Doğruluk Odunu: Hak Yolunda Eğrilmeyenlerin Hikmeti
Doğruluk Odunu: Hak Yolunda Eğrilmeyenlerin Hikmeti
Bir zamanlar bir baba vardı.
Evlatlarını yanına çağırdı ve onlara dedi ki:
“Ey evlatlarım, ormana gidin, bana odun getirin. Fakat odunlarınız düzgün olsun. Eğri, çatlak, çürük olanı getirmeyin.”
Çocuklar ormana dağıldılar.
Kimi aceleyle topladı odunları, kimisi özenle seçti.
Akşam olduğunda baba evin önüne topladı hepsini.
Odunlara baktı; eğrileri bir tarafa, doğruları diğer tarafa ayırdı.
Sonra eğrileri ateşe attı.
Ateş çıtırdayarak yandı, dumanlar göğe yükseldi.
Evlatlar şaşkınlıkla bakarken baba, düzgün odunlara yöneldi:
“Bakın evlatlarım,” dedi, “şu odunları ateşe atmadım. Çünkü bunlar doğrudur. Onları daha değerli yerlerde kullanacağım. Kimi evimizin direği olacak, kimi soframızın tahtası, kimi ise kalem olacak.”
Ve ardından şu sözü söyledi:
“Ey evlatlarım! Göklerin ve yerin Rabbi de böyledir. O, doğru olanı seçer; eğrileri ise ateşe atar. Doğruluk, sahibini hem dünyada hem âhirette ateşten korur.”
Hakikatın Tezahürü
İşte bu kıssa, insanoğlunun imtihanını anlatır.
Zira her insan bir odun gibidir.
Hayat ormanında kesilir, imtihan meydanına getirilir.
Rabbin terazisinde tartılır.
Kim ki eğrilmez, yamulmaz, nefsin ateşiyle kıvrılmazsa;
O kul, “doğru odun” olur.
O’na güvenilir, O’nunla yeryüzünde iyilik inşa edilir.
O kul, ateşe değil, Rahmetin sarayına konulur.
Kur’ân-ı Kerîm bu hakikati şöyle bildirir:
“Şüphesiz Allah, doğrularla beraberdir.”
(et-Tevbe, 9/119)
Ve başka bir âyette Rabbimiz buyurur:
“Allah doğruluğu emreder, hayâsızlığı ve kötülüğü yasaklar.”
(en-Nahl, 16/90)
Ve yine buyurur:
“O gün, ne mal fayda verir ne evlat. Ancak Allah’a selîm bir kalple gelen müstesna.”
(eş-Şuarâ, 26/88-89)
Kıssanın Hikmeti
Eğri odun, görünüşte aynı olsa da içi çürümüştür.
İnsanın da eğriliği böyledir;
zahiren düzgün görünse de, kalbinde nifak varsa o çürüktür.
Doğru olan ise, “sırat-ı müstakîm” üzerindedir.
Kur’ân, bu doğruluğu bir hayat nizamı olarak bildirir:
“Şüphesiz bu Kur’ân en doğru yola iletir.”
(el-İsrâ, 17/9)
Bir müminin doğruluğu sadece sözünde değil, niyetinde, işinde, dostluğunda, hatta düşmanlığında bile olmalıdır.
Zira doğruluk, Allah’ın kulunu ateşten koruyan bir zırhtır.
Doğruluk bir nurdur; yalancılık ise bir zulmettir.
Bugün de insanlık, orman içindeki odunlar gibidir.
Bir kısmı doğruluğunu korur, bir kısmı eğrilir.
Kimisi menfaat için bükülür, kimisi hak için dik durur.
Ama Allah’ın nazarı, eğri oduna değil; doğru olana yönelir.
Tarih boyunca peygamberlerin daveti de bu idi:
“Doğru olun, eğrilmeyin.”
Hz. Nûh’un gemisine binenler doğru olanlardı.
Hz. İbrahim ateşle imtihan edildi, doğruluğu onu serinliğe çevirdi.
Hz. Mûsâ, Firavun’un karşısında eğilmedi, doğruluğu onu denizden geçirip kurtardı.
Hz. Muhammed (s.a.v.)’e “el-Emîn” denildi, çünkü hayatı boyunca eğrilmedi.
Son Söz
Doğru odun, ateşten korkmaz.
Çünkü bilir ki, ateş onu yakmaz; belki şekillendirir.
Doğru insan da böyledir;
imtihanların ateşiyle yanmaz, olgunlaşır.
“Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru olanlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.”
(el-Ahkâf, 46/13)
Ey insan!
Doğruluk seni ateşten kurtaran bir kalkan,
hakikate götüren bir rehberdir.
Eğrilik ise dünyada menfaat verse de, ahirette ateşten başka nasip vermez.
Özet
Bu makale, bir babanın ormandan toplattığı odunlar üzerinden “doğruluk” hakikatini anlatan sembolik bir kıssadır.
Eğri odunların ateşe atılması, eğrilik ve sapkınlığın sonunu; doğru odunların korunması ise doğruluğun kurtuluş vesilesi olduğunu simgeler.
Kur’ân-ı Kerîm’de “doğruluk” birçok âyetle emredilmiş; Peygamberlerin hayatı bu hakikatin canlı misali olmuştur.
Doğruluk, kulun hem dünyada hem de âhirette ateşten korunmasına vesiledir.
Eğrilik, zahiren fayda verse de akıbeti hüsrandır.
Doğruluk, Allah’ın rızasına giden “sırat-ı müstakîm”in ta kendisidir.
Ziya Paşa der ki: İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.
Peygamberimiz (s.a.v.), “Tehlike bile görseniz doğruluktan ayrılmayın Zira kurtuluş doğruluktadır.” buyurmuştur.
Allah münafıklar için; ‘ke-ennehum ḣuşubun musennede(tun)’ yani;
“Onlar adeta sıralanmış kütükler gibidirler.” buyurur.
“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!” Münâfikûn Suresi 4. Ayet.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
21/10/2025