BERCESTE VE İZAHI – 124–

BERCESTE VE İZAHI – 124–

​Derûnî ve Zahiri Âlemler Arasında Bir Yolculuk

​Bu makale, farklı beyiti merkeze alarak, her birinin derin manalarını, tarihin ve edebiyatın bağlantılarını nazar ederek, ayrı ayrı mevzularda geniş bir biçimde izah etmeyi amaçlamaktadır.

​1. Hayâlî Bey ve Merhametsiz Devran
​İlk beyit, Hayâlî Bey’e ait olup şöyle demektedir:
​”Merhamet umma gönül bu gerdiş-i bî-dâddan
Kimse ma’mûr olmamışdır bu harâb-âbâddan”
​Bu mısralar, Gönül’e hitap ederek, bu adaletsiz ve merhametsiz dünyadan bir rahmet bekleme diye nasihat eder. Hayâlî Bey, bu dünya hayatının yapısını “harâb-âbâd” yani “harabe ve bayındır” kelimelerini kullanarak tasvir eder. Bu tabiat, her ne kadar mamur ve şenlikli görünse de, özünde bir yıkım ve fanilik ihtiva eder. Kimse buradan tam bir mutluluk, tam bir huzur veya tam bir merhamet bulup da abad olamamıştır. Bu, bize bu dünya hayatının geçiciliğini ve aldatıcı bir yanılma olduğunu hatırlatır. İnsan, ne kadar dünya malı ve mevkisi biriktirse de, ne kadar zahiri bir refah içinde olsa da, derûnî bir merhametsizlik ve adaletsizliğin hükmettiği bu tabiat, ona sonsuz bir huzur veremez. Bu, aslında İslam düşüncesinde yer alan dünya ve ahiret zıtlığının edebi bir tasviridir. Bu sebeple, mü’minler için hakiki mutluluk ve huzur, bu fani harabeden değil, bâkî ve mamur olan ahiret âlemindendir. İnsan, merhameti bu harabede aramak yerine, merhametin kaynağı olan Allah’a yönelmelidir.

​2. Koca Ragıp Paşa ve Hekimlerin Hikmeti
​İkinci beyit Koca Ragıp Paşa’ya aittir ve şöyle ifade eder:
​”Muvâfıkdır yine elbet mizâca şîve-i hikmet
Tabîbin olsa da kizbi marîzin sıhhatin söyler”
​Bu beyit, hikmet ve düşüncenin, mizaca yani insanın yaratılışına ve anlayışına uygun düşen bir üslupla konuşmak olduğunu tasvir eder. Bu mısralar, hakikatin her zaman doğrudan söylenmesinin zaruri olmadığını, bazen hikmetle örtülüp, karşı tarafın menfaatine olacak şekilde söylenmesi gerektiğini belirtir. Beytin ikinci mısrasındaki misal, bu düşünceyi pek güzel bir biçimde isbat eder: “Bir hekimin hastasına yalan söylemesi, onun sıhhati içinse doğrudur.” Bu durum, zahiri olarak yalan gibi görünse de, hakikatte hastanın derûnî ve zahiri sağlığına hizmet eden hikmetli bir harekettir. Bu, bize İslamî düşüncedeki maslahat ve mefsedet dengesini hatırlatır. Bazen bir zararı def etmek veya bir faydayı celbetmek için, zahiri kaidelerin ötesinde bir hikmetle hareket etmek icab eder. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de, Peygamberlerin ve Allah dostlarının, tebliğ ve davette bulundukları kavimlerin mizacına uygun bir üslup kullanmaları bu düşünceye bir delildir.

​3. Nâbî ve Cennet-Cehennem Bağlantısı
​Üçüncü beyit, hikmet şairi Nâbî’nin kaleminden çıkmıştır:
​”Ey behîşt etmedesin dûzaha nâzîş ammâ
Gâlibâ senden anın tâlibî bîsyârcadır”
​Bu mısralar, Cennet’in Cehennem’e karşı nazlanmasını ve kendini ağırdan satmasını tasvir eder. Oysa mısranın devamında Nâbî, Cennet’in aksine Cehennem’in müdavimlerinin daha çok olduğunu, yani ona talip olanların daha fazla olduğunu söyler. Bu beyit, insanların tabiatında bulunan kötülüğe, nefsine ve enaniyetine düşkünlük aykırılığına bir nazardır. İnsanlar, akıl ve fikir ile Cennet’e ve faziletli amellere yönelmek yerine, nefsanî arzuların peşinden giderek Cehennem’e giden yolları daha cazip bulmaktadırlar. Bu durum, Kur’ân-ı Kerim’deki birçok ayette tasvir edilir. İnsanlar, Cennet’in güzelliklerini ve ebedî saadetini göz ardı ederek, kısa süreli dünya hayatının zahiri lezzetlerine aldanır. Bu, bizlere, tabiatımızın ne kadar aykırı olduğunu ve Cenab-ı Hakk’ın bize vaad ettiği güzelliklere ulaşmak için ne kadar nefis muhasebesi yapmamız gerektiğini hatırlatan bir ibrettir.

