BERCESTE VE İZAHI – 114

BERCESTE VE İZAHI – 114

​Makam ve Meziyetin Perdesi: Günah ve Sevap İhtiva Eyleyen İnsan

​İktibas:
​Cihânda devlet eder aybın âdemin mestûr
​Günâh ederse de farzâ sevâbdır derler
​Râşid

​İzah ve Açıklama
​Bu beyitte Râşid, makam ve mevki sahibi olan bir kişinin toplumdaki yerini ve bu konumun getirdiği zahiri itibarını tasvir ediyor. Cihan, yani bu dünya hayatında, bir adamın aybı yani kusurları ve eksiklikleri makamı ve devleti sayesinde örtülür. Devlet sahibi olmak, yalnızca maddi zenginliği veya siyasi gücü ifade etmez; aynı zamanda toplum içinde saygı duyulan, sözü dinlenen bir mevkii işgal etmeyi de ihtiva eder.
​Beytin ikinci mısraı bu durumu daha da derinleştiriyor: “Günâh ederse de farzâ sevâbdır derler.” Yani, öyle bir mevki sahibidir ki, faraza bir günah işlese bile, insanlar onun bu fiilini makamına hürmeten veya onun sözünden çekindikleri için sevap olarak değerlendirirler. Bu beyit, insan fıtratının ve toplumun aykırı bir cihetini ortaya koyuyor. İnsanlar, kuvvetli ve makam sahibi olanın fiillerini tenkit etmekten çekinir, hatta günahlarını bile meşru gösterme eğiliminde olurlar. Bu durum, adaletin değil, zahiri gücün hükmettiği bir sosyal yapının hazin bir tasviridir. Bu, aynı zamanda enaniyetin nasıl bir perde çekebileceğini, kişinin hatalarını başkalarına dahi doğru gösterme gücünü nasıl ele geçirebileceğini gösterir.

​Hikmet ve Düşündürücü Bağlantısı
​Bu mısralar, sadece tarihi bir tasvir değil, cihan şümul bir hakikatin ifadesidir. Mevki ve kuvvetin, insanlık üzerindeki aykırı tesirine bir nazar çeker. İnsanlar, hakikatin faziletini değil, kuvvetin heybetini nazara alır ve ona göre hareket ederler. Bu beyit, bizi asıl meziyetin ve makamın insanın kalbini ve ahlakını süsleyen faziletler olduğunu düşünmeye sevk eder. Zahiri makamlar fani ve geçicidir. Oysa faziletin makamı bâki ve cihan şümuldür.

​Rahatın Zıttı: Huzura Ulaşmak
​İktibas:
​Terk-i râhat eyle râhât andadır
​Keçecizâde İzzet Molla

​İzah ve Açıklama
​Keçecizâde İzzet Molla’nın bu tek mısralık beyiti, derin bir hikmet ve düşünceyi ihtiva eder. “Terk-i râhat eyle râhât andadır” mısrası, rahatını terk et ki, gerçek rahatı bulasın demektir. Bu mısraın zahiri manası, tembellik ve uyuşukluğu bırakıp çalışmak ve gayret etmekle huzura erişileceğidir. Ancak bu beyit, sadece dünya işleri için değil, hayatın bütün halleri için geçerli cihan şümul bir düsturdur.
​Buna göre, rahatlık ve konfor arayışı, kişiyi gelişimden, ilerlemeden ve hakiki faziletlerden alıkoyar. Bir insan, sürekli kolay ve zahmetsiz olanı aradığında, enaniyetine yenik düşer ve bu durum onu hem maddi hem de manevi olarak tembelleştirir. Hakiki huzur, zorluklara göğüs germekten, zahmet çekmekten ve nefsinin arzularını dizginlemekten neşet eder. Bir nevi, bu beyit insanın kendi nefsine karşı bir mücadele vermesini ve bu mücadelenin sonunda kazandığı huzurun, hiçbir zahiri rahatlığın yerine geçemeyeceğini tasvir eder.
​Hikmet ve Düşündürücü Bağlantısı
​Bu beyit, modern hayatın konfor düşkünlüğüyle zıt bir duruş sergiler. Terk-i rahat, sadece bir zahmetten kaçınmak değil, aynı zamanda ruhun tekamülü ve nefs terbiyesi için gerekli bir adımı atabilmektir. Bu mısra, bize hayatın asıl gayesinin sadece rahat ve konfor peşinde koşmak olmadığını, bilakis, gayret ve mücadelenin içindeki fazilet ve huzuru keşfetmek olduğunu hatırlatır. Bu mısradan hareketle denilebilir ki, bir insan, dünya hayatındaki imtihan ve meşakkatleri terk ettiğinde, ahiret hayatında da gerçek huzuru ve rahatlığı bulamayacaktır.

