Varlığın Perde Arkası ve İnsanî İdrakin Sınırları
Varlığın Perde Arkası ve İnsanî İdrakin Sınırları
Ey aziz insan! Her birimiz, içinde yaşadığımız bu âlemi, kendimize has bir pencereden seyrederiz. Tıpkı Kur’an-ı Kerim’in her bir insana, onun meşrebine göre ayrı bir fehm ve iktibas sunduğu gibi. Varlığın bu ummânında, her birimiz, o engin denizde yüzen bir gemiyiz. Kimi zaman medler ve cezirler, kimi zaman fırtınalar ve sükûnetler içinde yol alırız. Bu seyahatte, gözümüzle gördüğümüz, aklımızla kavradığımız her şey, birer mektuptur aslında. Tıpkı bir üzüm salkımı, bir gül goncası veya rengarenk bir kuş gibi…
Bunların her biri, kâinatın Yüce Sâni’sinin esmâsını, sonsuz kudretini ve sanatını fısıldar bize.
Peki, bu muazzam mektupların sahibini tanımayan bir kalp, bu fısıltıları nasıl duyabilir? Onu unutan bir ruh, içinde bulunduğu saraylarda dahi zindanda olmaz mı? Oysaki onu tanıyan, ona itaat eden bir kalp, zindanda dahi olsa bahtiyardır. Çünkü o bilir ki, dünya hayatının geçici dostlukları ve rütbeleri, ancak kabir kapısına kadardır. Gerçek saadet, bu fani âlemde değil, onun ardında bizi bekleyendir.
Bizler, bu nazik, sanatlı ve mizanlı âlemde başıboş bırakılmış değiliz. Her şeyin bir kanunu, bir nizamı olduğu gibi, insan hayatının da bir maksadı vardır.
Bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız olamazken, bu kâinat nasıl olur da Hâkimsiz olur?
Bizler, bu soruların cevaplarını Kur’an’da buluruz. O Kur’an ki, ruhumuzu terbiye eden ve kalbimizi tedavi eden bir şifadır. Kalbinin tedavisi, onun kudsî dairesine girmek ve Kur’an’ın mübelliği olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnetine tâbi olmaktır.
Böylece, kâinatın hiddetinden, mahlukatın nefretinden ve mevcutâtın öfkesinden kurtulmanın çaresini buluruz. Bu yolculukta, maruz kalabileceğimiz her türlü kötülüğe karşı da bir sığınağımız vardır. Peygamberimiz (s.a.s)’in nazara ve her türlü şerden korunmak için okuduğu dua, bizi Allah’ın sonsuz iradesine ve hükmüne sığınmaya davet eder.
Oysa, insaniyet-perver maskesi altında vicdansız ve gaddar olanların, savaşın ve yıkımın kol gezdiği bu asırda, “Yaşasın cehennem!” dercesine fütursuzca medeniyet-perestlik yapanların akıbeti, dehşet verici bir cezayla sonuçlanacaktır.
Öyleyse, hakiki saadetin anahtarı, bu fani dünya hayatını bir ibret nazarıyla seyretmek, her eserde o Yüce Sâni’nin sanatını görmek, Kur’an ve Sünnetin rehberliğinde bir hayat sürmek ve her an Allah’a sığınmaktır.
Özet
Makale, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden ve hadislerden alıntılarla, varlığın amacını ve insan hayatının anlamını sorgulamaktadır. Her şeyin bir yaratıcısı olduğunu, kâinatın sanatlı ve mizanlı bir düzen içinde olduğunu anlatır. İnsanın bu düzende başıboş olmadığını, Kur’an-ı Kerim’in ruhu terbiye eden ve kalbi tedavi eden bir rehber olduğunu belirtir. Makale, dünya hayatının geçiciliğini ve asıl saadetin Allah’ı tanımakta ve ona itaat etmekte yattığını anlatır. Ayrıca, her türlü kötülükten korunmak için Allah’a sığınmanın önemine değinir ve vicdansız medeniyet-perestliğin sonuçlarının dehşetli olacağını ifade eder.
Sonuç olarak, makale, Allah’a iman ve Kur’an-Sünnet rehberliğinde bir hayatın, gerçek mutluluğun ve kurtuluşun anahtarı olduğunu özetlemektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com