Sarsıntı: Derin Bağlantılar, Casusluk İddiaları ve “Kanalizasyonun Patlaması”

Sarsıntı: Derin Bağlantılar, Casusluk İddiaları ve “Kanalizasyonun Patlaması”

Türkiye’nin siyasi ve sosyal gündemi, birbiriyle bağlantılı görünen, son derece sarsıcı iddia ve operasyonlarla adeta bir deprem yaşamaktadır. Bir yanda, suç örgütlerine ve kara para aklamaya yönelik soruşturmaların ucunun, Türkiye’deki Masonların liderine kadar uzanması; diğer yanda ise ana muhalefetin en mühim siyasi figürlerinden Ekrem İmamoğlu hakkında gündeme düşen “casusluk” iddiaları ve bu iddiaların FETÖ ile irtibatlandırılması… Toplumun hafızasında hâlâ taze olan 15 Temmuz ihanetinin travması, bu yeni gelişmelerin “ikinci bir 15 Temmuz vakasının hazırlığı mı?” sualini akıllara getirmesi gayet tabiidir.
Yaşananlar, basit bir siyasi çekişme veya adli bir vakanın çok ötesinde, asırlık düğümlerin çözüldüğü, belki de yeniden atıldığı tarihi bir kesite işaret etmektedir.

“Çıbanın Başı”: Masonlar ve İfşa Olan Bağlantılar

Gündeme gelen haberlere göre, Can Holding’e yönelik bir operasyonda, Türkiye’deki Masonların lideri olduğu belirtilen Prof. Dr. Remzi Sanver’in “kara para aklama” ve “örgüt kurma” gibi ciddî suçlamalarla gözaltına alınması, kamuoyunda “kanalizasyon patladı” şeklinde yorumlanmıştır. Bu hadise, sadece bir finansal yolsuzluk olarak görülemez. Zira Masonluk, tarihi boyunca daima “gizli” ve “kapalı” yapısıyla tenkit edilmiş, siyasi ve iktisadi hadiseler üzerindeki tesirleri sorgulanmış bir teşkilattır.
Bu operasyonun siyasi ve ahlaki ciheti, “çıbanın başı” tabirinde gizlidir. Eğer bir ülkenin iktisadi nizamı, bu tür gizli ve ideolojik asıllara dayanan yapılar tarafından suistimale açık hale gelmişse, bu, devletin en temel direklerine yönelmiş bir tehdittir. Bu hadise, Türkiye’deki bir asırlık bazı bağ ve bağlantıların mahiyetini ve bunların gayr-ı meşru faaliyetlere ne dereceye kadar sirayet ettiğini göstermesi bakımından ibretlidir.

Siyasi Cephe: Casusluk, İhanet ve FETÖ Gölgesi

Tam da bu sarsıntı yaşanırken, siyasetin merkezine düşen “casusluk” soruşturması, vaziyetin vehametini daha da artırmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, “görevinden uzaklaştırılarak tutuklanması” ve “casusluk” suçlamasıyla sorguya alınacak olması, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşi benzeri az görülür bir gelişmedir.
İddiaların muhtevası, dehşet vericidir: Herhangi bir ticari faaliyeti olmayan bir şahsın (Gün) 85 milyon liralık şüpheli para transferi, bu şahsın FETÖ’nün kilit isimlerinden Mustafa Özcan ile yüz yüze görüşmesi, yabancı istihbarat görevlileriyle kriptolu yazışmalar yapması ve bu faaliyetlerin İmamoğlu ile Necati Özkan’ın seçim stratejileriyle irtibatlandırılması… Bütün bunlar, siyasi bir rekabetin değil, millî güvenliği hedef alan organize bir faaliyetin tasviridir.
Daha ilk seçimde mazbatasını almadan İBB’nin gizli veri tabanını kopyalama teşebbüsü, bugünkü casusluk iddiaları açısından geriye dönük bir nazarla bakıldığında, farklı bir mana kazanmaktadır. Savcılığın o gün müsaade etmediği bu teşebbüs, bugünkü iddiaların “delili” olarak mı görülecektir? Bu, hukukun takdir edeceği bir husustur.

Birbiriyle Bağlantılı Tehditler: Yeni Bir 15 Temmuz mu?

