İmanın Sırlı Penceresinden Dünyaya Bakmak: İnsan Olmak ve Yükseliş Yolculuğu

İmanın Sırlı Penceresinden Dünyaya Bakmak: İnsan Olmak ve Yükseliş Yolculuğu

Dünya, çoğu zaman gözlerimizi kamaştıran, bizleri oyalayan ve asıl amacımızdan uzaklaştıran bir meta olarak karşımıza çıkar. Bu fani ve geçici mekânın cazibesi, insanoğlunu en büyük imtihanlarından birine tabi tutar. Ancak her birimizin içinde, bu aldatıcı perdenin ardındaki gerçeği sezen bir hikmet pırıltısı vardır. Bu hikmet, ancak ve ancak sağlam bir imanla parlar ve bizi gerçek insanlık vasfına yükseltir.

Dünya, iman ve insan ilişkisini derinlemesine inceleyen bir yolculuğa çıkalım.
Risale-i Nur’un Uhuvvet Risalesi’nden iktibas edilen, “Dünya öyle bir meta’ değil ki, bir niza’a değsin. Çünkü fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın!..” sözü, bizlere en temel gerçeği hatırlatır. Bu dünya, üzerinde kavgalara, hırslara, kinlere değecek kadar değerli bir yer değildir. Onun geçiciliği ve fâniliği, tüm dünyevi meselelerin aslında ne kadar önemsiz olduğunu gözler önüne serer. Oysa nefs, bu gerçeği unutturur ve insanı, hayvani bir derecede sadece bu dünya için çalışmaya sevk eder. Bu durum, bir nevi körlüktür. Hayatı, sırf maddi lezzetlere ve anlık hazlara harcamak, insana bahşedilen ömür sermayesinin en büyük israfıdır.
Nitekim ömür sermayesini hayvan gibi hatta hayvandan aşağı bir derecede harcayan insan, sermayesiyle hayvandan elli derece yüksek olduğu halde, en ednâsından elli derece aşağı düşer.

Peki, bizi bu düşüşten koruyacak olan nedir? Bizi, hayvanlardan ayıran, hatta insanı “sultan” eden nedir? Cevap, açıktır: İmandır.

“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder.” sözü, bu gerçeği veciz bir şekilde ifade eder. İman, sadece bir inançtan ibaret değildir; o, insana bir anlam, bir yön ve bir amaç kazandıran en büyük ilimdir.
Zira “Bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim; iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir.”
İman ilmi, bizi sadece bu fani dünyanın yalanlarından değil, aynı zamanda nefsin tuzaklarından da korur.
Allah’ı tanıyanın dünyası nurla ve manevi sürurla doludur. Bu, sadece maddi bir refah değil, aynı zamanda deruni bir huzur ve doyum demektir. İmanı zayıf olanlar veya Allah’ı tanımayanlar için dünya, bin türlü belanın ve sıkıntının kaynağıdır.
Ancak iman ve dünya arasındaki bu ilişki, sadece bireysel bir mesele değildir. Toplumsal bir boyutu da vardır.
Mesela;Gazze’deki aç çocuğun dramı, sadece bir haber değil, dünya ahalisinin iman ve merhamet imtihanıdır. ”
Amir yemek bulmak için 12 km yolu çırılçıplak ayakla yürüdü… Amerikalı görevliden alabildiği bir torba gıda için teşekkür etti, elini öptü… Gazelli aç çocuk, arkasını döndükten sonra sırtından vuruldu.”
Bu sahneler, insanoğlunun ne kadar aşağı derecelere düşebileceğinin acı bir göstergesidir.
Dünyanın fani olduğunu unutup, iktidar ve menfaat hırsına kapılanlar, en temel insani değerlerden uzaklaşarak canavarlığa evrilirler.
Bu, aynı zamanda Şems-i Tebrîzî’nin “Herkese iyi insan deyip açarsan gönül pencereni, kimi camını indirir kimi çerçevesini” uyarısının bir yansımasıdır.
İnsan, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, dünya hırsının ve nefsinin esiri olmuş bir başkası tarafından incitilebilir.

Sonuç olarak, hayat, nefs ve imanın kesişim noktasında bir mücadeleden ibarettir. İnsanın asıl vazifesi, bu mücadeleyi kazanmaktır. İman ve dua, bu mücadelede insanın en büyük silahıdır. İman, bizi dünya hırsının anlamsızlığından kurtarır, nefsin esiri olmaktan alıkoyar ve bizi gerçek insanlık vasfına yükseltir. Bizi bu fani dünyada bir sultan gibi yaşatır ve ebedi âleme hazırlayan bir köprü olur. Dolayısıyla, hayatımızı iman ilmiyle donatmak, dua ile kuvvetlendirmek ve Allah’ı tanımak, sadece Cumaları kutlamakla sınırlı kalmayıp, her anımızı bir ibadet şuuruyla geçirmekle mümkündür.

Özet
Bu makale, dünya hayatının fani ve geçici doğasına odaklanmaktadır. Dünya malı ve hırslarının anlamsızlığını anlatan makale, insanın asıl amacının nefsini terbiye ederek imanı kuvvetlendirmek olduğunu belirtmektedir. İmanın, insanı sadece insan yapmakla kalmayıp, onu manevi bir sultana dönüştüren en yüce ilim olduğu ifade edilir. Makale, bu imanın ışığında Allah’ı tanıyanların huzurlu bir hayat süreceğini, Allah’ı tanımayanların ise belalar içinde boğulacağını dile getirir.
Ayrıca, Gazze’deki çocuk dramı gibi toplumsal olayların, dünya hırsının insanlığı nasıl aşağı derecelere düşürdüğünün ibretli birer örneği olduğu anlatılır.
Sonuç olarak, insanın asıl vazifesinin iman ve dua olduğu, bu sayede dünya hayatının aldatıcı tuzaklarından kurtulup gerçek insanlık vasfına ulaşılacağı belirtilmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesAğustos 7th, 2025