Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?
Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?[1]
İnsan zihni, gördüğü ve duyduğu şeylerden etkilenmeye son derece açıktır. Özellikle de saf ve berrak olan zihinler, maruz kaldıkları her türlü bilgiyle şekillenebilir. İşte bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözü, büyük bir hakikati ifade eder. Çünkü yanlış olanın, kötülüğün ve batıl inançların süslü bir şekilde anlatılması, bilhassa temiz zihinleri ve kalpleri şaşırtabilir, hatta hakikatten uzaklaştırabilir.
Tarih boyunca toplumlar, ideolojiler ve kültürel akımlar, kendi inançlarını ve fikirlerini yaymak için kelimeleri ve sanatları ustaca kullanmışlardır. Hakikati anlatması gereken birçok kişi, bazen farkında olarak bazen de farkında olmadan batıl olanı öylesine güzel ve detaylı anlatmıştır ki, sonuçta onun propagandasını yapmış olur. Günümüzde bu durum, özellikle medya, sinema, edebiyat ve sosyal medya aracılığıyla daha da yaygın hale gelmiştir.
İbretlik Bir Hadise: Yanlışın Büyüsü
Bundan yüzyıllar önce Endülüs’te İslam medeniyeti zirvede iken, Müslümanlar bilim, sanat ve ahlakta ileri bir seviyedeydi. Ancak zamanla, batıdan gelen kültürel ve fikri akımlar Müslümanları etkiledi. Endülüs’ün en büyük âlimlerinden biri olan İmam Şâtıbi, halk arasında hızla yayılan bir tehlikeyi fark etti: Müslüman gençler, batıl fikirleri yalnızca “öğrenmek” için değil, “hayranlıkla” dinlemeye başlamıştı. Hristiyan âlimleri, İslam karşıtı fikirleri anlatırken öyle süslü bir üslup kullanıyorlardı ki, hakikati arayan zihinler dahi bunlardan etkilenip savruluyordu.
Bu etkileşimin sonunda, pek çok Müslüman genç öz değerlerini kaybetmeye ve düşmanın fikirlerine meyletmeye başladı. Kültürel yozlaşma hızla yayıldı, İslam’ı savunanlar bile batıl olanı detaylıca anlatırken farkında olmadan onun propagandasını yapar hale geldiler. Neticede, Müslümanların kendi benliklerinden uzaklaşması, Endülüs’ün düşüşünü hızlandırdı.
Günümüzde Batılın Tasviri
Bugün de benzer durumları görmek mümkündür. Televizyon dizileri, romanlar ve filmler aracılığıyla gayrimeşru ilişkiler, haramlar, ahlaksızlık ve şiddet o kadar detaylı işleniyor ki, insanlar bunları olağan bir şey gibi kabul etmeye başlıyor. “Yanlışı anlatıyoruz” denilerek yapılan bu işler, aslında yanlışın yayılmasına sebep oluyor.
Örneğin, bir dizi düşünelim: Ahlaksız bir yaşam süren bir karakteri, hikâyenin merkezine yerleştirip onu “kahraman” gibi gösterirlerse, seyircinin bilinçaltına şu mesaj verilir: “Bu hayat tarzı kötü olabilir ama aslında çok da cazip.” İşte burada ince bir tehlike vardır: Batılı tasvir ederken, ona cazibe katmak! Oysa ki batılı çirkin göstermeyen bir anlatım, onun gizli bir propagandasına dönüşebilir.
Bu sebeple, hakikat anlatılırken hem doğrudan hem de güzel bir üslupla beyan edilmelidir. Batıl anlatılacaksa da, onun çirkinliği vurgulanarak anlatılmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), günahları anlatırken asla onları cazip hale getirmezdi. Kur’an-ı Kerim de bu konuda bize yol gösterir: Şeytanın süslediği kötü amellere aldanmamak gerektiğini sık sık hatırlatır.
