RUH VE NEFS ARASINDAKİ DENGE: İNSANIN İÇ ÂLEMİNDEKİ CİHAD-I EKBER

RUH VE NEFS ARASINDAKİ DENGE: İNSANIN İÇ ÂLEMİNDEKİ CİHAD-I EKBER

İnsanın iç âleminde sessiz ama kesintisiz bir muharebe vardır.
Bir tarafında Ruh – ki o, Bâkî olan Zât’tan bir nefhadır; diğer tarafında Nefs – ki o, arzın ve hevânın toprağından yoğrulmuştur.
İşte bu iki kutbun arasındaki mücadeleye Kur’ân ve hikmet nazarıyla bakıldığında, karşımıza “Cihad-ı Ekber” çıkar.

CİHAD-I EKBERİN MAHİYETİ

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir gazadan dönerken ashâbına şöyle buyurmuştur:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.”
“—Ya Resûlallah, büyük cihad nedir?” diye sorulduğunda buyurdu ki:
“O, insanın kendi nefsiyle mücadelesidir.”
(Hadis: Beyhakî, Zühdü’l-Kebîr, c.2, s. 165)
Demek ki asıl savaş, kılıçla değil; insanın kendi içinde, ruh ile nefis arasında cereyan eder.
Dış düşman yenildiğinde muharebe biter; fakat iç düşman olan nefis daima diridir.

RUH: BEKAYA MEYLETTİREN IŞIK

Ruh, Vacibü’l-Vücûd’un emrinden bir nefhadır.
“Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir.”
(İsrâ, 17/85 )
Ruh, ezelî bir kaynaktan geldiği için beka ve kemale yönelir.
Onun istikameti, nurun kaynağına doğrudur.
İyilik, ihsan, sabır, şükür, teslimiyet gibi faziletler hep ruhun sesidir.
Ruh, insanı “ulvî” âleme çağırır; fıtratı gereği Allah’a meyillidir.

NEFS: FENAYA VE HEVÂYA MEYLETTİREN GÖLGE

Nefis ise arzın unsurlarından yaratılmıştır; meyli aşağıya, hevâya ve keyfe doğrudur.
“Nefis, elbette kötülüğü emreder.”
(Yûsuf, 12/53 )
Nefis, varlığını korumak ve arzularını tatmin etmek ister.
Ama bu istek, terbiye edilmezse insanı esarete sürükler.
Ruh, Allah’a kul olmak ister; nefis ise kendi hevesine ilah olmak ister.
Kur’ân bu hâli şöyle anlatır:
“Hevâsını kendisine ilah edinen kimseyi gördün mü?”
(Câsiye, 45/23 )
İşte insanın asıl cihadı, ruh ile nefis arasındaki bu hâkimiyet mücadelesidir.

İÇ DENGE: NEFSE ZİNCİR, RUHA KANAT

İnsandaki denge, bu iki kuvvetin nizâmına bağlıdır.
Nefis tamamen öldürülmez, fakat terbiye edilir; ruh tamamen serbest bırakılmaz, hikmetle yönlendirilir.
Kur’ân, bu dengeye şöyle işaret eder:
Allah, iki yolu da gösterdi.
“Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?”
(Beled, 90/10 )
Yani insana hem hayır hem şer yolu gösterilmiştir.
Ruh, hayra çağırır; nefis, şerre iter.
İnsanın büyüklüğü, bu iki davet arasında doğru tercihte bulunmasıdır.
Nefis, daima şeytana kul olmak ister; ruh ise Rahman’a abd olmayı ister. Bu iki zıt kuvvet, insanda imtihanın mihveridir.

CİHAD-I EKBERİN SAFHALARI

Cihad-ı ekber, bir seferdir; nefisten kalbe, kalpten ruha doğru bir seyir.
Bu yolculukta insan, üç mertebeden geçer:
• Muhasebe:
İnsan, her gün kendini hesaba çeker.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın.”
(Haşr, 59/18 )
Muhasebe, cihadın ilk adımıdır.
• Mücahede:
Nefsin arzularına karşı durmak, sabırla direnmek.
“Bizim uğrumuzda cihad edenleri, elbette yollarımıza eriştiririz.”
(Ankebût, 29/69 )
Mücahede olmadan terbiye olmaz.
• Müşahede:
Nefis kırılıp ruh parladığında, insan artık “Allah ile olma” hâline erişir.
“Allah’ın zikriyle kalpler huzur bulur.”
(Ra’d, 13/28 )
Bu hâl, cihad-ı ekberin zaferidir.

RUH VE NEFSİN DENGESİNDE AKIL VE KALBİN ROLÜ

Ruhun rehberi kalp, nefsin dizgini ise akıldır.
Kalp, Allah’a yönelir; akıl, doğruyu araştırır.
Kalp kör olursa ruh sükût eder; akıl zayıflarsa nefis azgınlaşır.
Kur’an buyurur:
“Kalpleri vardır, onunla anlamazlar; gözleri vardır, onunla görmezler.”
(A’râf, 7/179 )
Demek ki insanın en büyük vazifesi, kalbini nurlandırmak ve aklını kullandırmaktır.
Zira ruhun sesi kalpte, nefsin sesi hevada yankılanır.
Kalp galip gelirse, ruh parlayan bir güneş olur; nefis onun önünde gölgeye çekilir.

NEFSİN DİZGİNİ: SABIR VE ZİKİR

Nefsin en güçlü terbiyesi sabır ve zikirdir.
Sabır, nefsin taşkınlığını durdurur; zikir ise ruhun gıdasıdır.
“Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”
(Bakara, 2/153 )
Sabır, ruhun direncidir; zikir, ruhun neşvesi.
Her zikirde ruh parlar, nefis silinir.
Her sabırda ruh genişler, nefis daralır.

RUHUN GALİBİYETİ VE BEKAYA YÜKSELİŞ

Cihad-ı ekberin zaferi, nefsin itaat, ruhun hâkimiyet kazanmasıdır.
O zaman insan, Kur’an’ın övdüğü o hitaba mazhar olur:
“Ey itminan bulmuş nefis! Rabbine dön, O senden razı, sen de O’ndan razı olarak!”
(Fecr, 89/27–28 )
Bu hitap, ruhun bekâ âlemine giriş iznidir.
Artık o insanın iç âleminde barış hâkimdir: Ruh sultan, nefis hizmetkâr olmuştur.
Ve işte o an, cihad-ı ekberin fethi gerçekleşmiştir.

HÜLÂSA

Ruh, beka âleminden gelen bir nur; nefis, fena âleminden gelen bir gölgedir.
İnsan bu iki kutup arasında bir denge arar.
Cihad-ı ekber, işte bu iç savaşın adıdır.
Terbiye edilmiş bir nefis, ruha hizmet eder; azgınlaşmış nefis ise insanı mahveder.
Ruhun rehberi kalp, nefsin dizgini akıldır.
Sabır, zikir ve muhasebe bu dengeyi sağlar.
Sonunda ruh galip gelir, nefis teslim olur.
Ve insan, “mutmainne” mertebesine erişerek beka kapısına girer.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
23/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 24th, 2025