
“Yâ Bâkî (Ya Baki) ‘Madem sen bâkisin, yeter; herşeye bedelsin. Madem sen varsın, herşey var.'” (Lemalar – 15)
“İnsanın Cenab-ı Hak’tan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yoktur. Bilakis daima ona şükretmeye medyundur. Çünkü mülk onundur. İnsan onun memluküdür.” (Mesnevi-i Nuriye – 229)
Fani dünyada her şeyin geçici olduğu gerçeği karşısında, insanın en büyük tesellisi, ebedi olan Bâkî ism-i şerifi’ne sığınmaktır. Bâkî olan Allah, her şeyin sahibi ve kaynağıdır. İnsanoğlu, O’nun mülkünde bir misafirdir ve O’na karşı bir hak talep etmek şöyle dursun, daima şükretmekle yükümlüdür. Bu şükür, hayatın her anında, O’nun varlığına ve nimetlerine karşı duyulan bir minnetin ifadesidir.
Özet
Makale, insan olmanın manevi boyutunu, hayatın imtihanlarını ve ebedi kurtuluşun anahtarlarını ele alıyor. İnsanlığın saadeti için Kur’an’ın gösterdiği adalet yolunun önemini anlatıyor. Musibetlerin ve hastalıkların, insan ruhunu arındıran ve olgunlaştıran birer imtihan vesilesi olduğunu belirtiyor. Şükrün sadece dil ile değil, aynı zamanda kanaat, iktisat ve memnuniyetle gerçekleştiğini, israfın ise şükürsüzlüğün bir göstergesi olduğunu açıklıyor. İnsanın bu dünyada bir görevi olduğunu ve ebedi bir yolculukta olduğunu hatırlatarak, Kur’an’a uymanın, namaz kılmanın ve büyük günahlardan kaçınmanın bu yolculukta ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.
Son olarak, her şeyin sahibi ve ebedi olan Allah’a karşı insanın bir hak talep edemeyeceğini, aksine daima şükretmekle yükümlü olduğunu belirtiyor.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com