BERCESTE VE İZAHI – 128–
BERCESTE VE İZAHI – 128–
İtrî’nin Kaleminden Tevbe ve Af Ümidi: “Dâmen”
”El benüm dâmen senün ey rahmeten li’l-âlemîn
Şöhretüm isyân benüm sen afv ile meşhûrsun”
Bu beyit, Osmanlı müziğinin büyük üstadı, aynı zamanda şair ve hattat olan İtrî’ye aittir. Onun bu mısraları, bir kulun sonsuz bir acziyet içinde, Rabbine ve O’nun rahmet olarak gönderdiği Resûlullah’a (sav) olan teslimiyetini ve ümidini dile getirir.
İzah ve Açıklama:
İtrî, bu beyitte kendi isyanını ve günahkâr yapısını itiraf ederken, buna karşılık Hazreti Peygamber’in (sav) af ve rahmetle meşhur olduğunu beyan eder. “Dâmen” kelimesi, etek manasına gelir ve bir kimsenin eteklerine sığınmak, ona iltica etmek, yardım ve şefaat ummak anlamını taşır. Şair, kendi günahkâr kimliğine rağmen, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz’in (sav) şefaatine sığınarak kurtuluş arar. Bu ifade, sadece bir edebî sanattan öte, derin bir imanî hakikatin dışavurumudur. İnsan, kendi kusurlarının farkına vardığında ve bu kusurların ağırlığı altında ezildiğinde, Rabbine iltica eder ve O’nun sonsuz merhametini dile getiren Resûlü’ne yönelir. Bu, bir kulun mutlak acziyetinin ve Allah’ın sonsuz rahmetinin bir araya geldiği, samimi bir dua ve niyaz halidir. Tarih boyunca, pek çok mümin, İtrî gibi, kendi isyanlarını bilerek ve itiraf ederek, Allah’ın affına ve Peygamber’in şefaatine tutunmuştur. Bu durum, insan olmanın bir parçası olan yanılma ve tevbe etme tekrarının en güzel tasvirlerinden biridir.
Alvarlı Muhammed Lutfi’den Fena ve Beka Aşkı: “Hâk-i Pây”
”Ey kerem-şân lutf u ihsândır kerîmler pîşesi
Hâk-i pâyın zerresi her derde dermândır bana”
Bu mübarek mısra, gönül erlerinin piri, ilim ve hikmet ehli Alvarlı Muhammed Lutfi’ye aittir. Şiirlerinde ilahi aşkı ve Peygamber sevgisini işleyen Alvarlı Efe, bu beyitle de bu derin sevginin bir tezahürünü ortaya koyar.
İzah ve Açıklama:
Beyit, sevilenin, yani Hazreti Peygamber’in (sav) keremini, lütfunu ve ihsanını tasvir ederek başlar. “Kerem-şân” ifadesi, yüce şanlı, kerem sahibi manasına gelir. Bu mısrada şair, sevdiği zâtın, yani Resûl-i Ekrem’in (sav) “ayak bastığı toprağın zerresinin” bile kendi derdi için derman olduğunu ifade eder. Bu, lafzî bir manadan ziyade, mânevi bir sembolizmi ihtiva eder. Bir âşık için, sevdiğinin izi, gölgesi, ona ait olan her şey kutsaldır ve şifadır. Burada şairin kastettiği, Peygamber Efendimiz’e (sav) duyduğu derin sevginin ve bağlılığın, kendi manevi dertlerine bir şifa olacağıdır. Bu sevgi, bir gönül dermanıdır, bir nevi ruhsal tabibdir. Bu sevgi, yalnızca şairin kendine mahsus bir hissiyatı değil, aynı zamanda tarih boyunca milyonlarca müminin kalbinde yer etmiş, ilahi aşka giden yolda bir köprü vazifesi görmüştür. Bu durum, sevginin maddi olana değil, manevi olana yöneldiğinde nasıl bir derman kaynağına dönüştüğünün en güzel tasviridir.
Halîlî’den Aşık ile Zâhid’in İki Ayrı Dünyası
”Âşık-ı hak-bîn sürer dîdâr zevkin dâ’imâ
Zâhid-i hod-bîn oturmuş gussa-i ferdâ çeker”
Bu beyit, ilahi aşka ve hakikate odaklanan şair Halîlî’ye aittir. Bu mısralar, dinî yaşantının iki farklı yönünü, yani hakikati gören âşık ile zahid’i karşılaştırır.
