MUKADDES VE İLAHİ MEMNUNİYET
MUKADDES VE İLAHİ MEMNUNİYET[1]
“Nasıl ki, mesela gayet merhametli, sehâvetli, gayet kerîm, âlicenap bir zat, fıtratındaki âli seciyelerin muktezasıyla, büyük bir seyahat gemisine, çok muhtaç ve fakir insanları bindirip, gayet mükemmel ziyafetlerle, ikramlarla o muhtaç fakirleri memnun ederek, denizlerde, arzın etrafında gezdirir. Ve kendisi de, onların üstünde, onları mesrurâne temâşâ ederek, o muhtaçların minnettarlıklarından lezzet alır ve onların telezzüzlerinden mesrur olur ve onların keyiflerinden sevinir, iftihar eder.
Madem böyle bir tevziat memuru hükmünde olan bir insan, böyle cüz’î bir ziyafet vermekten bu derece memnun ve mesrur olursa, elbette bütün hayvanları ve insanları ve hadsiz melekleri ve cinleri ve ruhları, bir sefine-i Rahmânî olan küre-i arz gemisine bindirerek, rû-yi zemini, envâ-ı mat’umatla ve bütün duyguların ezvak ve erzâkıyla doldurulmuş bir sofra-i Rabbâniye şeklinde onlara açmak ve o muhtaç ve müteşekkir ve minnettar ve mesrur mahlûkatını aktâr-ı kâinatta seyahat ettirmekle ve bu dünyada bu kadar ikramlarla onları mesrur etmekle beraber, dâr-ı bekada, Cennetlerinden herbirini ziyafet-i daime için birer sofra yapan Zât-ı Hayy-ı Kayyûma ait olarak, o mahlûkatın teşekkürlerinden ve minnettarlıklarından ve mesruriyetlerinden ve sevinçlerinden gelen ve tabirinde âciz olduğumuz ve mezun olmadığımız şuûnât-ı İlâhiyeyi “memnuniyet-i mukaddese,” “iftihar-ı kudsî” ve “lezzet-i mukaddese” gibi isimlerle işaret edilen maânî-i rububiyettir ki, bu daimî faaliyeti ve mütemâdi hallâkıyeti iktiza eder.
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/otuzuncu-lem-a/342
@@@@@@@
“şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayretnümâ hadsiz faaliyet, iki kısım esmâ-i İlâhiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti de nihayetsizdir:
Birincisi: Cenâb-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsının had ve hesaba gelmez envâ-ı tecelliyâtı var. Mahlûkatın tenevvüleri, o tecelliyâtın tenevvüünden geliyor. O esmâ ise, daimî bir surette tezahür isterler. Yani nakışlarını göstermek isterler. Yani, nakışlarının aynalarında cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen feânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye mânidar yazmak ve herbir mektubu, Zât-ı Mukaddes ve Müsemmâ-yı Akdes ile beraber bütün zîşuurların nazar-ı mütalâasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.
İkinci sebep ve hikmet: Nasıl ki mahlûkattaki faaliyet bir iştah, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette katiyen lezzet vardır. Belki herbir faaliyet bir nevi lezzettir.
Öyle de, Vâcibü’l-Vücuda lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var.
Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var.
Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var.
Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabir caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese var.
Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın, faaliyet-i kudret içinde ve istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahmân-ı Rahîme ait, tabir caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/on-sekizinci-mektub/87
@@@@@@@@
Nasıl ki mahlûkatta faaliyet ve hareket bir iştah, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattâ denilebilir ki, herbir faaliyette bir lezzet nevi vardır; belki herbir faaliyet bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi bir kemâle müteveccihtir; belki bir nevi kemaldir. Madem faaliyet bir kemal, bir lezzet, bir cemâle işaret eder. Ve madem kemâl-i mutlak ve Kâmil-i Zülcelâl olan Vâcibü’l-Vücud, zat ve sıfât ve ef’âlinde bütün envâ-ı kemâlâta câmidir. Elbette, o Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına ve tenezzüh-ü zâtîsine münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi vardır.
Elbette o şefkat-i mukaddeseden ve o muhabbet-i münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır.
Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes vardır.
Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabiri caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese vardır.
Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber, hadsiz Onun merhameti cihetiyle, faaliyet-i kudreti içinde, mahlûkatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden, o mahlûkatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen, Zât-ı Rahmân ve Rahîme ait, tabiri caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor. Ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi mevt ve ademi, zeval ve firakı iktiza ediyor.
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-dorduncu-mektub/277
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Memnuniyet-i
@@@@@@@@
Vâcibü’l-Vücuda lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var.
Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var.
Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var.
Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabir caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese var.
Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın, faaliyet-i kudret içinde ve istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahmân-ı Rahîme ait, tabir caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
@@@@@@@
Tabirlerin izahı:
Bu metin, İslamî bir perspektiften Allah’ın (Cenâb-ı Hakk’ın) isim ve sıfatlarının sonsuz kemalini ve bu kemalden kaynaklanan mukaddes (kutsal, yüce) duyguları ve faaliyetleri açıklamaktadır. Her bir terim, Allah’ın zatına ve sıfatlarına dair derin anlamlar taşır. İşte metinde geçen ifadelerin açıklamaları:
1. Vâcibü’l-Vücud
Anlamı: Varlığı zorunlu olan, yokluğu düşünülemeyen varlık. Allah, Vâcibü’l-Vücud’dur, çünkü O’nun varlığı kendinden olup hiçbir şeye muhtaç değildir.
2. İstiğnâ-yı Zâtî
Anlamı: Allah’ın zatî olarak hiçbir şeye muhtaç olmaması. Allah, varlığı ve kemali itibariyle her şeyden müstağnidir, yani bağımsızdır.
3. Gınâ-yı Mutlak
Anlamı: Allah’ın her türlü ihtiyaçtan mutlak şekilde uzak olması. Mutlak zenginlik ve tamlık hali.
4. Kemâl-i Mutlak
Anlamı: Allah’ın mutlak kemale (mükemmelliğe) sahip olması. O’nda hiçbir eksiklik yoktur ve tüm güzel sıfatların en üst derecesi O’na aittir.
5. Şefkat-i Mukaddese
Anlamı: Allah’a ait kutsal bir şefkat. Bu, mahlûkatın ihtiyaçlarına cevap veren, onlara yardım eden, merhamet dolu bir şefkattir. Ancak insanî bir şefkatten farklı olarak, kutsal ve mutlak bir merhamettir.
6. Muhabbet-i Mukaddese
Anlamı: Allah’ın mahlûkatına olan mukaddes sevgisi. Bu sevgi, onların yaratılışındaki hikmet ve düzenle kendini gösterir. Allah’ın mahlûkatına olan sevgisi, onların kemale ulaşmalarını ve rahmete mazhar olmalarını ister.
7. Şevk-i Mukaddes
Anlamı: Allah’a izafe edilen yüce ve kutsal bir şevk (arzu). Bu, mahlûkatın yaratılması ve onların kemale erdirilmesi sürecinde Allah’ın kudret ve hikmetini göstermesinden duyulan mukaddes bir heyecanı ifade eder.
8. Sürur-u Mukaddes
Anlamı: Allah’ın, yaratmış olduğu mahlûkatın istidatlarının gelişmesinden, kemale ulaşmasından ve yaratılış hikmetlerine uygun davranmasından duyduğu mukaddes memnuniyet ve mutluluk.
9. Lezzet-i Mukaddese
Anlamı: Allah’a ait kutsal bir lezzet. Bu, mahlûkatın varlığından ve faaliyetinden doğan hikmet ve kemalin sonucunda oluşan mukaddes bir tatmin ve hoşnutluğu ifade eder.
10. Terahhum
Anlamı: Allah’ın mahlûkatına karşı duyduğu rahmet ve merhamet. Bu rahmet, onların ihtiyaçlarının karşılanmasını ve varlıklarının devamını sağlar.
11. Memnuniyet-i Mukaddese
Anlamı: Allah’ın mahlûkatın kemale ermesinden ve yaratılış hikmetine uygun şekilde davranmasından duyduğu kutsal memnuniyet.
12. İftihar-ı Mukaddes
Anlamı: Allah’a izafe edilen yüce bir iftihar (övünme). Bu, mahlûkatın yaratılış hikmetine uygun şekilde hareket etmesi ve kemale ulaşması sonucunda Allah’a mahsus bir övünç duygusudur.
Metnin Özeti
Bu ifadeler, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmadığını (istiğna-yı zâtî) ve O’nun yüce sıfatlarından kaynaklanan kutsal rahmet, sevgi, memnuniyet ve mutlulukla mahlûkatı yarattığını açıklar. Allah’ın bu sıfatları, sonsuz hikmetine uygun olarak mahlûkatta faaliyet ve kemal ortaya çıkarır. Bu kutsal duygular, insana Allah’ın yaratma gayesini ve her şeydeki ilahî hikmeti daha iyi anlaması için bir perspektif sunar.
[1] https://www.youtube.com/watch?v=fKMMqsdsGRY