BERCESTE VE İZAHI – 104–
BERCESTE VE İZAHI – 104–
Şeyhülislâm Yahyâ – “Hüdâ Kerîm’dir elbet eylemez mahrûm”
Şeyhülislâm Yahyâ’nın bu beyiti, hayatın en derin hakikatlerinden birine, Allah’ın Kerîm sıfatına ve kulun bu sıfatla olan bağlantısına nazar eder. Beyit, insanın Allah’a olan tevekkülünü ve duanın gücünü tasvir eder. “Hüdâ Kerîm’dir elbet eylemez mahrûm” mısraı, Allah’ın cömertliğinin ve merhametinin sonsuzluğunu ve O’na yönelen hiçbir kulun boş çevrilmeyeceğini vurgular. “Murâdına erişir her kişi Hûdâ diyerek” mısraı ise bu hakikati ispat eder; çünkü bir insan samimiyetle Allah’a yönelip O’ndan bir şey istediğinde, Kerîm olan Allah, onu isteğinden mahrûm bırakmaz.
Bu beyit, insanlara ümitsizliğe düşmeme ve en zor anlarda bile Allah’a sığınma dersi verir. Tarih boyunca, nice büyük zatlar, bu inançla hareket etmiş, imkânsız gibi görünen durumlarda bile Allah’a güvenmişlerdir. Mesela, Hz. Yunus’un balığın karnında “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn” diyerek Allah’a yönelişi, en çaresiz anlarda bile O’na güvenenlerin nasıl kurtuluşa erdiğinin en büyük isbatıdır. Kerim olan Allah, O’na sığınanı asla yalnız bırakmaz. Bu, sadece bir inanç değil, aynı zamanda manevi bir kanundur.
Şeyh Gâlib – “Her zilletin elbette bir izzet var içinde”
Şeyh Gâlib’in bu hikmetli mısrası, her zorluğun içinde bir kolaylığın ve faziletin saklı olduğunu belirtir. “Her zilletin elbette bir izzet var içinde” mısraı, zahiri olarak düşüş, horlanma ve meşakkat gibi görünen durumların, derûnî olarak bir yükselişe ve şerefe vesile olduğunu anlatır. “Seyret çeh-i Ken’an’ı ne devlet var içinde” mısraı ise bu düşünceyi Hz. Yusuf kıssasıyla örneklendirir. Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından Kenan ilinde kuyuya atılma zillettini yaşamıştır. Ancak bu zillet, onun Mısır’a gitmesine, oradan da Mısır’ın azizi olmasına, yani en büyük izzete kavuşmasına vesile olmuştur.
Bu beyit, enaniyet ve gururdan uzak durmayı, her meşakkati bir imtihan ve yükseliş fırsatı olarak görmeyi tavsiye eder. Bir insan, yaşadığı zorluklardan dolayı şikâyet etmek yerine, o zorluğun içinde saklı olan dersleri ve faziletleri ararsa, hem ruhsal hem de manevi açıdan olgunlaşır. Hayat, zıtlarla dolu bir yolculuktur. Karanlık olmadan aydınlığın, hüzün olmadan sevincin kıymeti anlaşılmaz. Bu beyit, bu zıtlıkların aslında birbirini tamamladığını ve bizi daha kâmil bir insana dönüştürdüğünü gösterir.
Nef’î – “Ehl-i dil dir diyemem sinesi sâf olmayana”
Nef’î’nin bu beyiti, gönül ehlinin ne olduğunu ve bir insanın nasıl gönül ehli olamayacağını açıklar. “Ehl-i dil dir diyemem sinesi sâf olmayana” mısraı, kalbi temiz olmayan, kin, haset ve düşmanlık gibi kötü duygular taşıyan birine gönül ehli denilemeyeceğini ifade eder. “Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil” mısraı ise, gönül ehli olmanın bir başka önemli şartını belirtir: Gönül ehli olan insanlar, birbirlerinin halinden anlar, birbirlerine karşı anlayışlı ve hoşgörülü olurlar. Gönül ehli olanların birbirine yabancı kalması ve birbirini tanımaması, insaf ile bağdaşmaz.