İzah ve Açıklama:
Halîlî, bu beyitte “hakikati gören âşık” ile “kendini beğenmiş zâhid” arasındaki temel farkı ortaya koyar. Âşık-ı hak-bîn, yani hakikati gören âşık, Allah’ın tecellilerini ve O’nun varlığını her an hisseder, bu sayede hayatın her anından zevk alır. Onun için hayat, bir tecelliler manzumesidir ve o, bu manevi hazzı kesintisiz olarak yaşar. Buna karşılık, zâhid-i hod-bîn, yani kendini beğenmiş, nefsine düşkün olan kişi, geleceğe ait kaygılarla ve kuruntularla yaşar. O, sadece şeklî ibadetlere odaklanmış, kalbindeki hakiki aşkı ve huzuru yakalayamamıştır. Bu zâhidin hali, kuru bir dindarlıktır; korku ve kaygı üzerinedir. O, ibadetlerini adeta bir borç edasıyla yapar ve sürekli gelecekte ne olacağını düşünerek üzülür. Bu beyit, dindarlığın sadece zahiri kurallardan ibaret olmadığını, asıl mananın kalpteki aşk ve tefekkürle elde edileceğini vurgular. Hakiki ibadet, bir görev değil, bir aşk ve huzur kaynağıdır.
Nâbî’den Fânî Dünya ve İbret Dersi
”Ekser olur kemâl zevâle karîbter
Vakt-i gurûb sâyesi şahsın mezîd olur”
Bu hikmetli beyit, XVII. asır divan şairlerimizden Nâbî’ye aittir. O, şiirlerinde hayatın gerçeklerine, ahlâkî ve sosyal konulara değinir ve öğüt verici, hikmetli bir üslup kullanır.
İzah ve Açıklama:
Nâbî, bu beyitte hayatın geçiciliğine ve fânîliğine bir benzetme ile dikkat çeker. İlk mısrada, “kemâlin, yani en yüksek olgunluk ve doruk noktasının, zevâle, yani alçalmaya ve düşüşe daha yakın olduğunu” ifade eder. Bu, bir insanın hayatının en parlak döneminde bile çöküşün, yaşlılığın ve ölümün ona en yakın olduğu gerçeğine bir göndermedir. Bu durumu, ikinci mısrada bir örnekle izah eder: “Güneş batmaya yakın olduğu vakitlerde, insanın gölgesi uzar ve ziyadeleşir.” Gün içinde en kısa olan gölge, güneş batmaya yaklaştıkça en uzun halini alır. Bu, insan ömrünün de benzer bir yapıda olduğunu gösterir. İnsan, hayatının sonuna yaklaştıkça, geride bıraktığı izler, yani gölgesi, daha bir belirgin ve uzun hale gelir. Bu durum, bir nevi kişinin ömrünün son demlerinde, bıraktığı eserler ve manevi mirasıyla daha çok anılacağı manasını da ihtiva edebilir. Ancak, asıl manasıyla bu beyit, fani hayatın sonunun yakın olduğu ve bu gerçekliğe karşı daima uyanık olunması gerektiğini hatırlatır. İbret alınması gereken asıl nokta, kemale ulaşıldığı anın, aynı zamanda bir zeval habercisi olduğudur.
Genel Özet:
Bu beyitler, farklı şairlerin kaleminden çıkmış olsa da, hepsi ortak bir manevi düşünce zemininde buluşur. İtrî, kulun acziyetini ve ilahi rahmete olan sarsılmaz ümidini tasvir ederken, Alvarlı Muhammed Lutfi, manevi dertlerin yegâne dermanının, Peygamber sevgisi olduğunu beyan eder. Halîlî ise, zahiri dindarlığın ve kuru kuralların ötesinde, hakiki imanın kalpteki aşk ve tefekkürden geçtiğini anlatır. Son olarak Nâbî, hayatın fânîliğini ve kemalin zevale yakınlığını, ibretlik bir benzetme ile dile getirir. Bu beyitlerin her biri, İslâm düşüncesinin ve edebiyatının derinliğini, manevi hayatın zenginliğini ve insanın iç yolculuğunun farklı boyutlarını tasvir eden eşsiz birer hazinedir. Hepsi, okuyucuyu düşünceye, tefekküre ve hikmet aramaya davet eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
25/10/2025
![]()