Gazze Meselesi: Tarihin Aynasında İmtihan ve Vicdanın Zâhirî Cehennemi

Gazze Meselesi: Tarihin Aynasında İmtihan ve Vicdanın Zâhirî Cehennemi

Tarih, sadece geçmiş vakaların kuru bir nakli (aktarımı) değil, aynı zamanda beşeriyetin fasılasız (kesintisiz) imtihanının büyük bir ibret vesikasıdır. Her devir, Firavun’un kudreti, Nemrud’un kibri ve nihayetinde zulmün her daim kendi zevalini (yok oluşunu) nasıl hazırladığının destanını yazar. Bugün, Filistin coğrafyasında, bilhassa Gazze’de yaşananlar da, insaniyetin müşterek (ortak) vicdanını derin bir yara ile vurucu bir surette sarsan, tarihî bir dönüm noktasıdır.
Gazze’nin maruz kaldığı musibet, sadece siyasî yahut askerî bir hadise olmaktan çıkıp, topyekûn medeniyetimizin ahlâkî esası hakkında bir suale dönüşmüştür. Zira bir kısım kuvvetli aktörlerin, kuvveti mutlak bir hakikat gibi addedip, masumların hayatını hiçe sayması, beşerî adaletin terazisini tahrip etmiştir. Destekleyen yahut sükût eden (susan) küllî yapının mesuliyeti, ferdî günahın hudutlarını aşan, cihan şümul bir mesuliyet yüklemektedir.

📌 Zulmün Yapısı ve Derûnî Akıbet

Kadîm (eski) hikmet lisanı, zulmün neticesinin her daim bumerang tesiri yaptığını öğretir. Mâlûmdur ki, bir milletin, başka bir millete reva gördüğü illet ve zillet, zamanla o millete ve o fiile destek verenlere döner. Bu dönüş, illâ ki hemen zâhirî bir mağlûbiyetle zuhur etmez; ekseriyetle evvelâ derûnî bir tahribat ile başlar.
Zulme batanların evvelce yitirdikleri şey, vicdandır. Vicdan ki, insanın ene (benlik) ve enaniyetini (bencilliğini) hizaya getiren, Allah’ın insandaki hakîkî sesi ve hassas terazisidir. Bu sese kulak tıkayanlar, gazabı ve nefreti bir silâh gibi kuşanırlar. Ancak bu kin ve nefret, zannettikleri gibi düşmanı değil, bizzat onu taşıyanın iç dünyasını yakıp kavuran bir cehennem ateşine dönüşür.
Bugün, o zulmü icra eden ve ona destek verenlerin, Gazze’deki masumlara yaşattığı zâhirî cehennemin kabûsuyla uyanacakları, vicdanlarının azabıyla yanacakları tezi, bir nevi ilahî faziletin tecellisidir. O masumlara çektirilen her acı, o faillerin ruhunda bir leke, bir yara ve bir hastalık olarak kalmaya mahkûmdur. İntihar vakalarının artması, psikolojik buhranlar ve iç çöküşler, derûnî tahribatın apaçık ön planıdır (dışavurumudur). Bu, toprağa gömülmeden evvel, her gün ruhun ölmesidir.

📜 Tarihin Tenkit Eden Beyti

Tarih, lekeli sahifeleri affetmez. Tıpkı eskiden olduğu gibi, Bâbil’in, Firavunların yahut Haçlı Seferleri’nin acı ibretleri gibi, Gazze hadisesi de, nesilden nesile aktarılacak, yüzleşilmesi zor bir utanç tablosu olarak kalacaktır. Bu hadiseler, bir kısım kuvvetlerin kendi siyasî çıkarları uğruna, cihan şümul hukuku ve ahlâkî esası nasıl ayaklar altına aldığının en acı tasviridir.
Fazilet ve hakikat karşısında, bir kısım devletlerin aldığı tavır, onlara dünyada yüz bulamayacakları, tecrid edilecekleri ve mahcubiyet duyacakları bir durum olarak dönecektir. Zira, bu zulme tanık olan cihan Müslümanları, bu acıyı kıyamete kadar unutmayacak ve bu zıt vaziyeti nesiller boyu aktaracaktır. Bu acının muhtevası, kitaplara, filmlere ve belgesellere sızacak, her mısra ve her kare, failin ve destekçisinin utanç verici tavrını tenkit edecektir. Zehra’nın Gözleri gibi eserler, bir isbat gibi dâimâ önümüzde duracaktır.

🌟 Sonuç ve Hikmetin Nefesi

Hakikatte, kuvvetle kazanılan zannedilen zafer, aslen en büyük kayıp ve mağlubiyettir. Zira İsrail, ABD ve destekçileri, maddî kuvveti arttırmış olsalar dahi, cihanın vicdanındaki yerlerini, insanlığın ortak hafızasındaki itibarlarını kaybetmişlerdir. Aslî kuvvet, silâhta değil, hakta ve fazilettedir. Zulme batanlar, kendilerine karşı doğacak olan nefretin ateşinde yanacaklar ve hakikî kazanan, o zilletin altında dahi izzetini muhafaza eden sabır ehli olacaktır.
Küllî hikmet budur ki, zulmün neticesi sadece mazluma dönük değildir; bilâkis, zulmü icra edenin kendi nefsine yönelen en keskin silâhıdır. Dünyada başlayan bu mahcubiyetin zâhirî azabı, manevî âlemde de karşılığını bulacak bir lanet ve lanetle anılma akıbetini netice verecektir.

📝 Hülasa (Özet)
Bu makale, Gazze’de yaşanan trajediyi, zulmün evrensel neticesi ve tarihî mesuliyet açılarıyla ele almaktadır. Makalenin aslı ve esası, zulme destek verenlerin ve icra edenlerin maddî kudreti artırmış olsalar dahi, ahlâkî ve derûnî bir hezimete uğrayacakları tezine dayanır. Zulüm, failin ve destekçisinin vicdanını tahrip eden, onları zillet, illet ve mahcubiyet içinde bırakan bir iç cehenneme sürükler. Makale, bu mahcubiyetin nesiller boyu tarihî utanç olarak aktarılacağını, kitaplara ve filmlere konu olacağını ve bu durumun, cihan şümul vicdanın tenkidi ile kıyamete kadar sürecek bir lanetle anılma akıbetini getireceğini vurgulamaktadır. Hakikî faziletin ve kazancın, maddî kuvvetten ziyade, hakta ve izzette olduğunu ifade ederek, makaleyi hikmetli bir neticeye bağlamaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
01/11/2025

 

 

Loading

No ResponsesKasım 1st, 2025