İKİ BÜYÜK HAKİKAT: MARİFET VE MUHABBET.
İKİ BÜYÜK HAKİKAT: MARİFET VE MUHABBET.[1]
MARİFET, UÇSUZ BUCAKSIZ UMMAN. MUHABBET OLMAK, AŞK ANMAK VE YANMAKTIR.
İki Büyük Hakikat: Marifet ve Muhabbet.
İnsan, yaratılışından itibaren hakikati arayan bir yolcudur. Bu yolculukta, kalbinin derinliklerinde iki büyük hazineyi taşır: Marifet ve Muhabbet. Bu iki hakikat, insanın varlık âlemindeki yerini anlaması, Yaradan’la bağını güçlendirmesi ve nihayetinde kâmil bir kul olması için vazgeçilmez rehberlerdir.
Marifet, uçsuz bucaksız bir umman gibi derin ve geniş bir hakikatler deryasıdır; muhabbet ise aşkı anmak, yanmak ve varlığın özünde birleşmektir.
Marifet: Uçsuz Bucaksız Umman.
Marifet, Arapça “arafa” kökünden gelir ve “bilmek, tanımak” anlamına sahiptir. Ancak, marifet sıradan bir bilgi veya yüzeysel bir tanıma değildir. Marifet, Allah’ı tanımaktır; O’nun isimlerini, sıfatlarını, fiillerini ve yarattığı âlemdeki tecellilerini idrak etmektir. Bu, insanın aklı, kalbi ve ruhuyla giriştiği bir yolculuktur. Marifet, bir damla bilgiyle başlar, ancak bu damla, uçsuz bucaksız bir ummana dönüşür.
Kur’an-ı Kerim, marifetin önemini şu ayetle ifade eder:“Allah’a karşı ancak kulları arasında ilim sahipleri haşyet duyar.” (Fatır Suresi, 35/28)
Bu ayet, marifetin ilimle başladığını, ancak ilmin ötesine geçerek kalpte bir huşu ve hayranlık uyandırdığını gösterir. Marifet, Allah’ı bilmekle sınırlı kalmaz; aynı zamanda insanın kendini tanımasını da sağlar. Çünkü insan, Allah’ın “halife” sıfatıyla yeryüzüne gönderilmiş bir varlıktır (Bakara Suresi, 2/30). Kendini tanımayan, Allah’ı da gereği gibi tanıyamaz. Nitekim, şu hikmetli söz bu gerçeği özetler:“Kendini bilen, Rabbini bilir.”
Marifet, bir umman gibidir; çünkü bu yolculukta her adımda yeni bir hakikat keşfedilir. İnsan, Allah’ın isimlerini öğrendiğinde, her bir ismin âlemdeki tecellisini görmeye başlar. Mesela, “Er-Rahman” ismi, bir annenin yavrusuna olan şefkatinde; “El-Adl” ismi, evrendeki kusursuz düzende; “El-Mucib” ismi, bir duanın kabul edilmesinde tecelli eder. Ancak, marifet yolcusu burada durmaz; bu tecellilerin ardındaki hakikati anlamaya çalışır. Bu yolculuk, insanın aklını, kalbini ve ruhunu birleştiren bir süreçtir.Marifetin uçsuz bucaksızlığı, insanı hem hayrete düşürür hem de alçakgönüllü kılar. Çünkü insan, ne kadar bilirse bilsin, Allah’ın ilminin sonsuzluğunu idrak ettikçe kendi acizliğini daha iyi anlar. İmam Gazali, bu gerçeği şöyle ifade eder:“Marifet, Allah’ın büyüklüğünü idrak ettikçe insanın kendi küçüklüğünü fark etmesidir.”Hikmetli bir kıssa, marifetin bu ummanını anlamamıza yardımcı olabilir:
Bir gün, bir âlim, sahilde yürürken denizin kıyısında bir çocuk görür. Çocuk, elindeki küçük bir kaşıkla denizin suyunu bir çukura taşımaya çalışmaktadır. Âlim, çocuğa yaklaşır ve sorar: “Evladım, ne yapıyorsun?” Çocuk cevap verir: “Denizi bu çukura boşaltmaya çalışıyorum.” Âlim tebessüm eder ve der ki: “Bu mümkün mü? Deniz sonsuz, çukurun ise küçücük!” Çocuk, âlime bakar ve şöyle der: “Peki, ya sen? Allah’ın sonsuz ilmini küçük aklınla kavramaya çalışmıyor musun?” Âlim, bu söz üzerine derin bir tefekküre dalar ve marifetin uçsuz bucaksızlığını bir kez daha idrak eder.Bu kıssa, bize marifetin bir sonu olmadığını, ancak bu yolculuğun kendisini bile insanın kâmil bir kul olmasına vesile kıldığını öğretir. Marifet, sadece bilmek değil, bildikçe hayrete düşmek, hayrete düştükçe Allah’a daha çok yaklaşmaktır.
