GERİ DÖNEN ÖMÜR DAKİKALARI
-İnsan cüzlerden oluşan bir kül, bir bütündür.
Tıpkı dünya, kâinat ve bir ağaç gibi.
Tüm eczasıyla bir insanı oluşturmaktadır.
Birini çekip aldığınızda eksik kalır.
-“Evet, rivayetlerde vardır ki insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.”[2]
-Ne ekersen onu biçersin, döktüğünü içersin.
İnsan ektiğidir.
İnsanın meyvesi ve neticesi, ekip biçtiğidir.
İnsan ameliyle ekmeye, duygularıyla ekilmeye gelmiştir.
Cennetteki makamı da o açılan duygularının ektiklerini yemesiyle ve o duygu ve amelin kendisine kazandıracağı makamda bulunmasıyla elde edecektir.
-Bu söz, insan ömrünün her anının birer emanet olduğunu ve yapılan her işin, söylenen her sözün ahirette karşılığını bulacağını ifade eder.
* Gafletle Muzlim Olarak Gelirler: İnsan, ömrünü boş işlerle, günahlarla ve Allah’ı anmadan geçirirse, ömrünün sonu da mutsuz ve hüsranla dolu olur. Yani yaptığı hatalar, ahirette kendisine kötü olarak geri döner.
* Hasenat-ı Muzie ile Avdet Ederler: İnsan, ömrünü hayırlı işler yaparak, Allah’a ibadet ederek ve insanlara iyilik yaparak geçirirse, ömrünün sonu mutlu ve huzurlu olur. Yani yaptığı iyilikler, ahirette kendisine güzel olarak geri döner.
Kısacası, bu söz, insanın hayatını nasıl yaşadığının, ahiretteki durumunu belirleyeceğini vurgular. Her anımızın değerli olduğunu ve bu değerli zamanı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerektiğini hatırlatır.
Daha açıklayıcı olması için bir örnek verelim: Bir öğrenci, sınavlarına çalışmak yerine oyun oynarsa, sınavda başarısız olur ve bu durum onu üzerek geri döner. Ancak aynı öğrenci, sınavlarına düzenli olarak çalışırsa, sınavda başarılı olur ve bu durum onu mutlu eder. Bu örnekte, öğrencinin zamanını nasıl kullandığı, sonucunun nasıl olacağını belirlemiştir.
Bu sözün önemi: Bu söz, insanlara hayatlarının sorumluluğunu almaları, yaptıklarının sonuçlarını düşünmeleri ve ahiret hayatına hazırlanmaları gerektiğini hatırlatır.
********
“DÖRDÜNCÜ MESELE:
جَدِّدُوا اِيمَانَكُمْ بِلاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti çok Sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki:
İnsanın hem şahsı hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına girdiği için, o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âhar şeklini giyer.
Hem insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, tavattun ettiği âlem dahi seyyardır. O gider, başkası yerine gelir. Daima tenevvü ediyor, her gün başka bir âlem kapısını açıyor.
İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-u hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır. لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ise, o nuru açar bir anahtardır.
Hem insanda madem nefis, hevâ ve vehim ve şeytan hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için, gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar.
Hem zâhir-i şeriate muhalif düşen ve hattâ bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için, her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana bir ihtiyaç vardır.”[3]
[1] https://www.youtube.com/watch?v=DZAfCLpKjsA
[2] Bediüzzaman. Mesnevî-i Nuriye. 217.
[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-altinci-mektub/319