​Zehrin Panzehiri: Fazilet ve Merhamet
​İktibas:
​Semm-i âzâra edip şehd-i nevâzişle ivaz
​Hüner oldur sana zehr olana sen tiryâk ol
​Sâbit

​İzah ve Açıklama
​Sâbit’in bu beyiti, karşılıklı ilişkilerde fazilet ve merhametin önemini tasvir eder. “Semm-i âzâra edip şehd-i nevâzişle ivaz”, yani incitmeye, zehirlemeye karşı, tatlılıkla ve okşamayla karşılık ver demektir. Burada “semm-i âzâr” incitici, yaralayıcı söz ve davranışları, “şehd-i nevâziş” ise tatlı, şefkatli ve hoşgörülü muameleyi temsil eder. Beyit, birinin sana zehirli bir söz veya davranışla geldiğinde, senin ona bal gibi tatlı bir muameleyle cevap vermeni öğütler. Bu, olumsuzluğa pozitiflikle karşılık vermenin faziletidir.
​İkinci mısra, bu fazileti daha da vurgular: “Hüner oldur sana zehr olana sen tiryâk ol.” Gerçek hüner, gerçek fazilet ve meziyet, sana zehir olan kişiye senin panzehir olmandır. Bu mısra, bir reaksiyon vermenin ötesinde, olumsuzluğu dönüştürme, iyiliği ve fazileti yayma hikmetini ihtiva eder. Kötülüğe iyilikle, zehire panzehirle karşılık vermek, enaniyetini yenen ve fazilet sahibi olan birinin yapısıdır.
​Hikmet ve Düşündürücü Bağlantısı
​Bu beyit, İslâm ahlakının temel düsturlarından biri olan sabır ve bağışlamanın edebi bir tasviridir. Kötülüğe kötülükle cevap vermek kolaydır ve nefsin arzusudur. Ancak kötülüğe iyilikle cevap vermek, yüce bir ahlakın ve derûnî bir kuvvetin isbatıdır. Sâbit, bu beyitte, sadece şahsî ilişkiler için değil, cihan şümul bir ahlaki prensibi ortaya koyar. Zehirin panzehiri olmak, aykırılıkları ve zıtlıkları uyuma dönüştürme faziletine erişmektir.
​Aşkın Yolu: Gözyaşı ve Mücadele
​İktibas:
​Âgâhî karıştır kanı yaş ile
​Hak bulunmaz hayâl ile düş ile
​Eremem menzile bu gidiş ile
​Hemen aşk atına binip sürmeli
​Âgâhî

​İzah ve Açıklama
​Âgâhî’nin bu gazelinden alınan beyitler, hakikate ulaşma yolunu ve bu yolun meşakkatini tasvir eder. “Âgâhî karıştır kanı yaş ile” mısrası, bu yolda çekilen zahmet ve acıyı anlatır. Gözyaşı o kadar çoktur ki, adeta kanla karışmıştır. Bu, bir dervişin, bir âşıkın derûnî ızdırabını tasvir eder. “Hak bulunmaz hayâl ile düş ile” mısrası ise, hakikatin kuru kuruya düşünmekle, hayal etmekle veya düşler kurmakla elde edilemeyeceğini açıkça ortaya koyar. Hakikat, ancak zahmet ve mücadele ile bulunur. Bu, kuru bilgi ve teorik düşüncenin bir faydası olmadığını, asıl olanın fiili gayret olduğunu vurgular.
​”Eremem menzile bu gidiş ile” mısrası, kişinin mevcut durumuyla, yani sadece hayallerle, kuru ilimle veya pasif bir duruşla hedefe ulaşamayacağını ifade eder. Bu bir nevi öz-tenkit ve öz-farkındalık beyanıdır. Son mısra ise bu çıkmaza bir çözüm sunar: “Hemen aşk atına binip sürmeli.” Hakikate, menzile ulaşmanın tek yolu, akıl ve hayalin sınırlarını aşan, kuvvetli ve iradeli bir duygu olan sevgidir. Aşk, insanı o hedefe doğru hızla taşıyan, bütün engelleri aşmasını sağlayan kuvvetli bir at gibidir.
​Hikmet ve Düşündürücü Bağlantısı
​Bu beyitler, hikmetin sınırlarını zorlar. Âgâhî, sadece akıl ve mantıkla hakikate ulaşılamayacağını, bu yolda ancak derûnî bir aşkın rehberlik edebileceğini tasvir eder. Bu, kuru ilmin ve zahiri bilginin ötesine geçerek kalbî bir yönelişin önemini vurgular. Hakikate ulaşmak için çekilen ızdırap, gözyaşı ve kan dökme metaforları, bu yolun kolay olmadığını ve büyük bir adanmışlık gerektirdiğini gösterir. Bu beyitler, modern insanın arayışları için de bir ışık tutar. Sadece bilgi edinerek veya yüzeysel düşünerek manevî bir tekamüle erişilemeyeceğini, bunun için bir meşakkat ve aşk yolculuğuna çıkılması gerektiğini anlatır.
​Makalenin Özeti
​Bu makalede, farklı beyitler üzerinden hayatın ve insan olmanın çeşitli veçheleri ele alınmıştır. İlk beyitte, Râşid’in tasviriyle, zahiri makam ve mevkinin insan kusurlarını nasıl örttüğü ve bu durumun sosyal bir yanıltıcı olduğunu ortaya koyan bir tenkit yapılmıştır. İkinci beyitte, Keçecizâde İzzet Molla’nın hikmetiyle, gerçek rahatın ve huzurun, rahatlığı terk etmek ve gayret etmekle bulunacağı fikri işlenmiştir. Üçüncü beyitte, Sâbit’in fazilet dersiyle, kötülüğe karşı iyilikle, zehire karşı panzehirle mukabele etmenin yüce bir meziyet olduğu açıklanmıştır. Son olarak, Âgâhî’nin beyitleri, hakikate ulaşmanın sadece akıl ve hayalle mümkün olmadığını, bu yolda en büyük kılavuzun ve kuvvetin aşk olduğunu isbat etmiştir. Her bir beyit, kendi özel konusu içinde derin bir hikmet barındırmakla birlikte, hepsi birbiriyle bütünleşerek insanın manevî ve ahlaki tekamülü için birer rehber niteliğindedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
24/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 25th, 2025