BERCESTE VE İZAHI – 116

BERCESTE VE İZAHI – 116

​1. Senih-i Mevlevi’ye Ait Beyit Üzerine Makale
​İktibas:
​Zâr zâr et kâ’ilim âzâra Allâh aşkına
Yâre aç tek olma yâr ağyâra Allâh aşkına
​Beni ağlat, inlet tüm eziyetlerine razıyım.
Tek sinemde yaralar aç da Allah aşkına başkasına yâr olma.

​İzah ve Açıklama:
​Bu beyit, tasavvufi aşkın zirvesini tasvir etmektedir. Beyitte geçen “yâr” (sevgili) kelimesi, zahiri manada dünyevi bir sevgiliyi anlatıyor gibi görünse de, derin manasıyla Cenab-ı Hakk’a işaret etmektedir. Âşık, Maşuk’tan gelen her türlü kederi, eziyeti ve mihneti razılıkla karşılamaktadır. Bu rıza hali, âşığın, Maşuk’a olan bağlılığının ve sadakatinin derecesini ortaya koyar. “Tek sinemde yaralar aç da Allah aşkına başkasına yâr olma” mısraı, âşığın kalbinin sadece ilahi aşk ile dolu olmasını istediğini, bu kalpte O’ndan başkasına yer olmadığını beyan eder. Bu durum, tevhid inancının aşka bürünmüş halidir; yani kalp Allah’tan gayrı hiçbir şeye meyl etmemelidir. Âşık, bu manevi duruşuyla “ağyâr”a (başkalarına) yani dünyevi sevgililere ve nefsani arzulara kapılarını kapattığını, kalbinin tek sahibinin Maşuk olduğunu dile getirir.
​Hikmetli, Edebi, Tarihi, İbretli ve Düşündürücü Makale
​Aşkın Feda Sırrı: Bir Demet Gül, Bir Sürü Diken
​Tasavvuf düşüncesinde, aşkın zahiri ve derûnî yüzü daima ele alınmıştır. Zahiri olan, insani ilişkilerdeki duygu yoğunluğu iken, derûnî olan, insanın Rabbi’ne karşı duyduğu sonsuz meyil ve iştiyaktır. Senih-i Mevlevi’nin bu mısraları, bu derin meyil ve iştiyakın en can alıcı tasvirlerinden birini sunmaktadır. “Zâr zâr et kâ’ilim âzâra Allâh aşkına,” mısraı, âşığın maruz kaldığı her eziyetin, aslında kendisini Maşuk’a yakınlaştıran bir lütuf olduğuna dair sarsılmaz bir inancın ve teslimiyetin ifadesidir.
​Tarihî bağlamda, bu anlayışın kökleri, Hallâc-ı Mansûr’un “Ene’l-Hakk” (Ben Hakk’ım) haykırışına ve derisinden kan akarken dahi nefsinden değil, Hakk’tan bahsetmesine kadar uzanır. O, bu sözle enaniyetinden sıyrılıp ilahi aşka gark olduğunu ilan etmiş, bu teslimiyetin bedelini hayatıyla ödemiştir. Bu beyitteki ifade, benzer bir teslimiyetin edebi bir tasviridir. Âşık, canına ve kalbine gelecek her türlü cefaya razı olmaktadır; zira biliyor ki bu cefa, aslında Maşuk’tan gelen bir ihsandır.
​Edebiyat tarihimizde bu tema, Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnun mesnevisinde en geniş muhtevasını bulur. Mecnun, Leylâ’nın aşkı ile öyle bir hale gelir ki, çöllerde gezerken gördüğü tüm hayvanları dahi Leylâ’nın suretinde görür. Onun bu durumu, sadece dünyevi bir aşktan ziyade, tasavvufi bir aşkın sembolü haline gelir. O, Leylâ’nın aşkıyla yokluğa ermiş, böylece gerçek varlık olan Hakk’a yaklaşmıştır.
​Bu beyit, bir ibret vesilesidir. Bize şunu fısıldar: Kalbinizin kapısını açtığınız yegâne sevgi, en yüce ve en nihai olan olmalıdır. Zira fani olan sevgiler, bir gün son bulacak, sizi terk edecektir. Ancak ilahi aşk, sonsuz ve bakidir. Bu makamda âşık, Maşuk’un bahçesindeki bir gülü değil, gülü sevenin aşkını ister. Bu aşk, dikenlere dahi razı olmaktır; çünkü bilir ki dikenler de o gülün parçasıdır. Gözyaşları, feryatlar ve eziyetler, kalbin pasını silen birer arınma vesilesidir. Makalenin ana fikri, derûnî âlemin temizliği için zahiri zorluklara göğüs germe faziletidir.
​Özet: Bu beyit, ilahi aşka ulaşmanın zahiri eziyetlere rıza göstermekten geçtiğini tasvir etmektedir. Aşık, Maşuk’un (Allah’ın) yolunda çekilen her türlü sıkıntıya razı olup, kalbinde O’ndan başkasına yer vermeyeceğini beyan eder. Bu teslimiyet ve tevhîdî bakış açısı, insanın nefsinden arınarak gerçek varlık ve beka olan ilahi hakikate ulaşmasının bir yoludur.

