LİYAKAT VE EHLİYET FARKI
LİYAKAT VE EHLİYET FARKI
https://www.youtube.com/watch?v=QhVeH_22h8E
Felsefe hocası derse girdi, ‘Arkadaşlar bana pisliğin tarifini yapar mısınız?’ dedi…
Birer birer cevap verdi öğrenciler ama hoca hiçbirinin cevabını doğru kabul etmedi.
‘O zaman siz yapın tarifini hocam’ dediler…
Hoca ayağa kalktı ve ‘Pislik, bulunmaması gereken yerde bulunan şey veya kişidir!’ diye bir tarif yaptı…
‘Nasıl yani?’ dedi öğrenciler.
‘Çok basit arkadaşlar…’ dedi.
‘Örneğin annenizin saçını öper koklarsınız. Ama o saçın bir telini dahi yemek tabağınızda görseniz iğrenirsiniz ve o saç pislik olur.’
‘Yine tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek banarak yersiniz ama o yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine damlasa o yağ artık bir pislik olur.’
‘Ve bir kimse bulunmaması gereken bir makamda bulunuyorsa eğer, unutmayın ki o da bir pisliktir.’ (Alıntı)
Onun içindir ki zalim kral ve yöneticiler çok rahat kullanılabilir olan cahillere, yeteneksiz ve ehliyetsiz kimselere önemli görevler vererek istediklerini yaptırmıştır.
Dikkat ederseniz, herhangi bir kurumda iş yapılmıyor veya zorluk çıkarılıyorsa bu yetkisiz kişiden ve onun o makamı kolay ve tepeden inme bir şekilde elde ettiğini görürsünüz.
Ehil ve liyakatle bir yere gelmiş olan bir insan işleri çözmeye yönelik gayret gösterirken, liyakatsiz ve seviyesiz olan bir insanda işi yokuşa sürüp, çözmemeye yönelik inat gösterir.
Bir sebebi de kendine pay biçmek, olmayan seviyesine seviye katmak, bende varım diyerek görünmeyen varlığını gösterme çabasıdır.
Yıllardır uygulanan, bugün git yarın gel sözü, aynı kısır zihniyetin bir ürünü en olmuştur.
Onun içindir ki çoğu insan bu durumda, amirinle görüşeceğim der.
Bunlar, bürokrasilerde vatandaşlarla yöneticiler arasına konulan barikatlar, hendekler ve utanç duvarlarıdır.
Osmanlı sultanlarının yabancı kadınlarla evlenmesinin hikmetleri siyasi olduğu gibi, iltimas, dost ve ahbap, akraba gibi torpillerin önüne geçmek, dost ahbap ilişkisi kurarak devleti aile devleti olmaktan kurtarmaktır.
Şimdiki bazı belediyelerde, adeta aile teşkilatı ve şirketi haline gelmesi gibi.
İş ehline verilmeli, liyakat esas alınmalıdır.
Daha geniş ifadeyle, günahları ve zulümleri üreten zalimler birer pisliktirler.
Onlar ancak İslamiyet’in kuvvetiyle ve medeniyetin güzellikleriyle gerçek temizliği sağlayacaktır.
Daha geniş ifadeyle, cehennem aynı zamanda pisliklerin yeri ve çöplük yuvasıdır.
Sebep olarak ise, bozuk zihin ve zihniyetler birer pislik yuvası olup, pislik üretirler.
Şeytan ve nefis ise bunun başını çeker.
@@@@@@@@
İşi ve emaneti ehline verme ile ilgili ayetler ve hadisler .
İslam dininde adalet, emaneti ehline vermek ve işlerin layık olan kişilere tevdi edilmesi büyük bir önem taşır. Bu konuyla ilgili Kur’an’da ayetler ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadisleri bulunmaktadır. İşte bu konuda bazı ayetler ve hadisler:
1. Kur’an-ı Kerim’den Ayetler:
Nisa Suresi, 58. Ayet:
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”
Bu ayette Allah Teala, emaneti ehline vermenin ve adaletle hükmetmenin önemini vurgulamakta, insanların güvenilir ve dürüst kişiler seçmelerini emretmektedir.
2. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Konuyla İlgili Hadisleri:
Ebu Davud’dan bir hadis: “Bir işe layık olmayana iş verildiğinde kıyameti bekleyin.”
(Ebu Davud, Melahim, 17)
Bu hadis, görevlerin ehil olmayan kişilere verilmesi durumunda toplumun düzeninin bozulacağını ve bunun kıyamet alametlerinden biri olduğunu anlatmaktadır.
Buhari ve Müslim’de geçen bir hadis: Abdullah bin Abbas (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki:
“Emanet ehline verilmediğinde kıyameti bekleyin.”
(Buhari, İlim 2; Müslim, İman 138)
Bu hadis de emaneti ehline vermenin önemini vurgular. Eğer ehliyetli kişiler yerine ehliyetsiz kimselere iş verilecek olursa toplumda huzursuzluk ve düzensizlik baş gösterecektir.
Bu ayet ve hadisler, İslam’ın yönetim ve görevlerde adaletin sağlanmasına ve emaneti ehline vermeye verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Emaneti ehline vermek, güvenilirliği sağlamak ve toplumsal huzur için temel bir prensiptir.
@@@@@@@
Layık olmak ile ehil olmak arasındaki fark nedir?
“Layık olmak” ve “ehil olmak” kavramları, birçok durumda birbirine yakın anlamlarda kullanılsa da aralarında ince bir fark bulunmaktadır:
1. Layık Olmak:
Layık olmak, bir göreve ya da duruma ahlaki ve kişisel özellikler açısından uygun olmayı ifade eder. Layık kişiler, dürüstlük, güvenilirlik, ahlak gibi değerlere sahiptir ve sorumluluk bilinci taşır. Bu kişi, toplumun veya başkalarının güvenini kazanmıştır; dolayısıyla o görevi yürütmeye ahlaki olarak yeterlidir.
Örneğin:
Bir kişinin belirli bir pozisyona veya onura layık olması, onun bu mevkiye saygınlığı, ahlakı ve karakteri itibarıyla uygun olduğu anlamına gelir.
2. Ehil Olmak:
Ehil olmak ise bir işi yapabilmek için gerekli bilgi, beceri ve uzmanlığa sahip olmayı ifade eder. Ehil bir kişi, sorumluluklarını yerine getirecek donanıma sahiptir; bu yüzden görevini verimli bir şekilde icra edebilir. Ehil olmak daha çok mesleki ve teknik yeterlilik ile ilgilidir.
Örneğin:
Bir doktorun ehil olması, tıp alanında bilgi ve beceriye sahip olduğu anlamına gelir.
Bir mühendisin ehil olması, ilgili alandaki teknik bilgi ve uygulama becerisini gösterir.
Özetle Fark
Layık olmak, ahlaki ve karakter niteliklerini; ehil olmak ise bilgi, beceri ve uzmanlık düzeyini ifade eder. İdeal olarak, bir göreve getirilecek kişi hem layık hem de ehil olmalıdır; çünkü sadece ahlaken uygun olan ama iş bilgisi eksik bir kimse veya sadece teknik bilgiye sahip fakat güvenilir olmayan biri, uzun vadede görevini tam anlamıyla yerine getirmekte yetersiz kalabilir.
@@@@@@@@
Sual: “Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar; nasıl olur?”
Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi. Zîra, meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkarlardır. Gayr-i müslim reis olamaz, fakat hizmetkar olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nevî riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-i müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslamiyeden aktar-ı alemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip, bini kazanan zarar etmez.