MAKALELER – 5 –

MAKALELER  – 5 –

Yâ Rab! Kusurumuzu affet…
İnsanoğlu, varoluşunun başlangıcından itibaren fani ve aciz bir varlık olduğunu idrak eder. Bu idrak, onu yüce bir güce, Rabbine yöneltir. İnsanın yaratılış gayesi, Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasını kazanmaktır. Bu yolda işlenen her hata, yapılan her kusur, insanı Rabbinden uzaklaştıran birer engel teşkil eder. Bu nedenle mümin, daima Rabbine sığınır ve “Yâ Rab! Kusurumuzu affet” yakarışında bulunur. Bu yakarış, sadece bir dilek değil, aynı zamanda bir teslimiyetin, bir pişmanlığın ve bir umudun ifadesidir.

Tarih boyunca peygamberler ve alimler, bu teslimiyeti en güzel şekilde yaşamışlardır.
Hz. Adem, işlediği hatanın ardından Rabbine yönelerek tövbe etmiş ve af dilemiştir. Hz. Yusuf, iftiraya uğradığında sabırla Rabbine sığınmış ve O’nun affını beklemiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatı boyunca Allah’a olan bağlılığını ve kulluğunu en yüksek seviyede tutmuş, her fırsatta O’na yönelerek af ve mağfiret dilemiştir.
Bu yakarış, sadece bireysel bir kurtuluş değil, aynı zamanda toplumsal bir şuurun da anahtarıdır. Bir toplum, fertleri kusurlarının farkında olup tövbe ettikçe, Allah’ın rahmetine ve mağfiretine nail olur. Aksine, kusurlarını görmezden gelen, kibir ve gurura kapılan bir toplum, ilahi azaba davetiye çıkarır.

“Bizi kendine kul kabul et” ifadesi, insanın en yüce makamını, yani kulluğu arzuladığını gösterir. Kulluk, sadece bir itaat değil, aynı zamanda bir sevgi, bir teslimiyet ve bir bağlılık ilişkisidir. İnsan, kendi arzularından, heveslerinden ve nefsinden sıyrılarak, Allah’ın iradesine boyun eğdikçe gerçek özgürlüğe kavuşur.

**********

Bu açıdan, “Risale-i Nur Külliyatı”ndan Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözleri derin bir anlam taşır: “Ubudiyet, emr-i ilâhiye ve rızâ-yı ilâhiye bakar. Ubudiyetin dâisi emr-i ilâhî ve neticesi rızâ-yı Hakk’tır. Semerâtı ve fevâidi, uhreviyedir.” Yani kulluk, ilahi emirlere ve Allah’ın rızasına yönelir. Kulluğun sebebi ilahi emir, neticesi ise Allah’ın rızasıdır. Bunun meyveleri ve faydaları ahirete aittir.

“Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl” duası ise, fani hayatımızın en önemli gayelerinden birini ortaya koyar. Bedenimiz, ruhumuz, malımız, mülkümüz, hatta ömrümüz, Allah’ın bize emanetidir. Bu emanetlere ihanet etmemek, onları en güzel şekilde korumak ve geliştirmek, her müminin görevidir.

Bu noktada, “En’am suresi 95. Ayet” bize önemli bir ders verir: “Şüphesiz ALLAH, tohumu ve çekirdeği çatlatandır; ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte ALLAH budur. O halde haktan nasıl döndürülüyorsunuz?”
Bu ayet, Allah’ın her şeye gücü yettiğini ve O’nun iradesi dışında hiçbir şeyin olamayacağını anlatır. Bu güç ve kudret karşısında, emanetine sadık kalmak ve O’nun yolundan sapmamak, aklıselim her insanın yapması gerekendir.

Sonuç olarak, bu üç temel yakarış, insanın dünya ve ahiret mutluluğunu temin eden birer anahtardır. Kusurlarımızı itiraf etmek, Allah’a kul olmak ve emanetine sadık kalmak, bizi ilahi rızaya ulaştıran yoldur.

Özet
Makale, insanın fani ve aciz bir varlık olduğunu, bu nedenle daima Rabbine yönelmesi gerektiğini anlatır.
“Yâ Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl” duasının anlamını ve önemini ele alıyor.

Tarihten ve Risale-i Nur Külliyatı’ndan örnekler vererek, kulluğun sadece bir itaat değil, aynı zamanda bir sevgi ve teslimiyet olduğunu açıklıyor. Emanete sadık kalmanın önemini ve bu sadakatin ahiret mutluluğuna nasıl bir katkı sağladığını anlatıyor.

Makale, Allah’ın kudretini anlatan En’am suresi 95. ayetiyle de konuyu destekliyor ve insanın bu kudret karşısında doğru yoldan sapmaması gerektiğine işaret ediyor.
Sonuç olarak, bu duanın insanın dünya ve ahiret mutluluğunu temin eden temel bir anahtar olduğunu belirtiyor.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 11th, 2025