TOPLUMSAL CİNNET VE TAŞAN BARDAK
TOPLUMSAL CİNNET VE TAŞAN BARDAK: Tahammülsüzlük Çağında İnsan Kalabilmek
Mukaddime: Cinnet Mustatili
Günümüz toplumunda, ferdi ve içtimai hayatta daha evvel pek rastlanmayan bir öfke patlaması ve tahammülsüzlük hali müşahede edilmektedir. Bir kornaya basmak, trafikte yol vermek veya omuz omuza çarpmak gibi basit ve telafisi mümkün hadiseler, saniyeler içinde bir cinayet mahalline veya kavga meydanına dönüşebilmektedir.
Kanser hastalığını yenmiş bir muallimin, basit bir maddi hasarlı kaza neticesinde, ailesinin gözü önünde ve hastalığını beyan etmesine rağmen darp edilerek öldürülmesi; toplumun ruh haletinin ne denli bozulduğunun en acı isbatıdır.
Sonuçta;”Biri kabre, diğeri hapse” giden bu yolculuk, anlık bir öfkenin, ebedi bir nedamete dönüşmesidir.
Bu hal, sadece psikolojik bir gerilim değil, aynı zamanda manevi ve ahlaki bir çöküşün dışa vuran zahiri görüntüsüdür.
1. Ahvalin Tahlili ve Sebepleri
Bu tahammülsüzlüğün ve “patlamaya hazır bomba” gibi dolaşmanın altında yatan asıl sebepler, sadece ekonomik sıkıntılar veya şehir hayatının stresi ile izah edilemez. Meselenin kökü daha derinde, insanın derûnî ve manevi dünyasındadır.
* A. Enaniyet (Ego) ve Kibir:
İnsanlarda “ene” (benlik) duygusu o kadar şişmiştir ki, en küçük bir tenkit veya ters hareketi, şahsiyetine yapılmış büyük bir saldırı olarak anlamaktadır. Trafikte önüne geçilmesini, kendi varlığına bir hakaret sayan hastalıklı bir enaniyet mevcuttur. Bu hal, kişiyi hakperestlikten uzaklaştırıp, nefsini merkeze alan bir canavara dönüştürür.
* B. İman Zaafiyeti ve Ahireti Unutmak:
Ölümün ve hesabın unutulduğu, sadece dünya hayatının esas alındığı bir zihniyette, insanlar dünyevi menfaatlerini veya gururlarını her şeyin üstünde tutarlar. Ahiret inancı kuvvetli olan bir kimse, bir anlık öfkenin hem bu dünyasını hem de ebedi hayatını yakacağını bilir. Ancak bu şuur kaybolduğunda, freni patlamış bir kamyon gibi hislerine mağlup olurlar.
* C. Merhamet ve Şefkat Yoksunluğu:
İnsanların kalbinden şefkat ve merhamet hissinin çekilmesi, karşıdakini “eşref-i mahlukat” (yaratılmışların en şereflisi) olarak değil, yok edilmesi gereken bir düşman veya engel olarak görmelerine sebep olmaktadır.
* D. “Haklı Olma” Yanılması:
Herkes kendi penceresinden baktığında mutlak haklı olduğunu düşünmektedir. Bu yanılma, karşı tarafı dinleme ve anlama (empati) kapılarını kapatmaktadır. Haklı olmayı, mutlu olmaya ve huzurlu olmaya tercih eden bir ruh hali hakimdir.
2. Çözüm Yolları ve Tedbirler
Bu toplumsal yangını söndürmek için sadece polisiye tedbirler yetersiz kalacaktır. Mesele kalplerde ve zihinlerde çözülmelidir.
