Celladına Âşık Olanlar

Celladına Âşık Olanlar

Bazı milletler vardır ki, düşmanını bile tanımaz.
Kendisine pranga vuran eli, dost zanneder.
Kendini ezenin çizmesini medeniyet sayar.
İşte o vakit akıl sürgüne, vicdan ise zindana düşer.
Bir asırdır bu milletin bağrına saplanan hançer, yalnız dışarıdan değil, içeriden de kanatmaktadır.
Bombalar gökten değil, zihinden yağmaktadır.
Kimin dost, kimin düşman olduğu birbirine karışmıştır.
Celladına meftun olmak — belki de budur:
Seni sömüreni savunmak, seni vuranı alkışlamak, seni inkâr edeni “özgürlük kahramanı” diye anmak.
Bir zamanlar ecdadının kanını dökenlerin torunları, bugün “medeniyetin bekçileri” kisvesiyle arz-ı endam ediyor.
Onların işlediği cinayetleri, onların ağzından dinleyen bir nesil var karşımızda.
Kendi tarihine, kendi kahramanına yüz çeviren; katilini “aydın”, mazlumunu “zalim” ilan eden bir şaşkınlık hâli…
İşte celladına âşık olmak, işte bu aklî zelzeledir.
Oysa Dersim hâlâ konuşuluyor; belgeler konuşuyor, tanıklar susmuyor.
Ama birileri, “unutalım, kapatalım, konuşmayalım” diyor.
Unutturmak isteyenlerin maksadı bellidir:
Unutulan mazlumiyet, bir daha yaşanır.
Unutulan ihanet, yeniden hortlar.
Bütün bu hâller, sadece tarihî bir körlük değil, aynı zamanda manevî bir hastalıktır.
Zira insan, hakikate sırt döndükçe yalanı gerçek zannetmeye başlar.
Birilerinin kini, bir başkasının gözünü kör eder.
Kimi Şah İsmail hatırasıyla yanar, kimi Yavuz’un gölgesinden hınç duyar.
Ama ne yazık ki her iki taraf da aynı oyunun piyonudur.
Kimi celladına yaranmak için kendi kardeşine taş atar,
kimi efendisinin menfaati için milletini karalar.
Ve bütün bu hengâmede, hakikat susar.
Susar; çünkü kalabalıklar artık duymak istemez.
Çünkü kandırılan, kandırıldığını kabullenmek istemez.
Evet, celladına âşık olmak, bir milletin en büyük felaketidir.
Çünkü bu hâl, düşmanı dost, ihaneti fazilet, esareti özgürlük zannettirir.
Sonunda kılıcı bileyen cellat değil, kendi ellerimiz olur.

Hülâsa (Özet)
• Celladına âşık olmak, mazlumun zalimi sevmesi, kendini ezenin himayesinde kurtuluş aramasıdır.
• Bu hâl, sadece siyasî değil, aynı zamanda zihnî ve manevî bir esaret hâlidir.
• Tarihte yaşanan olaylar (Dersim gibi) belgelerle ortadadır; buna rağmen yapanın unutturulmak istenmesi ve birde ona yamanılması büyük bir şuur kaybıdır.
• Dış düşman kadar, içerdeki gaflet de tehlikelidir.
• Asıl kurtuluş; geçmişle yüzleşmek, hakikati eğmeden, bükmeden kabullenmektir.
• Millet celladına değil, kendi özüne, kendi hakikatine meftun olmalıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
29/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 30th, 2025