Bütün Mevcudatın Secde, Tesbih ve İbadeti
Bütün Mevcudatın Secde, Tesbih ve İbadeti
Evet hakikat-i halde âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve birer hususi ibadet, birer has secde ettikleri gibi bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır.
Ya istidat lisanıyladır. Bütün nebatatın duaları gibi ki her biri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak’tan bir suret talep ediyorlar ve esmasına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.
Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır. Bütün zîhayatın, iktidarları dâhilinde olmayan hâcat-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki her birisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevvad-ı Mutlak’tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metalibi istiyorlar.
Veya lisan-ı ıztırarıyla bir duadır ki muztar kalan her bir zîruh; kat’î bir iltica ile dua eder, bir hâmi-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîm’ine teveccüh eder. Bu üç nevi dua, bir mani olmazsa daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri, fiilî ve halî; diğeri, kalbî ve kālîdir. Mesela, esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hal ile müsebbebi Cenab-ı Hak’tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevvad-ı Mutlak’ın isim ve unvanına müteveccih olduğundan kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.
İkinci kısım; lisan ile kalp ile dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: “Dua eden adam anlar ki birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.”
İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ de. Kâinatın güzel bir takvimi ol.”
23. Söz. Sözler
*******
1. Bütün Mevcudatın Secde, Tesbih ve İbadeti
Metin, her şeyin Allah’ı tesbih ettiği, O’na secde ettiği ve ibadette bulunduğu hakikatiyle başlar. Bu, duanın zeminidir. Dua, bu küllî ibadetin bir cüz’üdür.
Muradif Ayetler:
* Secde ve Tesbihin Küllîliği:
> “Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.”
> (Hac Suresi, 22:18)
>
* Tesbihi Anlayamamak:
> “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.”
> (İsrâ Suresi, 17:44)
>
2. Birinci Nevi Dua: İstidat Lisanıyla Dua
Bu, varlıkların “potansiyel” ve “kabiliyet” lisanıyla yaptığı duadır. Bir çekirdeğin, ağaç olma kabiliyetiyle Allah’ın Musavvir (Şekil Veren) ve Feyyaz (Bol Bol Veren) isimlerine yönelmesidir. “Bütün nebatatın duaları” budur. Onlar, istidatlarıyla kendilerine mahsus sureti (şekli) ve esmâ tecellisini talep ederler.
Muradif Ayetler:
* Her Şeyin Yaratılış Gayesi (İstidat):
> “O, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya da çamurdan başladı.”
> (Secde Suresi, 32:7)
>
* İsimlerin Tecellisi (Şekil Verme):
> “O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren (el-Musavvir) Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
> (Haşr Suresi, 59:24)
>
3. İkinci Nevi Dua: İhtiyac-ı Fıtrî Lisanıyla Dua
Bu, canlıların (zîhayat) kendi güçlerinin (iktidarlarının) yetmediği zarurî ihtiyaçlarını “fıtrî” (doğal) bir lisanla talep etmeleridir. Hayvanatın rızık talebi gibi. Bu dua, Allah’ın Cevvad (Cömert) ve Rezzâk (Rızık Veren) isimlerine yöneliktir.
Muradif Ayetler:
* Rızkın Allah’a Ait Olması:
> “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de (öldükten sonra) emanet konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) dır.”
> (Hûd Suresi, 11:6)
>
* İktidar Dışı İhtiyaçların Karşılanması:
> “Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyeceklerini biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
> (Ankebût Suresi, 29:60)
>
4. Üçüncü Nevi Dua: Iztırar Lisanıyla Dua
Bu, “muzfar” (çaresiz, zorda) kalanın duasıdır. Bütün sebeplerin sustuğu, aczin tam hissedildiği anda, fıtratın yöneldiği kat’î iltica halidir. Kişi, o anda “hâmi-i meçhul” (bilinmeyen bir koruyucu) zannetse de, aslında doğrudan Rabb-i Rahîm’e yönelir. Metin, bu üç duanın (İstidat, Fıtrî İhtiyaç, Iztırar) “bir mani olmazsa daima makbul” olduğunu belirtir.
Muradif Ayetler:
* Muzfar Kalanın Duasına İcabet:
> “Yahut (onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana (muztarra), kendisine dua ettiği zaman icabet eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah’tan başka bir ilâh mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz!”
