Hayatın Hakikati ve Ahiret Bilinci Üzerine Bir Makale
Hayatın Hakikati ve Ahiret Bilinci Üzerine Bir Makale
İnsanoğlu, bu dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren, varoluşunun derin anlamını ve bu kâinattaki yerini sorgulayan bir yolculuğa çıkar. Gündelik hayatın telaşı, dünyevi meşgalelerin cazibesi, bazen bu kutlu yolculukta bizi yoldan çıkarabilir. Fakat kadim bilgelik, bize bu yolun hakikatini fısıldar. Hayatın gelgitleri arasında kaybolmamak, ruhun derinliklerindeki manevi açlığı dindirmek için, bazı hikmetli sözler birer pusula vazifesi görür.
- Sığınma ve Hizmetkârlık Bilinci: “Ey Bu Yerlerin Hâkimi! Senin Bahtına Düştüm…”
Bu söz, insanın acizliğinin ve Yaratıcısına olan mutlak ihtiyacının en veciz ifadesidir. Hayatın fırtınaları karşısında tek limanın, “bu yerlerin Hâkimi” olduğunu bilmektir. İnsanın kendi gücüne olan itimadını bir kenara bırakıp, O’nun himayesine sığınması, aynı zamanda O’na hizmetkâr olduğunu idrak etmesidir. Tıpkı bir geminin kaptanı gibi, dümeni Hâkim-i Mutlak’a emanet etmek, huzura ve rızaya giden yolda atılan ilk adımdır. Bu bilinç, insanı gururdan, kibirden ve benlik davalarından kurtarır. Dünya nimetlerinin geçiciliğini anlar, her şeyin sahibinin O olduğunu bilir ve kalbi bir huşu içerisinde O’na yönelir. - Cennet ve Cehennem Hakikati: “Cehennem Lüzumsuz Değil…”
Bu kâinatın boş yere yaratılmadığı gibi, ahiretin de lüzumsuz olmadığı gerçeği, adaletin tecellisidir. Cehennem, sadece bir azap yeri değil, aynı zamanda hakkaniyetin, adaletin ve ilahi nizama isyanın kaçınılmaz bir sonucudur. Kimi işler vardır ki, bu dünyada karşılığı verilemez, öyle büyük cürümler işlenmiştir ki, cehennem dahi o amellerin hakkını vermek için “Yaşasın!” der. Benzer şekilde, cennet de ucuz değildir. O, ancak samimi bir imanla, takva ile ve salih amellerle kazanılır. Cennet, basit bir hediye değil, ilahi rızayı kazanmanın, nefsi terbiye etmenin ve kulluğun bedelidir. Bu hakikat, insanı dünyada attığı her adıma, söylediği her söze, yaptığı her amele dikkat etmeye sevk eder. - Fani Olanın Acısı ve Baki Olanın Hakikati: “Karşımda Müthiş Bir Yangın Var…”
Bir baba figürünün elinde yanan evladını tutması, ancak imanını kurtarmak için koşması, bu dünya hayatının ne kadar fani, ahiretin ise ne kadar baki olduğunun güçlü bir sembolüdür. En değerli varlığımız olan evlatlarımız bile, imanın ateşi karşısında ikinci planda kalır. Bu, fani olanın sevgisinden, baki olana olan sevgiye ve bağlılığa geçişin dramatik bir ifadesidir. Dar düşünceler ve dar görüşler, bu büyük resmi göremeyenlerin halidir. Onlar, dünyevi meselelerin, eften püften olayların peşinde koşarken, ahiretin büyük yangınını görmezden gelirler. Oysa mümin, bu fani dünya yangınını söndürmek için değil, sonsuz ahiret yurdunu kurtarmak için çabalamalıdır.
4. Kâinatın Tek Sahibi: “Sultan-ı Kâinat Birdir…”
Bu âlemin bir tek sahibi vardır. Her şeyin anahtarı O’nun elindedir. Kudreti ve iradesi her şeyi kuşatmıştır. O’na kul olan, O’na sığınan, O’na tevekkül eden, hadsiz minnetlerden ve korkulardan kurtulur. İnsan, ne kadar zengin, ne kadar güçlü olursa olsun, bir gün her şeyini kaybedeceği korkusuyla yaşar. Ancak kâinatın Sultanı’na bağlanan bir kalp, bu fani korkulardan azade olur. O’nun rızasını arayan, O’nun emriyle hareket eden, dünya ve ahiret saadetini bulur. - İnsanın Boş Yaratılmadığı Hakikati: “İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?”
Bu soru, insanı derinden sarsar ve gaflet uykusundan uyandırır. İnsan, bir ağaç gibi, hayvan gibi başıboş ve sahipsiz değildir. Yaptığı her hareket, söylediği her söz, attığı her adım kaydedilir. Amellerinin neticeleri, ilahi bir muhasebede kendisine sunulur. Bu, insanı sorumlu bir varlık kılar. Bedenindeki her organın, aklındaki her düşüncenin, kalbindeki her niyetin bir karşılığı vardır. Bu bilinç, insanı daha dikkatli, daha ahlaklı ve daha sorumlu bir hayat yaşamaya sevk eder. - Hastalık ve Gaflet: “Hastalık olmazsa sıhhat ve âfiyet gaflet verir…”
Bazen bir hastalık, bir musibet, insanı dünya hayatının gafletinden uyandırır. Sağlıklı ve zengin bir hayat, insanı dünya zevklerine düşürür ve ahireti unutturabilir. Oysa bir hastalık, insana acizliğini hatırlatır, fani olanın kıymetini unutturur ve asıl baki olan ahiret yurduna yöneltir. Bu, ilahi bir uyarıdır, bir ikazdır. Bu yüzden hastalıklar, musibetler, birer dert değil, ilahi bir rahmet, bir uyarı ve bir fırsattır. - Güzelliğin Yaratıcısı ve Aşkın Kaynağı: “Gül ve çiçeklerin yüzlerini güzelleştiren zat…”
Güllerin ve çiçeklerin güzelliği, arıları ve bülbülleri onlara âşık eder. Bu, güzelliğin Yaratıcısı’nın bir tecellisidir. O, fani olan bu güzellikleri yaratıyorsa, elbet sonsuz olan kendi cemalini de sevenleri ve âşıkları yaratır. Bu, ilahi bir aşkın ve estetiğin kâinattaki yansımasıdır. İnsanı, bu fani güzelliklerden, sonsuz güzelliğin sahibine yönlendirir.
Özet
Bu makale, Risale-i Nur külliyatından derlenmiş hikmetli sözler ışığında, insanın varoluş meselelerini ele almaktadır. Makalenin temel tezi, insanın bu dünyada başıboş, sahipsiz ve hesapsız olmadığıdır. Hayatın hakikati, Yaratıcıya sığınmak, O’na hizmetkâr olmak ve O’nun rızasını aramaktır. Cehennemin adalet, cennetin ise ancak çaba ile kazanılabileceği anlatılmaktadır. Dünyevi musibetlerin, özellikle hastalıkların, insanı gafletten uyandıran birer ilahi ikaz olduğu belirtilmiştir.
Son olarak, kâinatın ve içindeki tüm güzelliklerin, sonsuz güzellik ve aşkın sahibi olan Yaratıcıya işaret ettiği anlatılmaktadır. Makale, okuyucuyu fani dünya hayatından sıyrılıp, sonsuz ahiret yurduna yönelik bir bilinç geliştirmeye davet etmektedir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com