​4. Lâedrî ve İstikamet Düşüncesi
​Dördüncü beyit, şairi bilinmeyen, ancak hikmet dolu bir mısradır:
​”İstikâmet olur elbet sebeb-i serdârî
Oldu ol yüzden elif kâfile-sâlâr-ı hurûf”
​Bu beyit, istikamet yani doğruluk ve dürüstlüğün, bir şeye reis veya serdar olmanın temel sebebi olduğunu ifade eder. Mısranın ikinci bölümü, bu düşünceyi Elif harfi üzerinden isbat eder. Elif, Arap alfabesinin ilk harfi olup, dümdüz bir yapıya sahiptir. Lâedrî, bu dümdüz ve istikametli yapısı sebebiyle, diğer bütün harflerin başına geçerek onlara önderlik ettiğini söyler. Bu mısralar, sadece harflerin değil, aynı zamanda hayatın her alanındaki kaidelerin de bir tasviridir. İnsan, ne kadar doğru ve dürüst olursa, ne kadar istikamet üzere bir hayat yaşarsa, o kadar faziletli olur ve o kadar başkalarına önderlik edecek bir mevkiye yükselir. Bu, İslâm düşüncesindeki doğruluk (sıdk) ve dürüstlük (emanet) faziletlerinin cihanşümul önemini vurgular. Bütün peygamberlerin ve büyük şahsiyetlerin en başta gelen vasıfları sıdk ve emanet olmuştur. İstikamet, zahiri bir duruşun ötesinde, derûnî bir sebat ve sağlam bir karaktere işaret eder.

​5. Yahya Kemal Beyatlı ve Müslüman-Türklüğün Düşüncesi
​Son beyit, Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir ve millî bir heyecanı ihtiva eder:
​”Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî
Tâ ki yükselsin ezânlarla müeyyed nâmın
Gâlib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın”
​Bu beyit, Türk milletinin kahramanlık ve din uğruna mücadele yapısını tasvir eder. Yahya Kemal, Türk ordusunu “kopan bir fırtına” gibi tasvir ederken, onun sadece vatanı müdafaa için değil, aynı zamanda Allah’ın dinini ve şanını yüceltmek için cihad ettiğini vurgular. Mısralarda geçen “yükselsin ezânlarla müeyyed nâmın” ifadesi, Türk milletinin yaptığı fedakârlıkların asıl gayesinin, ezanların susmaması, yani İslâm dininin ayakta kalması olduğunu gösterir. Şair, bu ordunun İslâm’ın son ordusu olduğunu belirterek, bu mücadelenin ne kadar hayati ve mühim olduğunu vurgular ve Allah’tan zafer talep eder. Bu, tarihin bağlantılarını ve Türk milletinin İslâm’a olan hizmetini, derûnî bir iman ve cihad ruhuyla tasvir eden mısralardır. Bu, milletimizin sadece fani bir vatana değil, aynı zamanda cihanşümul bir dine hizmet etmek üzere yaratıldığını ve faziletini bu uğurda yaptığı mücadeleden aldığını gösteren bir düşüncedir.

​Makale Özeti
​Bu makale, beş farklı beyit üzerinden derin manaların ve hikmetli düşüncelerin tasvirini sunmaktadır. Hayâlî Bey, bu fani dünya hayatından merhamet umulmaması gerektiğini, hakiki mutluluğun bu harabede bulunamayacağını tasvir eder. Koca Ragıp Paşa, hikmetin bazen zahiri kaidelerin üstünde olduğunu, faydayı gözeterek hareket etmenin daha faziletli olduğunu bir hekim misaliyle isbat eder. Nâbî, Cennet’e nazaran Cehennem’in müdaviminin daha çok olduğunu ifade ederek, insanların aykırı tabiatına bir tenkit getirir. Lâedrî, Elif harfi misali üzerinden, doğruluk ve istikametin önder olmanın temel şartı olduğunu vurgular. Son olarak, Yahya Kemal Beyatlı, Türk ordusunun fırtına gibi bir cihad ruhuyla, İslâm’ın son ordusu olarak dinin ve ezanların yükselmesi için mücadele ettiğini tasvir eder. Her bir beyit, kendi mevzuu dâhilinde, okuyucuya derin bir düşünce ve ibretli bir bakış açısı sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
24/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2025