RUHUN BEKASI VE NEFSİN FENASI
RUHUN BEKASI VE NEFSİN FENASI
İnsan, kâinatın küçük bir misâlidir. Kâinat nasıl ki bir “emir âlemi” (emr-i kün fe yekûn) ile bir “halk âlemi”nin birleşmesinden ibaret ise, insanın mahiyeti de ruh ile nefsin terkibinden ibarettir.
Ruh, “varlık, vücûd ve Vacibü’l-Vücûd” cihetini temsil eder; nefs ise “mümkinat ve mâsivâ” cihetini…
RUH: BEKAYA NAMZET BİR NUR
Ruh, ezelî bir kaynaktan üflenen bir emirdir. Cenâb-ı Hak, “Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir” (İsrâ Sûresi, 17/85) buyurmakla, ruhun kaynağını beyan eder.
Demek ki ruh, mahlûk olsa da emr âlemine dâhildir; onun mahiyeti, nuranî ve bekâya namzettir.
Ruh, “Bekâ cihetini temsil ettiği” için adem ile zıttır. Belâ ve musibetler ona yöneldiğinde, beka ve Bâkî ile irtibatı dolayısıyla yokluğa gitmez; bilakis, saflaşır, arınır ve yücelir.
Nitekim Kur’an buyurur:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.”
(Ankebût, 29/57 )
Burada “nefs”in ölümü tatacağı, fakat ruhun rücû ile asıl menziline döneceği bildirilmiştir. Ölüm, ruh için bir yokluk değil, bir bekâ kapısıdır.
Ruh, “Bâkî olan Zât’a” nisbetle bâkîdir. Çünkü “Allah’ın zatından başka her şey fânidir.” (Kasas, 28/88) âyetiyle fânilik hükmü, Allah’tan gayrısına verilmiştir. Lâkin o gayr içinde, Bâkî’ye nisbetle beka sırrına mazhar olan ruh, “fena içinde bekâ” bulur.
NEFS: FENAYA MAHKÛM BİR GÖLGE
İnsanın diğer yüzü, yani nefs tarafı ise, mümkünat âlemine bağlıdır. Tabiatın değişkenliği, nefsin aslına sinmiştir. Onun için Kur’an, “Nefse ve onu düzgün bir biçimde yaratana andolsun ki; sonra ona fücurunu ve takvâsını ilham etti.” (Şems, 91/7-8) buyurur.
Demek ki nefis, hem aşağıya meyleder hem de yücelmeye kabiliyeti vardır.
Ancak fenâ ve zevâl onun yapısına dercedilmiştir. O, sürekli değişir; dünün arzusu bugüne yetmez, bugünün hevesi yarına kalmaz.
Nefsin bu geçiciliği, cihanın da geçiciliğidir. Zira her ikisi de halk âlemindendir. Bu yüzden Kur’an buyurur:
“Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katındaki ise bâkîdir.”
(Nahl, 16/96 )
İnsanın nefsî ciheti “sizin yanınızdaki”dir; geçici, değişken, fânî…
Ruh ciheti ise “Allah katındaki”dir; bâkî, sâbit, ebedî…
CENNET VE RUHUN BENZERLİĞİ
Nitekim Cennet de “ruh âleminden” bir tecellidir. Onun içindekiler, dünyadaki gibi çürüme, çözülme, dağılma ve yoklukla yüz yüze değildir. Kur’an buyurur:
“Onlara ne bir yorgunluk dokunur, ne de oradan çıkarılırlar.”
(Hicr, 15/48 )
Bu beyan, beka âleminin sıfatıdır.
Ruh da Cennet gibidir; çünkü her ikisi de Bâkî’ye bağlıdır.
Nefs ise dünya gibidir; sürekli bir değişim, çözülme ve fenâ halindedir.
İnsan, bu iki kutbun arasında bir denge noktasıdır. Ruh, insana ebediyet hissini verir; nefis ise faniliği tattırır. Ruhun sesi “ben Rabbime döneceğim” derken, nefsin sesi “ben var olacağım” diye direnir.
İşte bu direniş, imtihanın özüdür.
RUHUN BELÂ İLE ARINMASI
Belâlar, musibetler ve ıztıraplar, nefsin kabuğunu çatlatır; içinden ruhun nuru görünür.
Yani Belâlar, musibetler, imtihanlar birer tazyiktir ki, nefsi kırar, ruhu serbest bırakır.”
Yani belâ, ruhun bekâya meyli için bir fırsattır. Çünkü o, Bâkî’ye dönmek ister. Nefis ise belâdan kaçar; çünkü o, fenaya mahkûmiyetinin farkındadır.
EBEDÎ YURDA HAZIRLIK
İnsan, iki âlem arasında duran bir varlıktır. Nefisle aşağıya, ruhla yukarıya bakar.
Kur’an bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Kim Rabbine mülâkî olmayı arzu ederse bilsin ki, o buluşmanın vakti mutlaka gelecektir.”
(Kehf, 18/110 )
O buluşma, fânînin Bâkî’ye vuslatıdır.
İnsan, ruh cihetiyle beka âlemine, nefsiyle ise fenâ sahasına aittir.
Fakat ruhun üstünlüğü sebebiyle, insan bütünüyle bekaya namzettir.
Bu namzetlik, imanla tahakkuk eder.
İman, ruhun gıdası; ibadet, ruhun fiilidir.
HÜLÂSA
İnsanın ruhu, varlık ve Vacibü’l-Vücûd cihetini temsil eder; bu yüzden beka ile irtibatlıdır, yokluğa gitmez.
Nefsi ise mümkinat ve masivayı temsil eder; fani, değişken ve dağılmaya mahkûmdur.
Ruh, “Bâkî ile bağlantılı” olduğu için belâ ve musibetlerden yokluk değil, kemal bulur.
Cennet gibi ruh da bekâ âlemindendir; çözülme ve ayrışma kabul etmez.
İnsan, bu iki zıt cevherin birleşimidir: Ruhuyla ebediyetin yolcusu, nefsiyle faniliğin misafiridir.
O halde insana düşen, ruhunu beslemek; nefsini ise terbiye etmektir. Çünkü ruh, bekaya gidecek, nefis ise fenada eriyecektir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
23/10/2025
![]()