İmanın Kilidi, Kalbin Sükûnu ve Varlığın İlhâmı

İmanın Kilidi, Kalbin Sükûnu ve Varlığın İlhâmı

İnsan, varlık sahnesine çıktığı andan itibaren, “kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorularıyla kuşatılmıştır. Bu sorular, kalbin derinliklerinde bir yankı uyandırır ve ruhun sükûnetini arayışının bir tezahürüdür. Tıpkı bir fırtınada savrulan geminin liman arayışı gibi, insan kalbi de daimi bir huzur ve istikrar noktasına ihtiyaç duyar.
Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in “Ey kalpleri bir hâlden bir hâle çeviren Rabbim! Benim kalbimi dinin üzere sâbit kıl.” duası, bu arayışın en veciz ifadesidir.
Bu dua, sadece bir yakarış değil, aynı zamanda kalbin değişkenliğine karşı bir sığınma, imanın gelgitlerinden emin olma isteğidir.
Bu sükûnetin ve imanın temelinde, varlığın yaratılış sırlarını idrak etmek yatar. İnsan, kendi acziyetini ve kâinatın sonsuz ihtişamını gördükçe, Yüce Yaratıcı’nın varlığına ve kudretine daha yakından şahit olur. Öyle ki, bazı insanlar, ölüm ve ahiret hakkında şüpheye düşerek, çürümüş kemikleri kimin dirilteceğini sorarlar.
Bu, insan aklının sınırlarını gösteren bir soru olmakla birlikte, Kur’an-ı Kerim bu soruya en hikmetli cevabı verir:
“Sen de de ki: ‘Onları ilk defa kim inşa edip hayat vermiş ise, O diriltecektir.'” ve
“Sizin hazırdaki yaratılışınız, dirilmeniz, dünyadaki hilkatinizden daha kolay, daha rahattır.” (Yâsîn, 78-79).
İlk defa yoktan var eden, en ince ayrıntısına kadar hikmetle donatan, elbette ki ikinci defa yaratmaya da kadirdir. Bu ayetler, aklı ve kalbi, başlangıca ve sona dair şüphelerden arındırır. İnsan, kendi bedeninin karmaşık yapısına, beyninin muazzam işleyişine baktığında, bu kusursuz sanatın bir rastlantı eseri olamayacağını anlar.
Bu idrak, aynı zamanda kâinatın Hâkimsiz ve Sânisiz olamayacağı gerçeğine ulaştırır. Tıpkı bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız, bir harfin kâtipsiz olamayacağı gibi, bu nihayet derecede muntazam memleket de Hâkimsiz olamaz. Her mevsim, her tabiat hadisesi, her bir canlı, bir kitap misali, Yüce Hâkim’in fiillerinden, mânidar mektuplarından ve sanatlı nakışlarından bahseder. Bu muazzam intizam, sadece bir gözlemcinin değil, aynı zamanda bir Sâni’in varlığını haykırır. Bir sineğin kanadından, semavât kandillerine kadar her şey mükemmel bir düzen içinde yaratılmıştır. Bu düzen, birbiriyle çatışmayan, aksamayan, tam tersine birbiriyle ahenk içinde çalışan bir bütündür. Bu bütünlük, ancak tek bir Hâkim’in varlığıyla açıklanabilir.
İşte kalbin sükûnu, imanın istikrarı, bu mutlak hakikatleri idrak etmeye bağlıdır. Kâinatı dolduran bu harika sanatları, mânidar mektupları ve hikmetli fiilleri okuyabilen bir kalp, şüphelerden arınır. Kendini yalnız ve başıboş hissetmez. Çünkü o bilir ki, kendisi ve tüm varlık, nihayetsiz bir kudret ve ilim sahibi tarafından idare edilmektedir. Bu idrakle birlikte, kalplerin değişen hallerine karşı, Yüce Hâkim’e sığınmak ve O’nun dininde sabit kalmak için dua etmek, insanı manevi bir limana ulaştırır.

Özet
Makale, insanın kalbi sükûnete ve imanın istikrarına olan derin ihtiyacını ele alarak başlar. Peygamberimizin “Ey kalpleri bir hâlden bir hâle çeviren Rabbim! Benim kalbimi dinin üzere sâbit kıl.” duası, bu arayışın veciz bir ifadesi olarak sunulur.
Makale, ahiret inancına dair şüpheleri, “çürümüş kemikleri kim diriltecek?” sorusu üzerinden ele alır ve Kur’an’ın bu soruya verdiği cevabı açıklar. İlk yaratılışı gerçekleştiren Yüce Kudretin, ikinci yaratılışı da rahatlıkla yapabileceği anlatılır. Bu düşünce, kâinatın muntazam düzeninin bir Hâkimsiz olamayacağı gerçeğine bağlanır. Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız olamayacağı gibi, bu muazzam kâinatın da bir idarecisi olması gerektiği mantığıyla tek bir Hâkim’in varlığına işaret edilir. Sonuç olarak makale, kalbin huzur bulmasının, varlıktaki hikmetleri ve sanatı idrak etmekle, Allah’a imanla ve O’nun dininde sabit kalmak için dua etmekle mümkün olduğunu özetlemektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 10th, 2025