​2. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’ye Ait Beyit Üzerine Makale
​İktibas:
​Sun sağarı bana mestâne desinler
Uslanmadı gitdi kor o divâne desinler
​Ey saki! Bana aşk kadehini sun, varsın sarhoş desinler.
Görün, o deli uslanmadı gitti desinler.

​İzah ve Açıklama:
​Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’nin bu mısraları, yine tasavvufi bir derinlik ihtiva etmektedir. Burada geçen “sâkî”, ilahi aşk şarabını sunan bir mürşid-i kâmile yahut doğrudan Cenab-ı Hakk’a işaret eder. “Sarhoş” ve “divâne” (deli) kelimeleri ise, zahiri mananın aksine, ilahi aşkla kendinden geçmiş, dünya ve nefsani arzuların ötesine geçmiş kimseleri tasvir etmektedir. Âşık, halkın kendisine ne diyeceğinin kaygısını taşımaz; çünkü onun için önemli olan tek şey, ilahi aşkın coşkusuyla Hakk’a ulaşmaktır. “Uslanmadı gitti” ifadesi, dünya hayatına, makam ve mevkiiye, kuru akla ve mantığa boyun eğmediğini, ilahi aşk yolunda yürümeye devam ettiğini dile getirmektedir.
​Hikmetli, Edebi, Tarihi, İbretli ve Düşündürücü Makale
​Akıl Hapsinden Aşkın Deliliğine: Bir Divânenin Özgürlüğü
​Tasavvuf düşüncesi, kuru akla ve mantığa karşı daima aşkı ve kalbi öne çıkarmıştır. Şeyhülislâm Yahyâ’nın bu beyiti, bu düşüncenin en güzel tasvirlerinden birini sunar. Şair, dünya aklının ve toplumun koyduğu normların dışına çıkıp ilahi aşkın sarhoşluğuna talip olmaktadır. O, bu yolda yürürken kendisine “deli” yahut “uslanmaz” denilmesini umursamaz; zira onun gözünde bu sıfatlar, birer övgüden ibarettir. Divâne olmak, dünya kaygılarından, kuru akılcılıktan ve nefsanî hesaplardan kurtulmak, ilahi aşkın coşkusuyla hayata bambaşka bir açıdan bakmaktır.
​Edebiyatımızda divanelik teması, tasavvufi hikmetin bir yansımasıdır. Leylâ’nın aşkıyla divâneye dönen Mecnûn’un durumu, bu deliliğin en edebi misalidir. Mecnûn, aklın kurallarına göre yaşayan insanlardan uzaklaşır, çölde kendi hayatını inşa eder ve bu haliyle hem kendi özgürlüğünü ilan eder hem de hakikate daha da yaklaşır. Bu hikayede, akıl hapsinden kurtulup aşkın deliliğine sığınmanın ne kadar kutlu bir yol olduğu vurgulanır.
​Tarihî açıdan, bu divanelik, sadece şairlerin değil, aynı zamanda sûfîlerin de hayatında karşımıza çıkar. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Şems-i Tebrîzî ile tanıştıktan sonra dünya hayatındaki yerini, itibarını terk etmiş, aşkın sema’ına ve coşkusuna kapılmıştır. Onun bu dönüşümü, birçok kişiye garip ve akıl dışı gelmiş, hatta “uslanmadı gitti” dedirtmiştir. Lakin onun bu hali, İslam ve tasavvuf tarihinde yeni bir yolun, bir meşrebin açılmasına vesile olmuştur.
​İbretlik yönüyle bu beyit, bizi düşünmeye sevk eder: Hayatın gerçek manasını, sadece toplumun beklentilerini karşılayarak ve kuru akılla mı bulabiliriz? Yoksa kalbimizin sesini dinleyerek, aşkın coşkusuyla mı yaşamalıyız? Bu beyit, bize cesaret aşılar. Dış dünyanın gürültüsünden uzaklaşıp, içimizdeki sesin peşinden gitmenin, ilahi aşka giden yolda en önemli adımlardan biri olduğunu gösterir. Bu makalenin ana fikri, dünyanın kuru gerçeklerinden kurtulup aşkın deliliğine sığınarak hakikate ulaşma yoludur.
​Özet: Beyit, ilahi aşka kendini adamış bir âşığın, toplumun “deli” ve “uslanmaz” gibi yaftalamalarını umursamadığını, aksine bu halleri bir şeref olarak kabul ettiğini anlatır. Bu durum, kuru akıl ve dünyevi hesapların ötesine geçerek, sadece kalbinin sesini ve aşkın coşkusunu takip etmenin ilahi hakikate ulaşmada ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar.

