Kur’an’da Sekine, Meveddet ve Rahmet Kavramlarının Ailevî ve Sosyal Hayata Yansımaları
Kur’an’da Sekine, Meveddet ve Rahmet Kavramlarının Ailevî ve Sosyal Hayata Yansımaları
Özet
Bu makale, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen “sekine”, “meveddet” ve “rahmet” kavramlarının, sıkça ele alındığı derûnî ve tasavvufî manalarının ötesinde, ailevî ve sosyal hayattaki zahirî tezahürlerini ve bu tezahürlerin oluşturduğu ahlâkî zemini incelemeyi hedeflemektedir. Çalışmada, “sekine”nin sadece kalbî bir itminan hali olmadığı, aynı zamanda toplumsal sükûnet ve kriz anlarında metaneti sağlayan bir âmil olduğu; “meveddet” ve “rahmet”in ise aile kurumunu tesis eden ve sosyal münasebetleri insânî bir temel üzerine inşa eden iki temel unsur olduğu Kur’an ayetleri ışığında tahlil edilecektir. Bu kavramların, fertten başlayarak cemiyete yayılan bir huzur ve barış ikliminin nasıl tesis edilebileceğine dair cihan şümul mesajlar ihtiva ettiği ortaya konulacaktır.
Giriş
İlâhî bir kelâm olan Kur’an-ı Kerim, insan hayatının bütün safhalarını kuşatan ve her bir safha için en ideal ölçüleri vaz’eden bir hidayet rehberidir. İnsanın hem Rabbiyle hem kendi nefsiyle hem de diğer insanlar ve tabiat ile olan münasebetlerini tanzim eden Kur’an, bu münasebetlerin temelini teşkil edecek ahlâkî kavramlar sunar. Bu kavramlar arasında “sekine”, “meveddet” ve “rahmet”, bilhassa insanın sosyal bir varlık olması hasebiyle aile ve cemiyet hayatında merkezî bir ehemmiyet arz eder.
Genellikle “sekine” kavramı, kalbe inen ilâhî bir huzur ve itminan hali olarak tasavvufî bir açıdan ele alınır. Bu, şüphesiz doğru bir manadır. Lakin bu derûnî halin, ferdin davranışlarına ve dolayısıyla cemiyetin umumî yapısına yansıyan zahirî bir boyutu da vardır. Benzer şekilde, “meveddet” ve “rahmet” de çoğu zaman eşler arasındaki sevgi ve merhametle sınırlı bir bağlantıda zikredilse de, bu kavramların muhtevası, bütün bir beşerî münasebetler ağını tanzim edecek bir genişliğe sahiptir.
Bu araştırma, mezkûr üç kavramın Kur’an’daki kullanımlarından hareketle, onların aile ve toplum hayatı için nasıl birer ahlâkî temel teşkil ettiğini tasvir etmeyi amaçlamaktadır. Kavramların ferdî ve derûnî boyutundan ziyade, onların içtimaî ve zahirî neticeleri üzerine odaklanılacaktır.
1. Kavramların Kur’an Bağlamında Tahlili
1.1. Sekine: Derûnî İtminandan Zahirî Sükûnete
”Sekine” (السَّكِينَة), lügatte sükûn bulmak, yerleşmek, sakin ve vakur olmak gibi manalara gelir. Kur’an-ı Kerim’de bu kavram, Allah’ın mü’minlerin kalplerine indirdiği bir huzur, güven ve metanet duygusunu ifade etmek için kullanılır. Bu hal, bilhassa en zorlu ve çetin anlarda tecelli eder.