Sonuç: Hakikatin Yolunda Sabit Kalmak
İnsanların temiz zihinleri ve kalpleri, batılın detaylı ve cazip anlatımıyla kirlenmemelidir. Hakikati anlatanlar, düşmanın silahını düşmana çevirmek yerine, kendi hakikat silahını kuşanmalıdır. Günümüz Müslümanlarının, anlatım üsluplarını gözden geçirmeleri ve hakikati saf haliyle sunmaları gerekmektedir.
Bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözünü unutmamalı ve yanlışı anlatırken bile, hakkın nuruyla aydınlatmalıyız.
*************
KİRLİ HAVANIN VE KIRLI HABERLERİN TOPLUM ÜZERİNDE BIRAKTIĞI OLUMSUZ ETKİLERİ
Aslında biz kendimizi ve kendi milletimizi zehirliyoruz.
KİRLİ HAVA VE KİRLİ HABERLER: TOPLUM ÜZERİNDEKİ GİZLİ TEHDİTLER
Dünya, maddî ve manevî kirlenmenin pençesinde giderek boğuluyor. Bir yanda soluduğumuz hava, sanayi atıkları, egzoz dumanları ve kimyasal kirleticilerle zehirlenirken; diğer yanda medya kanallarından yayılan yalan, iftira, korku ve manipülasyonlarla toplumun ruhu kirletiliyor. Fiziksel kirlilik insanın bedenini, bilgi kirliliği ise aklını ve kalbini zehirler.
Bu makalede, kirli havanın ve kirli haberlerin toplum üzerindeki olumsuz etkileri, insan psikolojisine ve sosyal düzenimize verdiği zararlar ve bu kirlilikten korunma yolları üzerine ibretli ve düşündürücü tespitler yapacağız.
1. KİRLİ HAVA: GÖRÜNMEYEN ZEHİR
Hava, insan hayatının en temel unsurlarından biridir. Temiz hava, sağlıklı bir beden ve berrak bir zihin için gereklidir. Ancak sanayi devrimiyle birlikte artan fabrika dumanları, egzoz gazları ve kimyasal atıklar havayı giderek zehirli bir hâle getirdi. Kirli hava, yalnızca akciğerleri değil, toplumun genel sağlığını da tehdit eden bir unsurdur.
Kirli Havaya Maruz Kalan Toplumun Problemleri
1. Fiziksel Hastalıklar:
Solunum yolu hastalıkları (astım, bronşit, KOAH) artar.
Kalp ve damar hastalıkları tetiklenir.
Kanser riski yükselir.
2. Psikolojik Etkiler:
Sürekli kirli hava solumak, depresyon ve kaygıyı artırır.
İnsanlarda halsizlik, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliği oluşturur.
3. Toplumsal Verimsizlik:
Hava kirliliği nedeniyle hastalıklar artınca, iş gücü ve üretim azalır.
Eğitimde odaklanma problemleri ortaya çıkar.
İbretli Bir Gerçek: Londra’nın Büyük Sis Felaketi
1952 yılında Londra’da aşırı hava kirliliği nedeniyle “Büyük Sis Felaketi” yaşandı. Şehir, günlerce yoğun bir duman tabakası altında kaldı. Sonuç olarak 12 bin insan yaşamını yitirdi. Bu olay, temiz hava politikalarının ne kadar hayati olduğunu gösteren büyük bir ibret olmuştur.
2. KİRLİ HABERLER: TOPLUMSAL ZEHİR
Tıpkı kirli hava gibi, kirli haberler de insanların zihnini ve kalbini kirletir. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon içeren haberler; toplumu korkuya, öfkeye ve güvensizliğe sürükler.
Bir toplumun sağlıklı işlemesi için doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Ama günümüzde medya organları, çoğu zaman reyting, reklam geliri veya siyasi çıkarlar uğruna gerçeği çarpıtıyor.
Kirli Haberlerin Toplum Üzerindeki Etkileri
1. Korku ve Panik Ortamı Oluşur
Sürekli felaket senaryoları ve kötü haberlerle beslenen toplum, korku içinde yaşar.
