Kur’an-ı Kerim’de Manevî Hakikatlerin İfadesinde Ticaret, Borç ve Mülkiyet Metaforları

Kur’an-ı Kerim’de Manevî Hakikatlerin İfadesinde Ticaret, Borç ve Mülkiyet Metaforları

​Özet
​Bu makale, Kur’an-ı Kerim’in iman, hidayet, ahiret ve Allah ile kul arasındaki ahid gibi derûnî ve mücerret hakikatleri beşer idrakine yaklaştırmak için kullandığı ticaret, borç ve mülkiyet metaforlarını sistematik bir surette tahlil etmektedir. Kur’an’ın, hitap ettiği ilk cemiyetin hayatında merkezî bir yer tutan ticarî ve iktisadî kavramları (kâr, zarar, alışveriş, borç, mülk) kullanarak, insanın dünya hayatındaki tercihlerinin ebedî neticelerini nasıl tasvir ettiği incelenmektedir. Çalışma, bu metaforik dilin, insanın kendi varlığını ve sahip olduğu her şeyi Allah’tan bir “emanet” olarak görmesini, yaptığı amelleri ise ebedî bir hayata yönelik “kârlı bir ticaret” veya “zararla neticelenecek bir alışveriş” olarak değerlendirmesini sağlayan cihan şümul bir bakış açısı sunduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir.
​Giriş
​Kur’an-ı Kerim, ilâhî hakikatleri insan aklına ve kalbine en tesirli şekilde ulaştırmak için çeşitli beyan üsluplarına müracaat eder. Bu üsluplar içinde teşbih ve metaforik anlatım, gaybî ve manevî muhtevaları, şehadet âlemindeki somut misallerle izah etmesi açısından hususi bir ehemmiyet taşır. İnsanın gündelik hayatında sürekli karşılaştığı, mana ve neticelerine aşina olduğu hadiseler, anlaşılması zor olan derûnî hakikatler için birer anahtar vazifesi görür. Bu bağlantıda, Kur’an’ın nazil olduğu dönemdeki Arap cemiyetinin en temel meşgalelerinden olan ticaret, borç-alacak münasebetleri ve mülkiyet anlayışı, manevî gerçekliklerin ifadesinde sıkça başvurulan birer metafor zemini teşkil etmiştir.
​İnsanın Allah ile olan münasebeti bir “ahidleşme” (sözleşme), dünya hayatı bu ahdin yerine getirildiği bir “ticaretgâh”, verilen ömür ve imkânlar bir “sermaye”, yapılan ameller ise bu ticaretin “kâr” veya “zarar”ını belirleyen “alışverişler” olarak tasvir edilir. Bu makale, Bakara Suresi’nde “Onlar, doğru yol karşılığında sapkınlığı satın almış…” şeklinde ifade edilen bu metaforik yapıyı daha geniş bir çerçevede ele alarak, ticaret, borç ve mülkiyet kavramlarının Kur’an’da nasıl bir ahlâkî ve teolojik mânâ örgüsü inşa ettiğini tahlil edecektir.

​1. Ticaret Metaforu: Ebedî Kâr veya Hüsran Tercihi
​Kur’an’da insan hayatı, iki temel neticesi olan bir ticaret meydanı olarak sunulur: ya Allah’ın rızasını ve cenneti kazandıran kârlı bir alışveriş ya da ebedî bir hüsrana götüren zararlı bir muamele. Bu metafor, insanın iradesini ve tercihlerinin neticelerini somut bir şekilde gözler önüne serer.
​Makalenin girişinde zikredilen ayet-i kerime, bu metaforun menfî cihetini en çarpıcı şekilde ortaya koyar:
​”Onlar, doğru yol karşılığında sapkınlığı satın almış, bu yüzden de alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve doğru yolu da bulamamışlardır.” (Bakara, 2/16)

​Burada “hidayet” satılan, elden çıkarılan bir meta; “dalâlet” ise onun yerine satın alınan değersiz bir maldır. Ticaretin en temel kaidesi olan kâr elde etme hedefi gerçekleşmemiş, aksine sermaye olan hidayet de kaybedilerek tam bir iflas yaşanmıştır. Bu alışveriş, akıl ve basiret sahibi bir tüccarın asla yapmayacağı, ahmakça bir tercihtir.
​Bu metaforun müsbet ve teşvik edici ciheti ise bilhassa mü’minlere hitap eden ayetlerde görülür. Allah Teâlâ, mü’minleri canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın aldığını beyan ederek, onlarla bir alışveriş yaptığını ifade eder:
​”Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’an’da da Allah’ın kendi üzerine aldığı bir gerçektir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (Tevbe, 9/111)

​Bu ayette, alışverişin bütün unsurları açıktır:
• ​Alıcı: Allah (c.c.)
• ​Satıcı: Mü’minler
• ​Satılan Mal: Canlar ve mallar
• ​Bedel (Fiyat): Cennet
​Bu, bir mü’min için tasavvur edilebilecek en kârlı ticarettir. Zira fani ve geçici olanı, ebedî ve sonsuz olanla değiştirmektir. Saf Suresi’nde ise bu “ticaret”in ne olduğu daha da açık bir şekilde izah edilir:
​”Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi? Allah’a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.” (Saf, 61/10-11)

​Bu metafor, imanı ve salih ameli, neticesi mutlak kazanç olan bir yatırıma dönüştürerek, mü’mini dünya hayatının geçici menfaatlerine aldanmaktan muhafaza eder ve gayesini ulvîleştirir.