Fetih Suresi’nde bu hakikat şöyle ifade edilir:
”İmanlarına iman katsınlar diye mü’minlerin kalplerine huzur ve güveni (sekîneti) indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/4)
Bu ayet-i kerime, sekînenin sadece soyut bir his olmadığını, bilakis mü’minlerin imanını artıran, onları en zorlu şartlarda dahi sabitkadem kılan ilâhî bir yardım olduğunu göstermektedir. Benzer bir mana, Tevbe Suresi’nde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) Sevr Mağarası’nda bulundukları o kritik anda zikredilir:
”…Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir. .” (Tevbe, 9/40)
Buradaki sekine, bir şahsın kalbine inmekle beraber, neticesi itibarıyla İslam davasının seyrini etkileyen içtimaî bir hadiseye dönüşmüştür. Kalbe inen bu sükûnet, paniği ve ye’si ortadan kaldırarak akılcı ve metin bir duruşu mümkün kılar. Bu duruş, aile içinde bir kriz anında reisin göstereceği vakur tavırdan, bir milletin maruz kaldığı büyük bir badire karşısında göstereceği toplu metanete kadar geniş bir yelpazede tezahür eder. Dolayısıyla sekine, derûnî bir lütuf olmasının yanı sıra, cemiyetin sarsılmazlığının ve istikrarının da manevî bir teminatıdır.
1.2. Meveddet: Hürmet ve Muhabbetin Fiilî Tezahürü
”Meveddet” (الْمَوَدَّة), Kur’an’da genellikle “hubb” (sevgi) kelimesinden daha hususi bir manada kullanılır. Meveddet, sadece kalpte hissedilen bir sevgi değil, aynı zamanda fiillere ve davranışlara yansıyan, içinde hürmet ve iyilik barındıran açık bir sevgidir. Bu kavramın en bariz şekilde kullanıldığı yer, aile kurumunun temelini tasvir eden Rûm Suresi’ndeki ayet-i kerimedir:
”Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi (meveddet) ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/21)
Bu ayette “meveddet”, eşler arasındaki münasebetin temel harcı olarak zikredilmiştir. Meveddet, eşlerin birbirine karşı olan sevgi dolu, saygılı ve nazik tavırlarını ifade eder. Bu, sadece bir hissiyat değil, aynı zamanda bir sorumluluk ve ahlâkî bir vazifedir. Aile, bu zahirî sevgi ve hürmet gösterileriyle ayakta kalır ve sıcak bir yuvaya dönüşür.
Meveddet, sosyal hayatta ise insanlar arasındaki ülfetin, dostluğun ve karşılıklı iyi niyetin temelidir. Birbirine meveddetle bağlı olan fertlerden oluşan bir cemiyette, husumet, çekememezlik ve gıybet gibi ahlâkî hastalıklar zemin bulamaz. Bu sevgi, mü’minler arasındaki kardeşlik bağının da en mühim unsurlarından biridir.
-“İşte Allah’ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.” (Şûrâ Sûresi(42) 23. Ayet)
1.3. Rahmet: Kuşatıcı Şefkat ve Merhamet
”Rahmet” (الرَّحْمَة), Allah’ın en temel sıfatlarından biri olup, O’nun mahlukatına karşı olan sonsuz şefkatini, merhametini ve lütfunu ifade eder. Bu ilâhî sıfatın insanlar arasındaki tezahürü ise beşerî münasebetlerin en kâmil ahlâkî ilkesini oluşturur. Yukarıda zikredilen Rûm Suresi’ndeki ayette “meveddet” ile birlikte zikredilmesi manidardır.
Aile hayatında rahmet, meveddetin tamamlayıcısıdır. Meveddet, sevginin ve muhabbetin coşkun olduğu zamanlarda münasebeti güzelleştirirken, rahmet; zorluklarda, hastalıkta, yaşlılıkta ve eşlerden birinin hatası anında devreye giren kuşatıcı bir şefkattir. Rahmet, kusurları örten, affedici olan ve karşılık beklemeden iyilik yapmayı sağlayan bir duygudur. Bu olmadan aile binası en ufak bir sarsıntıda yıkılmaya mahkûmdur. Rahmet, eşlerin birbirine karşı sadece birer sevgili değil, aynı zamanda birer sığınak olmalarını temin eder.
