VEFA VE İCTİMAİ DAYANIŞMA

                                VEFA VE İCTİMAİ DAYANIŞMA

                  Toplumun düştüğü hale bencilliğe yapılan iyiliğin hemen karşılığının Allah tan değil de insandan beklenilmesine bakıyorum da aklıma o eski vefalı sadakatli samimi insanlar geliyor. Üzülüyorum düşünüyorum “biz neden bu kadar değiştik? Neden bu duruma geldik? Biz bu hallere düşecek adam mıydık?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Az tefekkürden sonra cevaplarını yakalamaya başlıyorum Allah’ın izniyle.

               Tabii ki bunların ve tüm bozulmaların sebebi İslamî hayattan uzaklaşmamızdır. Çünkü Rabbimizin emirlerine ve Dinimize göre her amel ve iyilik Allah için yapılır. “İyilik yap at denize, Balık bilmezse Halık bilir” gibi güzel erdemler unutuldu. Maalesef Rabbimizin emirlerine göre değil de nefsimize ve modern dünyanın ve sekülerizmin gereklerine göre yaşamaya başladık. Kardeş, komşu, akraba hukukunu, Sılay’ı Rahimi unuttuk. Unuttukça da musibetlere gark olduk.

                 Çocukluk ve gençlik yıllarımı hatırlıyorum da Akraba ve komşular arasında ne güzel ve karşılık beklemeden yardımlaşma dayanışma vardı. İşi geride kalana tüm komşu ve akrabalar yardıma koşardı. Düğünlerde çok çeşitli yardımlaşmalar vardı; Düğün sahibine çeşitli yiyecekler, koç, koyun, tavuk, kaz götürülür. Ayrıca zarf içinde nakdi yardım yapılır, dahası da yakınları altın takar ve bunlar yazılmadığı gibi unutulurdu. Belki Dini vecibe olarak “başkasına yaptığın iyiliği, başkasının sana yaptığı kötülüğü unut” emri bilinmiyordu ama yaşantı ve Lisan-ı hal durumuna getirilmişti. Hiç unutamadığım hadiselerden birisi; Rahmetli oğlumla köye gitmiştik. Komşu Hediye abla anama çağırdı:” Semahat hanımım biraz sütün var mı?” Anam hemen getirdi bir helke sütü verdi (5-6 kg civarı) Rahmetli oğlum sordu: “Ebe (babaanne) parasını almayacak mısın” Cevap çok düşündürücü:” Oğlum para burada geçmez o şehir yerinde olur” Evet bozulmalar ve Sekülerizm illeti maalesef şehirlerden başlamış zamanla köylere de sıçramıştı.

                     1987 de ilk tayinimin çıkışından 1997 de Kayseri’ye de 2. Taşınmama rağmen hiçbir taşınmamda komşu ve talebelerim beni yalnız bırakmadı. Herkese 3- 5 eşya taşımak düştü. 1999 da ev taşıdığımı tevafuken gören Temiz yürekli Hüseyin TEMİZYÜREK isimli talebem 15 dk da 10-12 talebe toplamıştı. Benim onlara kıyamayıp çalıştırmak istememe rağmen özveri ve canla başla yardım ettiler. Zamanla modern zannedilen bencil sekiler hayat o hale getirdi ki taşınırken hatta ölürken bile komşu komşuyu görmez selam vermez hale geldi. Hoca taşınıyormuş diye birbirinden duyup yardıma koşan talebeler egonun teknolojinin modern hastalığın bencilliğin kölesi oldu.

                 Modern zannedilen hayat kardeşleri birbirinden kopardı, düğün takılarını bile listeleyerek karşılık gözetir hale getirdi. Türk- İslam toplumunda çarşıda sokakta arkadaş eş dostla bir şeyler yendiği zaman içlerinden biri öder, diğerleri de gelecek seferi gözetlerdi. O zamanlar duyulan ve şehirlerde başlayan herkesin kendi hesabını ödemesi olan “Alman usulü” tüm toplumu sardı. Hiç bize yakışmayan “Bir kredi kartı 5 kardeşe bedel” sözü toplumu sardı. Kardeşler bile menfaat gözetir ve karşılığını Allah tan değil kuldan bekler hale geldik.                                                                                                                           Durum bu da peki sebep ne ve çare nedir?  Bunu da Ozan’ın dilinden şiirle ortaya koyalım; 

Müslümanlar neden böyle perişan? Sebebini sorup arıyor muyuz?
Bence bu işin sebebi Müslüman, Acaba farkına varıyor muyuz?  

Müslümanlık çünkü adımız bizim. Adımız gibi mi, tadımız bizim?
Eksik mi dediniz, kodumuz bizim? Fitnesiz, fesatsız duruyor muyuz?

İslâm’ın şartı beş, İmanın altı. Diyerek işleriz, her türlü HALTI.
Aklımıza gelmez toprağın altı.Emaneti sağlam koruyor muyuz?

Esiri olmuşuz malın, servetin. Zinânın, şehvetin, koyu gıybetin.
Vatanın, milletin, Dînin, devletin. En ufak işine, yarıyor muyuz?

Bu devirde kimin kötü hâli var? Simdi itin bile özel yalı (öğün yemeği) var.
Hepimizin iyi kötü birçok malı var. Fitreyi, zekâtı veriyor muyuz?

Birbirine düşman, zenginle fakir. Birinde hamd eksik, birinde şükür.
Hepinizde ayrı, değişik fikir. Birlikte üç adım, yürüyor muyuz?

Elin gözündeki çöpleri tek, tek. Görüp gösteririz, kaçırmayız pek.
Kendi gözümüzde mertek var mertek. Biz, bizdeki suçu, görüyor muyuz?

Neyi öğreniyor, neyi duyuyor? Karnı evde, beyni nerde doyuyor?
Oğlumuz, kızımız, nasıl büyüyor? Üstüne kol kanat, geriyor muyuz?

Kitabımız Kur’an, ilim kokuyor. Kaç Müslüman, günde açıp okuyor?
Okuyan da, işte öyle okuyor! Mânâsına kafa, yoruyor muyuz?

Mademki her nefis, Hakk’tan hediye. Dünya için Hakkı, unutmak niye?                                          Bugün Allah için, ne yaptım diye. Akşam kendimize, soruyor muyuz?

ARİF olan, ham lâf etmez gardaşım. Bir destanla bu dert, bitmez gardaşım.
Müslümanım demek, yetmez gardaşım.Müslümanca hayat, sürüyor muyuz?

                          Bu durumlara düşmemizin temel sebebi: İslam hayatından uzaklaşmamız olduğu gibi düzelmemizin Yeganeyi çaresi Özümüze İslamî yaşantıya dönmemizdir. “KALPLER ANCAK ALLAHI ANMAKLA MÜTMAİN OLUR.

                                                                                                      14/10/2024

                                                                                                      Mustafa GÜNEŞ

 

Loading

No ResponsesEkim 14th, 2024