​2. Borç Metaforu: Allah’a Sunulan “Karz-ı Hasen”
​Kur’an’ın kullandığı bir diğer güçlü iktisadî metafor ise “borç” kavramıdır. Her şeyin mutlak sahibi olan Allah’ın, kulundan “güzel bir borç” (Karz-ı Hasen) istemesi, hem kulun yaptığı hayrı ve infakı şereflendiren hem de bu amelin karşılığının kat kat fazlasıyla ödeneceğini temin eden bir beyan üslubudur.
​”Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara, 2/245)

​Bu metaforun ihtiva ettiği derin manalar şunlardır:
• ​Değer Verme: Birinden borç istemek, ona güvendiğinizi ve değer verdiğinizi gösterir. Allah’ın kulundan borç istemesi, o kula ve onun infak edeceği mala kıymet verdiğinin bir ifadesidir.
• ​Garanti ve Vefa: Borç, geri ödenmesi gereken bir zimmettir. Allah’ın bu muameleyi “borç” olarak isimlendirmesi, karşılığını vermeyi Kendi üzerine aldığını, bunun asla zayi olmayacağını en kuvvetli şekilde te’yid etmesidir.
• ​Kârın Büyüklüğü: Normal bir borç, misliyle geri ödenir. Ancak Allah, bu “güzel borcun” karşılığını “kat kat fazlasıyla” ödeyeceğini vaat etmektedir. Bu, yapılan iyiliğin, ilâhî bir bereketle sonsuz bir sermayeye dönüşeceğini müjdeler.
​Bu metafor, insanın mal ve mülke olan bağlılığını zayıflatır. Malı biriktirmeyi değil, onu en vefalı ve en zengin olan Allah’a borç vererek ebedî bir hazineye dönüştürmeyi teşvik eder.

​3. Mülkiyet Metaforu: Hakiki Mâlik ve Emanetçi İnsan
​Ticaret ve borç metaforlarının temelinde, daha derin bir hakikat yatar: mülkiyetin hakikati. Kur’an, defaatle göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mutlak mülkünün ve hâkimiyetinin Allah’a ait olduğunu vurgular.
​”Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Âl-i İmrân, 3/189)

​Bu mutlak hakikat çerçevesinde, insanın dünyadaki mülkiyeti, hakiki bir mâlikiyet değil, bir “emanet”tir. İnsan, kendisine verilen canın, malın, ilmin ve diğer bütün imkânların sahibi değil, belirli bir süre için kendisine tevdi edilmiş bir emanetçisi ve onlar üzerinde tasarruf yetkisi verilmiş bir “halife”dir.
​Bu bakış açısı, diğer iki metaforu daha da anlamlı kılar:
• ​Mü’minin Tevbe Suresi’nde cennet karşılığında “sattığı” can ve mal, aslında zaten kendisine ait değildir. Bu, emaneti, emanetin asıl sahibine, O’nun istediği şekilde iade ederek en büyük mükâfatı kazanma fiilidir.
• ​İnsanın Allah’a “borç verdiği” mal, hakikatte zaten Allah’ın mülküdür. Bu fiil, Allah’ın mülkünden bir kısmını yine O’nun rızası için sarf ederek, bu emanetçilik vazifesinde sadakatini isbat etmektir.
​Mülkiyetin bir emanet olduğu bilinci, insanı kibir, cimrilik ve hırstan kurtarır. Sahip olduklarıyla şımarmasını veya kaybettikleriyle ye’se düşmesini engeller. Her şeyin hakiki sahibinin Allah olduğunu bilen bir kul, O’nun mülkünde, O’nun rızasına uygun şekilde tasarrufta bulunmayı en temel vazifesi olarak görür.
​Sonuç
​Kur’an-ı Kerim’in ticaret, borç ve mülkiyet metaforlarını kullanması, sadece bir beyan sanatı veya edebî bir incelik değildir. Bu metaforlar, insanın varoluş konumunu, Allah ile olan münasebetini ve dünya hayatındaki vazifelerini tanzim eden külli bir ahlâkî ve teolojik yapı inşa eder.
​Bu yapıya göre hayat; sermayesi Allah tarafından verilen bir ticaret meydanıdır. Bu sermayenin asıl mülkiyeti Allah’a aittir ve insana bir emanet olarak verilmiştir. Bu emaneti Allah yolunda sarf etmek ise, karşılığı kat kat fazlasıyla alınacak, en kârlı borç verme muamelesidir. Bu alışverişin neticesi ya ebedî bir kazanç ve saadet ya da telafisi imkânsız bir hüsran ve zarardır.
​Bu metaforik dil, mücerret imanî hakikatleri, insanın her gün yaşadığı, anladığı ve neticelerini bildiği somut bir çerçeveye oturtarak, her bir insanı kendi ebedî hayatının “tüccarı” olmaya davet eder ve ona en kârlı ticaretin yollarını gösterir. Bu, Kur’an’ın hikmet dolu üslubunun cihan şümul bir tezahürüdür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
21/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 22nd, 2025