Toplumsal hayatta rahmet, adaletin ve ihsanın ruhudur. Zayıfın, yetimin, fakirin ve muhtacın gözetilmesi; komşuluk haklarına riayet edilmesi; hatalara karşı müsamahakâr olunması ve cemiyetin bütün fertlerine karşı şefkatle muamele edilmesi, rahmet ahlâkının bir neticesidir. Rahmetin kaybolduğu bir toplumda, güçlü olanın zayıfı ezdiği, merhametsizliğin ve kalb katılığının hâkim olduğu bir orman kanunu geçerli olur.
2. Ailevî ve Sosyal Hayatta Bu Kavramların Bütünlüğü
Kur’an’ın sunduğu bu üç kavram, birbirini tamamlayan ve birbiriyle iç içe geçmiş bir ahlâkî sistem meydana getirir. Bu sistemin işleyişi şu şekilde tasvir edilebilir:
• Ailede: Allah, eşler arasına bir “meveddet” ve “rahmet” koyar. Bu iki temel duygu ve ahlâkî ilke, aile yuvasını tesis eder. Meveddet, yani fiilî sevgi ve hürmet, ailenin mutluluk ve neşe kaynağıdır. Rahmet, yani karşılıksız şefkat ve merhamet ise ailenin sigortası ve sığınağıdır. Bu iki temel üzerine kurulan bir yuvada ise netice olarak “sekine”, yani huzur, güven ve sükûnet hali tecelli eder. Ayette geçen “…kendileri ile huzur bulasınız (liteskunû ileyhâ)…” ifadesi, meveddet ve rahmetin nihaî gayesinin ailede sekineyi, yani huzuru tesis etmek olduğunu açıkça gösterir.
• Cemiyette: Ailede bu ahlâkı öğrenerek yetişen fertler, aynı ahlâkı cemiyet hayatına taşırlar. Mü’minler arasındaki “meveddet”, sosyal dayanışmayı ve kardeşliği kuvvetlendirir. Topluma yayılan “rahmet” ahlâkı, sosyal adaleti, yardımlaşmayı ve affediciliği hâkim kılar. Bu ahlâkî zeminde yaşayan bir cemiyet, krizler ve imtihanlar karşısında panik ve anarşiye sürüklenmez; bilakis Allah’ın kalplere indireceği “sekine” ile metanetini ve sükûnetini muhafaza eder. Böyle bir toplum, hem derûnî bir huzura hem de zahirî bir barış ve istikrara kavuşur.
Sonuç
Kur’an-ı Kerim’de yer alan “sekine”, “meveddet” ve “rahmet” kavramları, yalnızca tasavvufî derinlikleri olan manevî haller veya hissiyatlardan ibaret değildir. Bu kavramlar, aynı zamanda insan hayatının en temel iki kurumu olan aile ve cemiyetin inşası için vazgeçilmez ahlâkî ilkelerdir.
• Meveddet ve rahmet, aile binasının temelini atan, eşleri ve fertleri birbirine kenetleyen iki ana sütundur.
• Bu iki sütun üzerinde yükselen aile ve cemiyet yapısının atmosferini ise sekine, yani kalplere ve hanelere yayılan huzur, itminan ve güven duygusu doldurur.
Günümüz dünyasında aile kurumunun zayıflaması, toplumsal kutuplaşmaların artması ve insanlar arasındaki yabancılaşmanın derinleşmesi gibi pek çok meselenin temelinde, bu Kur’anî kavramların hayattan çekilmesi yatmaktadır. Bu sebeple, bu kavramların yeniden ihya edilmesi, manalarının derinlemesine tefekkür edilerek ferdî ve içtimaî hayata tatbik edilmesi, hem ailelerin huzuru hem de cemiyetin barışı için elzemdir. Bu üç kavram, sadece Müslümanlar için değil, bütün bir insanlık için daha huzurlu ve âdil bir hayatın ahlâkî reçetesini sunmaktadır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
21/10/2025