HER ŞEY ZAMAN VE MEKÂNIN VAR EDİLMESİYLE BAŞLADI
HER ŞEY ZAMAN VE MEKÂNIN VAR EDİLMESİYLE BAŞLADI[1]
İnsan aklı, her şeyi bir başlangıç ve bir sebep ile anlamaya çalışır. Ancak zaman ve mekânın olmadığı bir noktayı tasavvur etmek, aklımızın ötesinde bir meseledir. Bizler her şeyi bir ölçü, bir çerçeve içinde kavrarız. Oysa zaman ve mekân yaratılmadan önce, bizim ölçülerimizle kavrayamayacağımız bir mutlak varlık vardı: Allah. O, ezeli ve ebedidir; varlığı zamana ve mekâna bağlı değildir.
Başlangıcın Başlangıcı: Zaman ve Mekânın Yokluğu
Biz insanlar, “önce ne vardı?” diye sormaya meyilliyiz. Ancak “önce” demek, zaman kavramını gerektirir. Oysa zaman yaratılmadan önce “önce” diye bir şey de yoktu. Yine “nerede oldu?” diye sorarız, ama mekân yaratılmadan önce “nerede?” sorusu da anlamsızdı. İşte tam bu noktada Allah’ın kudreti, sonsuz ilmi ve iradesi devreye girerek zamanı ve mekânı var etti.
Kur’an-ı Kerim’de “O, gökleri ve yeri yoktan var edendir…” (En’am, 101) buyrularak, tüm varlık âleminin Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiği açıkça bildirilmiştir.
Zamanın Akışı ve İnsan İçin Anlamı
İnsan, zamanın içine doğar ve onun akışıyla yaşar. Geçmiş ve gelecek bizim için birer gerçekliktir. Fakat Allah için her an aynı anda bilinir ve görülür. Çünkü O, zamana mahkûm değil, aksine onu yaratandır.
Zaman, insan için büyük bir imtihan vesilesidir. İnsanoğlu dünyada sınırlı bir vakitle yaratılmıştır ve bu süre içinde imtihan edilmektedir. Zamanın geçiciliği, bizlere dünya hayatının da geçici olduğunu gösterir. Rabbimiz “Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır!” (Asr, 1-2) diyerek, zamanın kıymetini bilmeyenlerin kayıpta olduğunu haber verir.
İbretle düşündüğümüzde, zamanın yaratılması olmasaydı, biz ne geçmişi düşünebilir, ne geleceğe dair umut besleyebilir, ne de yaşadığımız anın değerini idrak edebilirdik.
Mekânın Hikmeti ve İlahi Sanat
Mekân, Allah’ın kudretini gösteren büyük bir tecellidir. Kainatın uçsuz bucaksız büyüklüğü, gökyüzündeki yıldızlar, galaksiler, dünya ve içindeki canlılar, her şey Allah’ın varlığının delilidir.
Çünkü biz her şeyi zaman mekân kavramıyla kayrayabiliyor,kuşatıp anlayabiliyoruz.
Aksi takdirde sonsuza nasıl kavrayacak, kuşatıp anlayacaktık?
“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık…” (Sad, 27) ayeti, mekânın bir amaçla yaratıldığını vurgular. Dünya, insanların imtihan yurdu olarak yaratılmıştır. Allah, bu mekânı insanın yaşayabileceği şekilde mükemmel bir düzende inşa etmiştir.
İnsan mekânı işgal eder ama ona sahip olamaz. Binalar yapar, şehirler kurar ama en sonunda bu mekânı terk eder. Çünkü mekânın sahibi de biz değiliz, Allah’tır.
Zaman ve Mekânın Ötesinde Sonsuzluk
İnsan için zaman ve mekân sınırlıdır. Ama ölüm, insanı zaman ve mekânın kayıtlarından çıkarır. Ahiret, bizim bildiğimiz zaman ve mekân ölçülerine sığmaz. Orada ebedilik vardır. Allah, ahireti yaratmış ve orada zamanın bizim bildiğimiz gibi akmadığını bildirmiştir.
Kıyamet günü dünya zamanının biteceği, herkesin ilahi huzura çıkarılacağı bir an olacaktır. O gün, “Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri hak ile yarattık. Kıyamet mutlaka gelecektir…” (Hicr, 85) ayetinde bildirildiği gibi bir hakikattir.
Sonuç olarak;
Zamanın ve mekânın yaratılması, bizim var oluşumuzun ve sınavımızın bir gereğidir. İnsan, bu dünyada zamanını nasıl harcadığını ve mekânını nasıl değerlendirdiğini sorgulamalıdır. Çünkü bu ikisi bir gün elinden alınacak ve ebedi âlemde tekrar yaratılacaktır.
Ve nihayet, zaman da bitecek, mekân da yok olacak, geriye sadece Allah’ın sonsuz varlığı kalacaktır.
“O gün yer başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilecek ve herkes tek olan, her şeye hükmeden Allah’ın huzuruna çıkacaktır.” (İbrahim, 48)
[1] https://www.youtube.com/watch?v=8mjTaJ-DVQ0