Sual gayet açıktır: Tüm bunlar, 15 Temmuz’un temellerini oluşturan yapıya mı uzanıyor?
15 Temmuz 2016’daki hain darbe teşebbüsü; ordunun, emniyetin, adaletin ve mülkiyenin kılcal damarlarına sızmış, yabancı istihbarat servisleriyle müşterek faaliyet yürüten (FETÖ) bir ihanet şebekesinin eseriydi. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo da benzer bileşenler ihtiva etmektedir:
* Dahili Piyonlar: Siyasetin zirvesindeki bir isme uzanan (iddia seviyesinde) bir casusluk ağı.
* Eski Düşman: Tasfiye edildiği zannedilen FETÖ’nün, kilit isimler (Mustafa Özcan) üzerinden hâlâ faal olması ve yeni ittifaklar kurması. (FETÖ içindeki taht kavgaları ise, yapının zayıflığından ziyade, yeni duruma adaptasyon sancıları olabilir.)
* Zahiri (Dış) Destek: “Yabancı istihbarat görevlileri” ile irtibat iddiaları (CIA, Mossad, İngiliz ajanlığı vb. şüpheleri).
* Finansal ve İdeolojik Ayak: Mason liderinin kara para aklama ile anılması, sistemin sadece siyasi değil, iktisadi ve ideolojik (gizli komiteler) olarak da hedef alındığını veya kullanıldığını göstermektedir.
Bu dört unsur birleştiğinde, 15 Temmuz’u hazırlayan “çok uluslu ve çok katmanlı” operasyon modelinin bir benzeri ortaya çıkmaktadır. Bu bir “derin devlet” operasyonu mudur, yoksa “derin devletin” bizatihi kendisine yönelmiş bir operasyon mudur? Bu, bir tasfiye midir, yoksa yeni bir istikrarsızlaştırma hamlesi midir?

Ahlaki ve Tarihi İbret

Hadiselerin siyasi tahlilinin ötesinde, durulması gereken ahlaki ve tarihi bir zemin vardır.
* Ahlaki İbret: Gücün, makamın ve servetin, şahsi enaniyet (ego) veya gizli ajandalar uğruna nasıl yozlaşabileceğini, “kara para” ile “siyasi casusluğun” nasıl iç içe geçebileceğini görmekteyiz. Bu durum, siyasetin ve ticaretin ahlaki bir esastan mahrum kalmasının nelere mal olacağını göstermektedir.
* Tarihi İbret: Bu topraklar, tarihi boyunca “dahili bedhahlar” ve “harici düşmanlar” ve de ” gizli komite ” ile mücadele etmiştir. Devletin bekası, daima şahısların ve geçici makamların üzerinde olmuştur. Bugün yaşandığı iddia edilen olaylar, eğer zerre miktar hakikat payı taşıyorsa, bu, şahıslardan bağımsız olarak, devlete ve millete karşı işlenmiş tarihi bir suçtur.
Netice olarak, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu sarmal, sıradan bir gündem değildir. Bu, 15 Temmuz’da fiziki işgal ve darbe ile başarılamayanın, siyasi, iktisadi ve istihbari faaliyetler yoluyla, daha derin ve sinsi bir metotla denenip denenmediğinin sorgulanmasıdır. Milletin ve devletin kurumlarının bu “yeni nesil” tehditlere karşı azami teyakkuzda olması, tarihi bir mecburiyettir.

Makale Özeti
Bu makale, Türkiye gündemine düşen sarsıcı gelişmeleri tahlil etmektedir. Bir yanda, Türkiye Masonları liderinin kara para aklama operasyonunda gözaltına alınması, “bir asırlık gizli bağların” ve iktisadi yozlaşmanın ifşası olarak değerlendirilmektedir. Diğer yanda, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında “casusluk” suçlamasıyla açılan soruşturma, vaziyetin ciddiyetini zirveye taşımaktadır.
Makale, İmamoğlu’na yöneltilen iddiaların muhtevasının (FETÖ lideri Mustafa Özcan ile irtibat, yabancı istihbaratla kriptolu yazışmalar, şüpheli para transferleri) basit bir siyasi suçlamanın ötesinde, millî güvenliği hedef alan bir faaliyet şüphesi doğurduğunu belirtmektedir.
Bu iki büyük hadisenin (Masonlar ve Casusluk iddiaları) eş zamanlı patlak vermesi, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü hazırlayan süreci akıllara getirmektedir. FETÖ unsurunun hâlâ faal olması, yabancı istihbarat şüpheleri, siyasi ve iktisadi ayakların bulunması; yaşananların “ikinci bir 15 Temmuz” veya benzer bir derin istikrarsızlaştırma operasyonunun parçası olup olmadığı sualini sordurmaktadır. Makale, bu gelişmelerin siyasi olduğu kadar, tarihi ve ahlaki bir ibret vesikası olduğunu vurgulayarak, devlete ve millete yönelik bu tür tehditlere karşı azami teyakkuzun şart olduğunu ifade etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
25/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 26th, 2025