* A. Manevi Terbiye ve Tahkiki İman:
Eğitim sistemi sadece akademik bilgi yükleyen değil, talim ve terbiye esaslı olmalıdır. İnsana, öfkesini yutmanın bir zayıflık değil, bilakis en büyük bir kuvvet ve fazilet olduğu öğretilmelidir.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
> “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân Suresi, 134. Ayet)
>
* B. Hukuki Caydırıcılık ve Adalet:
Suçun işlenmesini beklemeden, potansiyel şiddet meyli gösterenlere karşı ciddi müeyyideler uygulanmalıdır. “Kasten yaralama” veya “trafik magandalığı” gibi fiillerin cezaları, yapanı pişman edecek, diğerlerini de menedecek seviyede olmalıdır. Cezada caydırıcılık, adaletin zahiri yüzüdür ve toplumun huzuru için elzemdir.
* C. Sabır ve Teennî Eğitimi:
Acelecilik şeytandandır, teennî (düşünerek hareket etme) ise Rahmandandır. Topluma “yavaşlama” ve “tefekkür etme” kültürü aşılanmalıdır. Bir olay anında “Ya Sabır” diyebilmek, o anlık krizi yönetmenin anahtarıdır. Bir dakika intikam lezzeti için, yıllarca hapis cezasının elemini çekmek, aklı başında bir insanın yapacağı iş değildir.
* D. İletişim Dilinin Islahı:
Medyada, dizilerde ve günlük lisanda kullanılan şiddet dili terk edilmelidir. Nezaket, zayıflık değil medeniyettir. “Lütfen”, “Özür dilerim”, “Hakkını helal et” gibi kelimelerin ihtiva ettiği barışçıl mana, toplumsal hafızaya yeniden kazınmalıdır.
Netice
Toplumun bu gergin halden kurtulması, fabrika ayarlarına, yani fıtratına dönmesiyle mümkündür. Bir öğretmeni, bir babayı, bir eşi hiç uğruna hayattan koparan bu şiddet sarmalı; ancak kalplere yerleşecek Allah korkusu, insan sevgisi ve ahiret şuuru ile durdurulabilir.
Aksi takdirde, her an patlamaya hazır bu külli cinnet hali, daha nice ocakları söndürmeye namzettir. Çare; yumruğu sıkmakta değil, eli uzatmakta; bağırmakta değil, anlamakta; kavgada değil, sulhtadır.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧✧ ✧ ✧ ✧
🕊️ ÖFKE KONTROLÜ VE KARDEŞLİK (UHUVVET RİSALESİ)
Öfke, genellikle başkasının hatasına nazar etmekten ve kendi enaniyetimizin zedelenmesinden doğar. Uhuvvet Risalesi (22. Mektup), bize bir mümin kardeşimize zahiri hatalarından dolayı zıt gitmemeyi ve düşmanlık beslememeyi öğretir.
> Kaynak: https://risaleoku.com/oku/mektubat/yirmi-ikinci-mektup/263
>
Esas Mana (Tasvir):
Bir müminin zahiri hatasına şiddetli öfkeyle yaklaşmak, onun iç durumunu bilmemekten kaynaklanır. Eğer öfkemiz bir mümin kardeşimize yöneliyorsa, bu, ene ve enaniyetimizin kışkırtılmasıdır. Öfke, kardeşlik hukukunu bozan zıt bir duygudur. Bu fazileti korumak, kendi kusurlarımızın dahi affına vesiledir.
🙏 SABIR VE TESELLİ (25. LEM’A / HASTALAR RİSALESİ)
Sabır, özellikle musibetler anında hayat derecemizi koruyan, manevi bir kalkandır. Hapishane şartları gibi ağır durumlarda kaleme alınan bu eser, musibet ve sabrın büyük faziletini ve tesellisni tasvir eder.
> Kaynak: https://risaleoku.com/lemalar/yirmi-besinci-lema-hastalar-risalesi-588
>
Esas Mana (Teselli):
Hastalık ve musibetler, bizim derûnî dünyamızı arındıran birer aracıdır. Öfkeye kapılmak yerine sabretmek, fani hayatın dakikalarını ahiret için birer sermayeye çevirir. Musibete nazar edip isyan eden, hem hastalığın zahiri zahmetini çeker hem de manevi fazilet ve sevabını kaybeder. Sabır, bu külli zarardan kurtulmanın tek yoludur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik
www.tesbitler.com
21/11/2025
![]()

