BERCESTE VE İZAHI – 112
BERCESTE VE İZAHI – 112
1: Nâbî’nin “Usandık” Redifli Gazelinden Bir Mısra
İktibas ve İzahı
Aslı:
Ber devlet içün çerhe temennâdan usanduk
Ber vasl içün ağyâre müdârâdan usanduk
Günümüz Türkçesiyle İzahı:
“Bir makam ve hayat bahtiyarlığı için feleğe yalvarmaktan usandık. Bir kavuşma için başkalarına yalandan yüz verip müdara etmekten usandık.”
Bu mısralar, meşhur hikemî düşünce şairi Nâbî’ye aittir. Nâbî, yaşadığı devrin sosyal ve ahlaki yapısına derin bir nazar ile bakmış, hayatın zahiri ve derûnî bağlantılarını sorgulamıştır. Şairin bu beyitte dile getirdiği usanmışlık, şahsî bir hissiyattan öte, dönemin ahlaki çözülüşüne karşı gösterilen cihan şümul bir tepkidir.
Bir Makale: Toplumsal Tenkit ve Fazilet Düşüncesi
Nâbî’nin bu berceste beyti, divan edebiyatındaki hikmet düşüncesinin en güçlü ön plan dışavurumlarından biridir. Şair, bir dize yerine iki mısra ile öylesine geniş bir muhtevayı ihtiva eder ki, okuyan her ferd, o dönemin toplumsal hastalıklarının tasvirine şahit olur. Nâbî, hayatın çarkında bir mevki elde etmek veya bir arzularına kavuşmak için insanların dalkavukluk, riya ve müdara gibi kötü faziletlere ne kadar düştüğünü bir tenkit nazarıyla ele alır. O, bu eylemlerin insan ruhunu nasıl yorduğunu ve enaniyetini nasıl zedelediğini cevap olarak sunar.
İnsanlık hayatı boyunca her devirde, maddî kazançlar uğruna, bir başkasına yalan yanlış inançlar sergileyerek yahut riyakâr bir tebessümle yanaşarak makam ve mevki elde etme çabası olmuştur. Nâbî’nin tenkidi, bu durumun sadece bir yanılma değil, aynı zamanda insanın aslî yapısı ve faziletlerinden kopuşunun isbatı olarak önümüze serilir. Şairin bu mısraları, tabiatı itibarıyla bir devr-i daim olan hayatta, asıl bahtiyarlığın, başka insanların lütfuna muhtaç olmadan, kendi iradesi ve faziletiyle yaşamak olduğunu hatırlatır. O, feleğe temennadan usanmıştır; çünkü en yüce makamların dahi, Allah’ın takdiri dışında bir müdara ile elde edilemeyeceğinin şuurundadır. Aynı şekilde bir vuslat için başkalarına müdara etmekten usanmıştır; zira saf ve hakiki bir kavuşma ancak saf kalplerin nasibidir. Bu mısralar, maddiyat ve makam hırsı sebebiyle zedelenen ruhlara bir tenkit ve aynı zamanda bir hikmet dersidir.
2.: Çelebizâde Âsım’ın Aklı ve Güzelliği Ele Alan Beyti
İktibas ve İzahı
Aslı:
Hüsn olur nâkıs bulunca âdemin aklı tamâm
Çerh eder mi kimsenin âlemde her yanın tamâm
Günümüz Türkçesiyle İzahı:
“İnsanın aklı kâmil bir hâle gelince, zahiri güzelliği eksilir. Felek, dünyanın her yanını bir insan için mükemmel kılar mı?”
Çelebizâde Âsım Efendi’nin bu beyti, güzellik ile aklın zıt ve aykırı bir bağlantısı olduğunu dile getirir. Beyit, sadece insanı değil, cihanı da bu açıdan ele alır.
Bir Makale: Hikmet ve Güzellik Arasındaki Zıtlık
İnsanın yapısı, zahiri bir görüntüden ve derûnî bir muhtevadan ibarettir. Çelebizâde Âsım Efendi, bu mısralar ile zahiri güzelliğin geçiciliğini ve akıl ile hikmetin ise daimi olan hayat bağlantısını tasvir eder. Beyit, bir başka gerçeği daha gözler önüne serer: “Çerh eder mi kimsenin âlemde her yanın tamâm.” Bu mısra, tabiatın ve feleğin, insan için her şeyi mükemmel kılmadığının bir isbatı gibidir. Hayat, eksiklikler ve faziletlerden müteşekkil bir bütündür ve asıl olgunluk, bu eksiklikleri kabul edebilmekten geçer.