​3. Nesimî’ye Ait Beyit Üzerine Makale
​İktibas:
​Fânî cihâna bakma geçer ömrü sevme kim
Ömrün zevâli var u cihânın bekâsı yok
​Fani dünyaya bakma, geçip gidecek olan ömrü sevme.
Çünkü ömrün zevali var ve bu dünyanın bekası yok.

​İzah ve Açıklama:
​Nesimî’nin bu beyiti, tasavvufun ve hikmet düşüncesinin temel taşlarından birini, yani dünya hayatının fani oluşu (geçiciliği) gerçeğini işlemektedir. “Fânî cihân” (geçici dünya) ve “bekâsı yok” (kalıcılığı yok) ifadeleriyle, dünya malına, makamına ve zevklerine bağlanmanın yersizliğini vurgulamaktadır. Aynı şekilde, “ömrü sevme” ifadesi, kişinin kendi enaniyetine ve bu enaniyetin sebep olduğu dünyevi arzulara kapılmamasını, asıl hayatın ötesinde olduğunu anlatır. Bu beyit, insanı dünyaya aşırı bağlanmaktan ve bu fani hayattan beklentiler beslemekten men ederek, asıl olan ahiret hayatına yönelmeye çağırır.
​Hikmetli, Edebi, Tarihi, İbretli ve Düşündürücü Makale
​Bekâya Giden Yolculuk: Bir Fani Aynanın Önünde Durmak
​İslam düşüncesi ve tasavvufi hikmet, insanı daima fani olanın değil, baki olanın peşinden gitmeye teşvik etmiştir. Nesimî’nin bu beyiti, bu yolda atılması gereken ilk adımın, dünya hayatının bir yanılma, bir yansıma olduğunu fark etmek olduğunu anlatır. Dünya, bir ayna gibidir; her şey gelip geçicidir. Güzellikler, makamlar, servetler ve hatta en sevdiklerimiz dahi bir gün bu aynadan silinip gidecektir. “Ömrün zevâli var u cihânın bekâsı yok” mısraı, bu acı ama hakikatli gerçeği tüm çıplaklığıyla yüzümüze vurur.
​Tarihî açıdan, bu fani dünya görüşü, birçok medeniyetin ve düşünce akımının da temelini oluşturmuştur. İnsanlık tarihi boyunca, kudretli padişahlar, zengin krallar, büyük komutanlar gelmiş ve gitmiştir. Onların sarayları, zaferleri ve servetleri, bugün sadece kitap sayfalarında birer hikayeden ibarettir. Bu durum, dünya hayatının geçiciliğinin en somut isbatıdır. Nesimî’nin bu beyiti, bu tarihi tekrarın bir özetidir; bize, ne kadar güçlü olursak olalım, bu hayatta bir misafir olduğumuzu hatırlatır.
​Edebiyatımızda, bu tema sayısız mısrada işlenmiştir. Baki’nin “Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” mısraı da aynı hakikati farklı bir edebi tasvirle dile getirir. Fani dünyada kalıcı olan tek şey, geride bırakılan güzel bir sestir; bu, ya güzel bir amel, ya da ilahi aşk yolunda çekilen bir feryattır.
​İbretlik yönüyle, bu beyit bizlere, dünyevi şeylere olan bağlılığımızın aslında bizi bir yanılmaya sürüklediğini gösterir. Bu yanılma, bizi gerçek hayatın gayesinden uzaklaştırır. İnsan, nefsanî arzuların ve dünyevi zevklerin peşinden koştukça, aslında kendi özünden, kendi ruhundan uzaklaşır. Bu makalenin ana fikri, fani olanın değerini bilmek, ancak asıl kıymetin baki olana ait olduğunu idrak etmektir. Zira dünya bir köprüdür, üzerinden geçilir ama üzerinde ev kurulmaz.
​Özet: Bu beyit, dünyanın ve üzerindeki her şeyin fani (geçici) olduğunu vurgular. İnsanları, ömrün zevalinin ve dünyanın bekasının olmamasından dolayı, dünyevi zevklere ve mallara aşırı bağlanmaktan kaçınmaya çağırır. Asıl hayatın ve bekâ’nın ancak ahirette olduğu, bu sebeple manevi hayata yönelmek gerektiği anlatılır.