> (Neml Suresi, 27:62)
>
* Tehlike Anındaki Yakarış:
> “De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman) O’na gizli gizli ve alçak gönüllüce ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa, andolsun şükredenlerden olacağız’ diye dua edersiniz.”
> De ki: “Ondan ve bütün sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O’na ortak koşarsınız.””
> (En’âm Suresi, 6:63-64)
>
5. Dördüncü Nevi Dua: Bizim Duamız (Beşerin Duası)
Bu, en meşhur dua türüdür ve ikiye ayrılır:
A. Fiilî ve Halî Dua (Eylem ve Durum Diliyle Dua):
Bu, “esbaba teşebbüs” yani sebeplere müracaat etmektir. Metne göre, çift sürmek, rızkı topraktan değil, Hazine-i Rahmet’ten talep etmektir; çift sürmek o rahmet kapısını “çalma” fiilidir. Sebepler, neticeyi (müsebbebi) yaratmak için değil, Allah’tan o neticeyi istemek için bir “vaziyet-i marziye” (Allah’ın razı olduğu bir duruş) almaktır. Bu dua, Allah’ın isim ve unvanlarına (mesela, rızık için Rezzâk ismine) yöneldiği için kabulü “ekseriyet-i mutlakadır” (neredeyse kesindir).
Muradif Ayetler:
* Fiil (Çalışma) ve Netice:
> “Şüphesiz insan için ancak çalıştığının (sa’y) karşılığı vardır.”
> (Necm Suresi, 53:39)
>
* Fiilî Tevekkül:
> “…Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter…”
> (Talâk Suresi, 65:3)
> (Burada tevekkül, sebeplere riayet ettikten sonra neticeyi Allah’tan beklemek manasında fiilî duanın tamamlayıcısıdır.)
>
B. Kalbî ve Kālî Dua (Kalp ve Söz Diliyle Dua):
Bu, lisan ile (sözlü) ve kalp ile yapılan, “eli yetişmediği bir kısım metalibi (talepleri) istemek”tir. Metin, bu duanın asıl gayesinin, maddi bir talep elde etmekten çok, manevî bir idrak olduğunu vurgular.
Duanın En Mühim Ciheti (Meyvesi):
Metnin bu kısmına göre duanın en tatlı meyvesi şudur: “Dua eden adam anlar ki birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.”
Yani dua, taleplerin elde edilmesi vesilesiyle, Allah’ın Semi’ (İşiten), Basîr (Gören), Kadîr (Kudretli), Rahîm (Merhamet Eden) ve Ganiyy (Zengin, Meded Eden) olduğunu idrak etme faaliyetidir. Dua, bir marifet (Allah’ı tanıma) eylemidir.
Muradif Ayetler:
* Allah’ın Yakınlığı ve İcabeti:
> “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm (icabet ederim). O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
> (Bakara Suresi, 2:186)
>
* Dua Emri ve İcabet Vaadi:
> “Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.””
> (Mü’min Suresi, 40:60)
>
Netice: Duanın İnsanı Yükseltmesi
Metin, insanı “âciz” ve “fakir” olarak tanımlar. Bu acz ve fakirlik, insanın en büyük zaafları değil, Hazine-i Rahmet’in anahtarı ve Tükenmez Bir Kuvvet’in medarı olan duaya yapışması için bir vesiledir.
İnsan, bu dua ile “a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete” (insanlığın en yüce mertebesine) çıkar. Kendi cüz’î (parçaya ait) duasıyla yetinmez; “bir abd-i küllî” (küllî bir kul) ve “vekil-i umumî” (genel bir vekil) gibi, bütün kainatın dualarını (İstidat, Fıtrî İhtiyaç, Iztırar dualarını) kendi duasına dahil eder.
Bunu yaparken de Fâtiha Suresi’ndeki o küllî beyana müracaat eder:
> “اِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ”
> “(Yalnız) Senden yardım dileriz.”
> (Fâtiha Suresi, 1:5)
>
Bu “Biz” (نَسْتَعٖينُ) ifadesiyle, dua eden kişi sadece kendisi namına değil, bütün o tesbih eden, ihtiyaçlarını arz eden ve ıztırar içinde kıvranan mahlukat namına Allah’tan yardım talep etmiş olur. Böylece insan, varlığın anlamını üzerinde toplayan “kâinatın güzel bir takvimi” (özeti, fihristesi) haline gelir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
25/10/2025
![]()