Makul ve hikmet sahibi bir insan, bilmenin ve tecrübenin getirdiği olgunlukla zahiri güzelliğin bir yanılma olduğunu anlar. Çünkü gerçek güzellik, ruhun ve aklın kemalindedir. Çelebizâde’nin bu beyti, bir yandan gençliğin verdiği coşku ve güzelliğin akıl ile nasıl zıt ve aykırı düştüğünü tasvir ederken, bir yandan da cihan şümul bir hakikati dillendirir: Dünyada her şeyin tam ve kâmil olması mümkün değildir. Enaniyetin bir tezahürü olan her şeyi mükemmel isteme arzusu, bu beytin verdiği hikmetli cevap karşısında anlamsız kalır. Bu durum, insanı maddî ve zahiri güzellikler yerine, aklın ve ruhun derûnî muhtevasına yönelmeye sevk eder. Bu makam, insanı kemal mertebesine taşıyan bir fazilettir.
3.: Bahtî (I. Ahmed)’nin Zikir Hakkındaki Beyti
İktibas ve İzahı
Aslı:
Zikr eyle Hakk’ı her nefes
Allâh bes bâkî heves
Bes gayrıdan ümmîdi kes
Tekrâr-ı zikrullâh ile
Günümüz Türkçesiyle İzahı:
“Her nefeste Hakk’ı zikret. Allah yeter, geri kalanı boştur. Allah’ın zikrini tekrar ederek başkalarından ümidini kes.”
Bu beytin sahibi olan Bahtî, Osmanlı padişahı I. Ahmed’dir. Bir mısra yerine dört mısra ile kaleme aldığı bu şiir parçası, bir nasihatnâme muhtevası taşır. Şair, insanı Rabbine yönelmeye ve O’ndan başka her şeyden ümidini kesmeye davet eder.
Bir Makale: Zikrullah ve Derûnî Huzur
Bahtî mahlasıyla şiirler yazan I. Ahmed’in bu derin ve hikmetli mısraları, insanın derûnî hayatına bir nazar ve bakışın ön plan dışavurumudur. Şair, insanın tabiatının gereği olan dünyaya ve maddeye yönelik heveslerinin birer yanlış inanç olduğunu ve bu heveslerin ancak Allah’ı zikrederek terk edilebileceğini ifade eder. Zikrullah, ene ve enaniyetin zincirlerini kırıp, kalbi mâsivâdan arındıran bir anahtardır.
Bu mısralar, modern hayatın karmaşasında kaybolan insan ruhuna bir yol bağlantısı sunar. İnsan, hayatın getirdiği hırs ve endişelerle yorulmuş, kendi varlığının ve tabiatının hakikatini unutmuştur. I. Ahmed’in şiiri, bu yanılmaya düşmüş ruhlara “Allah bes, bâkî heves” diyerek bir cevap verir. Bu ifade, derûnî bir huzur ve faziletin isbatı niteliğindedir. Başkalarından medet ummak, dünyaya bel bağlamak, insanı yoran ve nihayetinde bir hüsrana sürükleyen bir davranıştır. Şairin nasihati, bu kısır döngüden kurtulmanın yolunun, kalbi Allah’ın zikri ile mamur etmek olduğunu gösterir. Zikrin tekrarı, sadece dilin değil, kalbin de Allah’la sürekli bir bağlantı içinde olmasını sağlar. Bu sayede insan, başka şeylerden ümidini keserek, tek ve cihan şümul olan hakikate yönelir ve derûnî bir saadet ve huzur bulur.
4.: Fitnat Hanım’ın Tevekkül Beyti
İktibas ve İzahı
Aslı:
Tevekkül bâdbânın kıl güşâde fülk-i ihlâsa
Eser bahr-i emelde bir müsâ’id rüzgâr elbet
Günümüz Türkçesiyle İzahı:
“İhlas gemisine tevekkül yelkenini aç. Ümit denizinde elbet uygun bir rüzgâr eser.”