​4. Lâedri’ye Ait Beyit Üzerine Makale
​İktibas:
​Hevâya düşdün ey dil meclis-i takvâya gelmezsin
Gözün aç gâfil olma bir dahi dünyaya gelmezsin
​Ey gönül! Hevanın, arzu ve isteklerinin peşine düştün, artık takva meclislerine, sohbet meclislerine gelmez oldun.
Gözünü dört aç, gafil olma! Bu dünyadan göçtükten sonra bir daha dönemeyeceğini sakın unutma!

​İzah ve Açıklama:
​Lâedri’ye (şairi bilinmeyen) ait bu beyit, bir nasihat niteliği taşır. Şair, insanın nefsanî arzularına (“hevâ”) kapılarak takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) meclislerinden uzaklaşmasını eleştirir. İnsan, fani olan dünyaya, nefsinin isteklerine öylesine kapılır ki, aslında asıl amacı olan Hakk’a ibadet etmekten ve hakikat arayışından vazgeçer. “Gözün aç gâfil olma” uyarısı, insanın bu gafletten uyanmasını, uykudaymış gibi yaşadığı bu dünyadan ahiret için bir hazırlık yapması gerektiğini vurgular. “Bir dahi dünyaya gelmezsin” ifadesi, bu hayatın tek bir şans olduğunu, kıymetinin bilinmesi gerektiğini hatırlatan ibretlik bir ikazdır.
​Hikmetli, Edebi, Tarihi, İbretli ve Düşündürücü Makale
​Gaflet Uykusu ve Hayatın Kıymeti: Bir Misafirin Uyanışı
​İnsanın en büyük imtihanı, nefsine ve dünyevi arzulara (heva) karşı verdiği mücadeledir. Lâedri’nin bu beyiti, bu mücadelenin en kritik anına, yani insanın gaflete düştüğü ana işaret eder. Gaflet, insanın hayatı bir oyun ve eğlence olarak görmesi, ahiret hayatını ve varoluşunun gayesini unutması halidir. Beyit, bu gaflet uykusundan uyanmamız için bizi şiddetli bir şekilde uyarır.
​Tarihî ve edebi açıdan, bu uyarının sayısız misalini bulmak mümkündür. İnsan, Firavun gibi kudretli bir hükümdar da olsa, Kârûn gibi zengin bir tüccar da olsa, ömrünün ve bu fani dünyanın bir sonu olduğunu unutmuştur. Bu unutkanlık, onların helakına ve tarihin sayfalarında birer ibret dersi olarak yer almalarına sebep olmuştur. Lâedri’nin beyiti, bu gibi örneklerden ilham alarak, “bir daha dünyaya gelmezsin” gerçeğini göz önüne sermemizi sağlar.
​Bu makalenin asıl hikmeti, hayatın bir kerelik bir imtihan olduğu gerçeğidir. İnsan, nefsini terbiye etmedikçe, bu imtihanı başarıyla geçemez. Takva meclislerinden, yani hak ve hakikatin konuşulduğu, ilmin ve hikmetin paylaşıldığı ortamlardan uzak durması, kişinin manevi hayatının fakirleşmesine sebep olur. Bu beyit, bizi, hayatımızı sadece nefsinin isteklerini tatmin etmekle geçiren birer misafir değil, bu dünyanın bir imtihan alanı olduğunu idrak eden birer yolcu olmaya çağırır.
​Gafletten uyanmak, sadece dünyadan el etek çekmek değil, aksine hayatın her anını bir ibadet bilinciyle yaşamaktır. Her nefes alıp verişimizde, her attığımız adımda, bu fani hayatın bir gün sona ereceğini hatırlamak ve bu doğrultuda hareket etmek gerekir. Bu makalenin ana fikri, hayatın kıymetini bilmek, gafletten uyanmak ve manevi hayatımızı zenginleştirmek için çaba göstermektir.
​Özet: Beyit, insanın nefsanî arzularının peşinden gitmesinin, onu manevi hayatından ve hakikat meclislerinden uzaklaştırdığını anlatır. İnsanları bu gafletten uyanmaya, dünyanın fani olduğunu ve bu hayata bir daha dönülmeyeceğini hatırlamaya davet eder. Bu, hayatın kıymetini bilmek ve asıl gayeye odaklanmak için bir ikazdır.