Geleceğe dair umutsuzluk yayılır.
2. Toplumsal Güvensizlik Artar
İnsanlar yöneticilere, medyaya ve hatta birbirlerine güvenemez hâle gelir.
Komplo teorileri hızla yayılır, gerçek ile yalan arasındaki çizgi kaybolur.
3. Kutuplaşma ve Düşmanlık Oluşur
Medya, farklı kesimleri birbirine düşman hâline getirebilir.
Suni krizler, insanları birbirine karşı kışkırtarak bölünmelere neden olur.
İbretli Bir Hikâye: Yalancı Çoban
Eski bir hikâyede, bir çoban köylüleri kandırmak için sürekli “Kurt geldi!” diye bağırır. Ancak bu hep yalan çıkar. Bir gün gerçekten kurt sürüye saldırır ama köylüler artık çobana inanmaz. Sonunda hem çoban hem de sürü mahvolur.
Bu hikâye, medyanın sürekli yanlış haber yayarak toplumun güvenini nasıl yok ettiğini anlatan en güzel örneklerden biridir.
3. TEMİZ HAVA VE TEMİZ HABER: ÇÖZÜM NEDİR?
Kirli hava nasıl filtrelenmeden solunmamalıysa, kirli haberler de sorgulanmadan kabul edilmemelidir. Hem fiziksel hem de zihinsel çevremizi temiz tutmak için şu önlemleri almalıyız:
Fiziksel Kirliliğe Karşı Önlemler
Fabrika atıklarını azaltan yasalar çıkarılmalı.
Ağaçlandırma ve yeşil alanlar artırılmalı.
Toplu taşıma teşvik edilerek egzoz gazı azaltılmalı.
Zihinsel Kirliliğe Karşı Önlemler
Her haberi sorgulamak: Haber kaynağının güvenilir olup olmadığı araştırılmalı.
Duygusal tepki vermemek: Öfke ve korkuya kapılmadan önce bilgiyi teyit etmek gerek.
Sosyal medyada bilinçli olmak: Her okunanı paylaşmak yerine doğruluk süzgecinden geçirmek lazım.
SONUÇ: HAVA GİBİ, HABER DE TEMİZ OLMALI
Kirli hava soluyan beden hastalanır, kirli haber soluyan zihin zehirlenir.
Bir toplumun sağlıklı, mutlu ve üretken olması için hem fiziksel çevresinin hem de bilgi kaynağının temiz olması gerekir. Eğer çocuklarımıza temiz bir gelecek bırakmak istiyorsak, yalnızca doğayı değil, zihnimizi de kirletici unsurlardan korumalıyız.
Unutmayalım:
Hava temiz olursa nefes alabiliriz.
Bilgi temiz olursa sağlıklı düşünebiliriz.
Gelin, doğru bilgiyi arayalım, gerçeği bulalım ve temiz bir toplum için hep birlikte çalışalım.
@@@@@@@
“Merak yüzünden ve afaki hadisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla sizin, farz ve lazım vazifeniz zararına o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevidir, fıtridir” derseniz, ben de derim:
Kat iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemal-i merakla temaşasına daldığı gibi; aynen bu asırda, nev-i beşerin muvakkat ve fani, tahripçi geniş hadiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev i gibi çok hadisat-ı acibeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm taifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hadisatın yüz defa daha mucib-i merak ve ruhani, manevi zevklere medar hadiseler var. Bu hakiki zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, arızi hadiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedi kalmak ve o hadiseler daimi olmak ve herkese o hadiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hadiseye sebebiyet verenlerin hakiki fail ve mucid olmak şartıyla olabilir. Halbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz i… Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhitten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icadında olan bir Zat-ı Akdesin rububiyetini ve hikmetini nazara almayıp, ta dünyanın nihayetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divanelik olduğu tarif edilmez.”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/hiss-i-kablelvukuun-tetimmesi/52
[1] https://www.youtube.com/watch?v=u1JNExlXGVI