Muhabbet: Aşk Anmak ve Yanmaktır.
Marifet, Allah’ı tanımaksa, muhabbet ise O’nu sevmektir.
Muhabbet, kalbin Allah’a yönelişi, O’na duyulan özlem ve O’nda yok olma arzusudur. Muhabbet, aşkı anmak ve yanmaktır; çünkü gerçek muhabbet, insanın nefsini, benliğini ve dünyevi arzularını Allah’ın sevgisi uğruna feda etmesidir.Kur’an-ı Kerim, muhabbetin en güzel örneğini şu ayetle ifade eder:“İman edenler, Allah’ı sevmekte çok ileri giderler.” (Bakara Suresi, 2/165)Bu ayet, muhabbetin imanın bir meyvesi olduğunu ve Allah’a duyulan sevginin her şeyden üstün olması gerektiğini vurgular. Ancak, muhabbet sadece bir duygu değildir; aynı zamanda bir hâl, bir duruş ve bir teslimiyettir. Muhabbet, Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmaktır.Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), muhabbetin en mükemmel örneğini hayatıyla göstermiştir. Onun Allah’a olan sevgisi, geceleri ayakları şişene kadar ibadet etmesiyle, her an Allah’ı zikretmesiyle ve ümmetine duyduğu merhametle açıkça görülür. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:“Sizden biriniz, beni anne babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Sahih-i Buhârî, İman, 8)
Bu hadis, muhabbetin bir derecesini gösterir; ancak asıl muhabbet, Allah’ı her şeyden çok sevmektir. Çünkü Peygamberimiz’e duyulan sevgi, Allah’ın sevgisine bir kapı açar.
Muhabbet, aşkı anmak ve yanmaktır; çünkü gerçek muhabbet, insanın kalbinde bir ateş yakar. Bu ateş, nefsani arzuları yakar, dünyevi bağları koparır ve insanı Allah’a daha çok yaklaştırır. Mevlana Celaleddin Rumi, bu hakikati şu dizelerle ifade eder:“Aşk, ateşten bir gömlektir; giyen yanar, ama o yanışta hayat bulur.”
Muhabbetin yanmakla olan ilişkisi, aynı zamanda bir arınma sürecidir. İnsan, Allah’a olan sevgisiyle nefsini terbiye eder, günahlarından tövbe eder ve kalbi tertemiz bir aynaya dönüşür. Bu ayna, Allah’ın nurunu yansıtır ve insan, Allah’ın muhabbetine mazhar olur.
İbretli bir kıssa, muhabbetin bu yanışını anlamamıza yardımcı olabilir:
Bir pervane, bir gece lambanın etrafında dönmeye başlar. Lambanın ışığına hayran olan pervane, ona yaklaşır ve şöyle der: “Ey ışık! Sana hayranım, seni seviyorum!” Lamba cevap verir: “Sevgi, sadece hayranlık değildir; eğer gerçekten seviyorsan, yanmayı göze almalısın.” Pervane, lambanın bu sözü üzerine düşünür ve kararını verir. Bir an gelir, ışığa o kadar yaklaşır ki, kanatları tutuşur ve yanar. Ancak, pervane yanarken bile mutludur; çünkü sevdiğine kavuşmuştur.
