Asırlık Prangalar ve Bir Milletin Uyanışı: Küllerinden Doğrulmanın Hikmeti

Asırlık Prangalar ve Bir Milletin Uyanışı: Küllerinden Doğrulmanın Hikmeti

Tarih; milletlerin sadece zaferlerini değil, aynı zamanda en derin imtihanlarını, en çetin mücadelelerini ve varlıklarını idame ettirme gayretlerini de kaydeder. Cihan şümul bir imparatorluğun bakiyesi üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti için geçen bir asır, sadece bir devlet inşa etme süreci değil, aynı zamanda hem dahilî hem de haricî sayısız tazyike karşı bir “beka” mücadelesi olmuştur. Bu, kökleri derinlere uzanan bir ağacın, dört bir yandan sarıldığı sarmaşıklardan kurtulma çabasının hikâyesidir.
Bir asırlık bu uzun ve meşakkatli yolculuk, adeta “gizli bir kuşatma” altında geçmiştir. Milletin iradesini ve manevi dinamiklerini hedef alan bu kuşatma, çok katmanlı bir yapı arz etmiştir. Bir yanda, milletin tabiatına aykırı ideolojilerin, “gizli komiteler” ve “dinsiz cereyanlar” suretinde manevi hayatı hedef alması; diğer yanda, jeopolitik satranç tahtasında Türkiye’yi piyonlaştırmak isteyen haricî güçlerin faaliyetleri yer almıştır. Soğuk Savaş devrinin “Gladyo” tertipleri, “derin devlet” olarak anılan gayrimeşru yapılar, NATO içindeki stratejik bağımlılıklar ve komünizmle mücadele adı altında tesis edilen fakat milletin kendi evlatlarını birbirine düşüren dernekler, bu kuşatmanın en görünen veçheleriydi.
Bu yapılar, milletin enerjisini tüketmek için en tesirli silahı, yani “fitneyi” kullanmıştır. Darbeler, askeri müdahaleler, siyasi istikrarsızlıklar ve “sağ-sol,” “Alevi-Sünni,” “Türk-Kürt” gibi suni ayrımlar üzerinden körüklenen iç kavgalar, Türkiye’nin ayağındaki en ağır prangalar olmuştur. JİTEM, PKK, FETÖ, İŞİT gibi terör şebekeleri ve bunların ardındaki CIA, MOSSAD, M16 gibi dış istihbarat servislerinin faaliyetleri, bu asırlık senaryonun farklı aktörleri olarak sahne almıştır. Maksat tekti: Kendi medeniyet havzasından koparılmış, tarihi iddialarından vazgeçmiş, enerjisi içeride tüketilmiş ve “eli kolu bağlı” bir Türkiye. Bu hal, milletin olumlu bir adım atmasını, külli bir kalkınmaya girişmesini ve mazlum coğrafyalara umut olmasını engellemeye matuftu.
Ancak tarih, aynı zamanda büyük uyanışların da şahididir. Milletlerin hafızası, onlara yapılanı unutmaz; sadece doğru anı bekler. Özellikle 15 Temmuz 2016’da yaşanan hadise, bu milletin tarihinde bir “ibret” vesikası ve bir “kırılma” noktası olmuştur. O gece, millet, bedenini tanklara siper ederken, aslında asırlık “vesayet” zincirine karşı bir irade beyanında bulunmuştur. Bu hadise, “ajanlık faaliyetlerinin” en cüretkâr halinin deşifresi olmuş; devletin kılcal damarlarına sızmış yapıların ve “gizli mason komiteleri” gibi perde arkası unsurların tasfiyesi için zaruri bir zemini hazırlamıştır. MOSSAD ajanlarının deşifresi veya farklı odakların tutuklanması gibi haberler, bu büyük temizliğin sadece görünen tezahürleridir.
Bugün Türkiye, o “yüz yıllık uykudan” uyanmış, toparlanmaya ve etrafını yeniden görmeye başlamıştır. Bu uyanış, sadece dahilî bir temizlikten ibaret değildir. Asıl mühim olan, Türkiye’nin kendi “aslına” rücu etme gayretidir. Bu gayret, Batı’nın çizdiği dar kalıpları reddederek, yüzünü yeniden İslam ve Türk dünyasına dönmesinde tecelli etmektedir. Kardeş ve dost devletlerle kurulan stratejik bağlantılar, pasif bir bekleyişten “toplu bir ayağa kalkışa” geçişin işaretidir.
Lakin yolun sonuna gelinmemiştir. Zincirler kırılmaya başlanmış, ancak tam manasıyla sökülüp atılmamıştır. Uyanış gerçekleşmiş, ancak yola yeni girilmiştir. Bu süreçte, eski alışkanlıkların, eski yapıların ve “son kalıntıların” ortaya dökülmesi, temizliğin derinleştiğini göstermektedir. Bu, sancılı bir doğumdur.
İbret şudur ki; bir milletin en büyük gücü, ne ordusudur ne de iktisadi zenginliği. Bir milletin asıl kudreti, tarih şuurunda, manevi bağlarının kuvvetinde ve “birlik” olabilme kabiliyetinde gizlidir. Türkiye’nin asırlık kuşatmadan kurtulup kurtulamayacağı, bu temel dinamikleri ne kadar ihya edebildiğine bağlıdır. Düşmanını tanıyan, dostunu bilen ve en mühimi “kendini bilen” bir millet, eninde sonunda prangalarını kırar ve tarih sahnesindeki şerefli mevkiine yeniden kavuşur.
📰 Makale Özeti
Bu makale, Türkiye’nin son yüz yıllık tarihini, “maddi ve manevi bir kuşatma” olarak tahlil etmektedir. Bu süreçte derin devlet, Gladyo, gizli komiteler, darbeler, terör örgütleri (PKK, FETÖ, İŞİT) ve dış istihbarat servisleri (CIA, MOSSAD) gibi dahilî ve haricî unsurların, ülkenin enerjisini tüketerek ilerlemesini engellediği vurgulanmaktadır.
Makaleye göre, özellikle 15 Temmuz hadisesi, bu asırlık kuşatmaya karşı milletin bir “uyanışı” olmuş ve gizli yapıların deşifre edilip tasfiyesine zemin hazırlamıştır.
Günümüzde Türkiye’nin bu “zincirlerden sıyrılmaya” başladığı, kendi aslına dönerek İslam ve Türk devletleriyle bağlantı kurarak “toplu bir ayağa kalkış” arayışında olduğu belirtilmektedir. Ancak, bu mücadelenin henüz bitmediği, “son kalıntıların” temizlendiği sancılı bir yola yeni girildiği ifade edilerek, gerçek kurtuluşun tarih şuuruna ve milli ve manevi birliğe bağlı olduğu tespitiyle son bulmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 29th, 2025