​5. Nev’izâde Atâyî’ye Ait Beyit Üzerine Makale
​İktibas:
​Kaçıp gamdan diyâr-ı aşk ser-gerdânıyız cânâ
Anınçün her gece bir tekyenin mihmânıyız cânâ
​Ey benim canım! Gamdan kaçıyoruz. Aşk diyarında başımız dönmüş, perişan bir vaziyetteyiz.
Ey benim canım! Ondan dolayı her gece bir tekkeye misafir oluyoruz.

​İzah ve Açıklama:
​Nev’izâde Atâyî’nin bu beyiti, dünyevi sıkıntı ve kederlerden kurtulmanın yolunun ilahi aşkta olduğunu ifade eder. “Gam” kelimesi, dünya hayatının sebep olduğu maddi ve manevi sıkıntıları, “diyâr-ı aşk” ise, ilahi aşkın hüküm sürdüğü manevi alemi temsil eder. Âşık, bu gam diyarından kaçarak aşk diyarına sığınır. “Ser-gerdân” (başı dönmüş, şaşkın) ifadesi, bu aşkın sarhoş edici ve şaşırtıcı tesirini gösterir. “Tekye” ve “mihmân” (misafir) kelimeleri ise, âşığın bu manevi yolculukta bir mürşidin rehberliğine, bir tarikatın usûl ve erkânına sığındığını tasvir eder. Bu durum, ilahi aşka ulaşmanın tek başına değil, bir mürşidin nezaretinde, manevi bir topluluk içinde daha kolay ve doğru olduğunu gösterir.
​Hikmetli, Edebi, Tarihi, İbretli ve Düşündürücü Makale
​Gamdan Aşk’a Sığınmak: Bir Yolcunun Tekke Misafirliği
​İnsan hayatı, daima gam ve kederle doludur. İnsan, bu gamdan kaçmak için bazen yanlış yollara sapar, fani zevklerde avunur. Ancak Nev’izâde Atâyî, bu beyitinde, gamdan kurtulmanın yegâne yolunun ilahi aşk olduğunu beyan eder. Bu aşk, insanın ruhunu huzura kavuşturan, kalbine sekinet veren bir limandır. Gamdan kaçıp bu aşk diyarına sığınmak, aslında insanın kendi özüne, ruhunun derinliklerine dönmesidir.
​Edebiyatımızda, bu sığınma teması, sûfî şairler tarafından sıklıkla işlenmiştir. Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” feryadı, dünya gamlarından ve sıkıntılarından kaçıp sadece Maşuk’a sığınma arzusunun en saf ifadesidir. Bu sığınma, insana hem dünya gamını unutturur, hem de onu manevi bir yükselişe hazırlar.
​Tarihî açıdan, tekkeler, dervişler ve mürşidler, bu aşk yolunun yolcuları için birer rehber ve barınak olmuştur. Tekkeler, sadece birer ibadethane değil, aynı zamanda manevi ilmin ve terbiyenin verildiği, insanın nefsini terbiye ederek ilahi aşka hazırlandığı mekânlardır. Bu mekânlar, gamlı ve kayıp ruhların, hakikati bulduğu sığınaklardır.
​İbretlik yönüyle bu beyit, bizlere, hayatımızda karşılaştığımız sıkıntıların ve kederlerin, aslında bizi daha yüce bir amaca yöneltmesi gerektiğini hatırlatır. Bu zorluklar, birer engel değil, bizi ilahi aşka giden yolda kamçılayan birer sebep olabilir. Gamdan kaçarken fani zevklere sığınmak yerine, kalbimizi ilahi aşka açarsak, gerçek huzuru bulabiliriz. Beyit, insanın bu manevi yolculukta yalnız olmadığını, bir rehbere ve manevi bir topluluğa (tekkeye) sığınmanın önemini vurgular. Bu makalenin ana fikri, dünyanın gam ve kederinden kaçıp ilahi aşkın huzuruna sığınmanın, manevi bir topluluk içinde gerçekleşebileceğidir.
​Özet: Beyit, dünyevi gam ve sıkıntılardan kaçmanın yolunun ilahi aşkta olduğunu anlatır. Âşık, gamdan kaçıp aşk diyarına sığınarak perişan bir hale gelse de, bu hali bir şeref olarak görür. Her gece bir tekkeye misafir olması, bu manevi yolculukta bir rehber ve manevi bir topluluğun (cemaatin) önemine işaret eder.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
24/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2025