Bu kıssa, muhabbetin fedakârlık gerektirdiğini ve gerçek sevginin, sevilen uğruna yanmayı göze almak olduğunu öğretir. Allah’a duyulan muhabbet de böyledir; insan, Allah’ın sevgisi uğruna dünyevi arzularını, nefsini ve benliğini feda etmelidir.
Marifet ve Muhabbet Arasındaki İlişki.
Marifet ve muhabbet, birbirinden ayrılmaz iki hakikattir. Marifet, muhabbetin temelidir; çünkü insan, tanımadığı bir varlığı sevemez. Allah’ı tanıyan bir kalp, O’na hayranlık duyar ve bu hayranlık, muhabbete dönüşür. Ancak, muhabbet de marifeti besler; çünkü Allah’ı seven bir kalp, O’nu daha çok tanımak ister. Bu, bir dönüşümdür; marifet muhabbeti, muhabbet marifeti artırır.
İmam Gazali, bu ilişkiyi şöyle ifade eder:“Marifet, kalpte bir ışık yakar; muhabbet ise o ışığın ateşe dönüşmesidir.”Marifet, insanı Allah’ın büyüklüğüne hayran bırakırken, muhabbet bu hayranlığı bir aşka dönüştürür. Marifet, akıl ve kalp ile yapılır; muhabbet ise ruhun teslimiyetiyle yaşanır.
Bir âlim, Allah’ın ilmini öğrenerek marifete ulaşabilir; ancak bir âşık, Allah’ın sevgisiyle yanarak muhabbete erişir.
Hikmetli ve İbretli Dersler.
Marifet ve muhabbet, insanın dünya ve ahiret hayatını şekillendiren iki büyük hakikattir. Bu hakikatlerden çıkarılacak bazı dersler şunlardır:
Marifet, Alçakgönüllü Kılar:
Marifet yolcusu, Allah’ın ilminin sonsuzluğunu idrak ettikçe, kendi acizliğini fark eder. Bu, insanı kibirden uzaklaştırır ve alçakgönüllü bir kul olmaya teşvik eder.
Muhabbet, Fedakârlık Gerektirir: Allah’ı sevmek, sadece sözle değil, amelle gösterilmelidir. Bu, Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve O’nun rızasını her şeyin üstünde tutmaktır.
Marifet ve Muhabbet, Birlikte Kemale Erdirir:
İnsan, sadece marifetle yetinirse, kuru bir bilgiye mahkûm olur; sadece muhabbetle yetinirse, kör bir aşka düşer. Ancak, marifet ve muhabbet birleştiğinde, insan kâmil bir kul olur.
Dünya, Bir İmtihan Sahnesidir:
Marifet ve muhabbet, dünya hayatında insanı Allah’a yaklaştıran iki rehberdir. İnsan, bu dünyada Allah’ı tanıma ve sevme imtihanından geçer; nihayetinde, Allah’a dönerek bu imtihanın sonucunu görür.
Sonuç: Hakikat Yolculuğunda Marifet ve Muhabbet.
Marifet ve muhabbet, insanın varlık âlemindeki yolculuğunda iki vazgeçilmez hakikattir. Marifet, uçsuz bucaksız bir umman gibi insanı Allah’ın hakikatlerine davet eder; muhabbet ise aşkı anmak ve yanmakla insanı Allah’ın sevgisine ulaştırır. Bu iki hakikat, birbirini tamamlar ve insanı kâmil bir kul olmaya yönlendirir.
Ey yolcu! Unutma ki, Allah’ı tanımadan O’nu sevemezsin; O’nu sevmeden de kâmil bir imana ulaşamazsın. Öyleyse, marifet ummanında yüzmeye ve muhabbet ateşinde yanmaya hazır ol. Çünkü bu yolculuk, seni asıl vatanına, yani Allah’ın huzuruna götürecektir. Ve unutma, Kur’an’ın şu müjdesi, marifet ve muhabbet yolcularına bir rehberdir:
“Ey huzur içinde olan nefis! Sen Rabbinden razı, Rabbin de senden razı olarak dön Rabbine!” (Fecr Suresi, 89/27-28)
[1] https://www.youtube.com/watch?v=zxrBKF-QESs