Bu beyit, Osmanlı şairlerinden Fitnat Hanım’a aittir. Kadın şairlerin en önemlilerinden biri olan Fitnat Hanım, bu beytinde tevekkül ve ihlas düşüncesini alegorik bir tasvir ile anlatmıştır.
Bir Makale: İhlas ve Tevekkülün Hikmeti
Fitnat Hanım’ın bu mısraları, bir düşünce ve hikmet şaheseridir. Şair, insan hayatını bir gemi yolculuğuna benzetir. Bu gemi “ihlâs fülkü”, yani samimiyet gemisidir. Bu gemiyi seyir ettiren yelken ise “tevekkül bâdbânı”, yani Allah’a tam bir teslimiyet ve güven yelkenidir. Bu alegorik tasvir, insan hayatının derûnî muhtevasını ihtiva eder. İnsan, hayatta başarılı olmak, hedeflerine ulaşmak için sadece çalışmakla kalmamalı, aynı zamanda kalbini ihlasla doldurmalı ve neticeyi Allah’a bırakarak tevekkül etmelidir.
Tevekkül, yanlış bir inanç olarak tembellikle karıştırılır, oysa ki tevekkül, gerekli çabayı gösterdikten sonra enaniyet ve gururdan arınarak neticeyi Yaradan’a havale etme faziletidir. Şair, “Eser bahr-i emelde bir müsâ’id rüzgâr elbet” diyerek, bu tevekkül ve ihlasın bir cevap ve karşılığı olacağını söyler. Bu mısra, insanın ümitlerinin denizinde, bir gün mutlaka uygun bir rüzgârın eseceğinin, emeklerin karşılıksız kalmayacağının isbatı niteliğindedir. Bu hikmetli dize, tevekkülün sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir hayat biçimi olduğunu gösterir. İhlas ve tevekkül, insanın derûnî hayatını sarsılmaz bir güç ve huzur ile dolduran cihan şümul bir fazilettir. Bu mısralar, sadece o dönemin değil, her devrin insanına yol gösteren, umut aşılayan ve gönül huzurunu öğreten bir nasihattir.
Makale Özetleri ve Bütünlüğü
Bu makaleler, Osmanlı edebiyatının farklı şairleri aracılığıyla insan hayatının derinliklerine dair hikmetli bir nazar sunmaktadır. Nâbî, zahiri riyaya ve dalkavukluğa karşı durarak insanın faziletini ve haysiyetini savunur. Çelebizâde Âsım, zahiri güzelliğin geçiciliğini ve asıl kemalin akılda olduğunu vurgulayarak derûnî bir olgunluğun yolunu gösterir. Bahtî (I. Ahmed), Allah’ın zikrinin, hayatın boş heveslerine karşı bir cevap olduğunu ve en büyük huzurun O’na tevekkülde yattığını ifade eder. Fitnat Hanım, ihlas ve tevekkülün birleşimiyle, ümit denizinde mutlaka istenilen rüzgârın eseceğini, bu faziletin bir karşılığı olacağını isbat eder.
Tüm bu makaleler, insanın derûnî ve zahiri hayatı arasında kurduğu bağlantıları ele alır. Her biri, bireyin iç dünyasındaki huzuru, ahlaki duruşunu, Allah’la olan ilişkisini ve hakiki aşkın muhtevasını ayrı bir açıdan tasvir eder. Birbiriyle zıt ve aykırı gibi görünen temennalar, aslında aynı cihan şümul hakikatlere hizmet eder: Hayat, zahiri değil, derûnî bir muhteva ile yaşandığında anlam kazanır. Makam ve şöhret değil, fazilet ve hikmet peşinde olmak asıldır. Riyakârlık ve dalkavukluktan uzak durup, gönlü ihlas ve tevekkülle mamur etmek, insanı enaniyetten arındırır ve hakiki bahtiyarlığa ulaştırır. Tüm bu şairler, farklı konuları ele alsa da, insanın en kâmil haline erişebilmesi için nefsinin kötü faziletlerinden arınması ve kendini hakikatin peşine bırakması gerektiğini hikmetli bir dille anlatırlar. Bu makaleler, geçmişin edebi mirasından hareketle, günümüz insanına da ışık tutan, düşündürücü bir bütünlük sunar.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
24/10/2025
![]()