Bu beyit, insan ilişkilerinde samimiyetin, merhametin ve anlayışın önemini vurgular. Gerçek dostluk ve kardeşlik, kalplerin saf ve temiz olmasıyla kurulur. Bir insan, dışarıdan ne kadar iyi görünürse görünsün, kalbi kötü duygularla doluysa, manevi olarak eksiktir ve gönül ehli olamaz. Bu beyit, bize insanlara karşı daha anlayışlı, daha hoşgörülü ve daha adaletli olmamız gerektiğini hatırlatır. Çünkü gönül ehli olmanın ilk şartı, kalbi kin, nefret ve enaniyetten temizlemektir.
Fuzûlî – “Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı”
Fuzûlî’nin bu beyiti, zahiri bir aşk şikâyeti gibi görünse de, derûnî olarak kulun Allah’a olan aşkını ve bu aşkın getirdiği zorlukları tasvir eder. “Beni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı” mısraı, aşığın çektiği çilenin artık canına yettiğini, ancak sevdiğinin (Yaradanın) bu eziyetten usanmayacağını dile getirir. “Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı” mısraı ise, aşığın ahının ne kadar yakıcı olduğunu ve bu yakıcılıkla feleklerin yandığını, ama yine de aşığın muradının, yani vuslat mumunun yanmadığını anlatır.
Bu beyit, ilahi aşkın zorluğunu ve bu yolda çekilen çilenin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne serer. Aşk, sadece mutluluk ve sevinçten ibaret değildir, aynı zamanda sabır, çile ve fedakârlık da ister. Gerçek bir âşık, sevdiğine kavuşmak için her zorluğa katlanır. Fuzûlî, bu beyitle, aşkın ne kadar yakıcı ve sabır gerektiren bir duygu olduğunu, ancak bu sabrın sonunda vuslatın mümkün olduğunu anlatır. Aşk yolunda çekilen her çile, aslında aşığın daha kâmil bir hâle gelmesini sağlar.
Yenişehirli Avnî – “Cehaletimi bilmeyecek mertebe câhil değilim”
Yenişehirli Avnî’nin bu beyiti, insanın kendini bilmesinin ve nefis muhasebesi yapmasının önemini vurgular. “Cehlîmi bilmeyecek mertebe câhil değilim” mısraı, bir insanın en büyük faziletinin kendi eksikliklerinin ve bilgisizliklerinin farkında olması olduğunu ifade eder. Enaniyet sahibi insanlar, her şeyi bildiklerini zannederken, hikmet sahibi insanlar kendi noksanlarının farkındadırlar. “Bilirim rütbe-i noksânımı kâmil değilim” mısraı ise, bu farkındalığı pekiştirir. Kâmil bir insan, kendini her zaman tamamlanmaya muhtaç görür ve bu yüzden sürekli öğrenmeye ve gelişmeye açık olur.
Bu beyit, tevazu ve alçakgönüllülük üzerine bir derstir. Gerçek bilgelik, ne kadar az bildiğinin farkında olmaktır. Sokrates’in “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü bu beyitle aynı açıda değerlendirilebilir. İnsan, kendi cehaletinin farkına vardığında, öğrenmeye başlar. Kendi eksikliklerini bilmeyen bir kişi ise, ilerleyemez. Bu beyit, bize kendimizle yüzleşmeyi, kusurlarımızı kabul etmeyi ve daha iyi bir insan olmak için çabalamayı öğretir.
Özet ve Sonuç
Bu makalede, beş farklı şairin hikmetli beyitleri üzerinden hayatın derûnî ve zahiri hakikatlerini ele aldık. Şeyhülislâm Yahyâ’nın beyiti, Allah’ın Kerîm sıfatını ve tevekkülün kıymetini tasvir ederken, Şeyh Gâlib’in beyti, her zorluğun içinde bir kolaylığın ve faziletin saklı olduğunu Hz. Yusuf kıssasıyla ispat eder. Nef’î’nin beyti, gönül ehli olmanın kalbi temizlemekten geçtiğini belirtirken, Fuzûlî’nin beyti ilahi aşkın çileli yolunu gözler önüne serer. Son olarak, Yenişehirli Avnî’nin beyti, gerçek bilgeliğin kendi cehaletini ve noksanlarını bilmekten geçtiğini öğütler. Bu beyitler, farklı açılardan hayatı tasvir ederken, aslında aynı ana hakikati işaret eder: Gerçek fazilet, enaniyetten arınmak, kalbi temizlemek, zorluklara sabretmek ve daima Allah’a tevekkül etmekle elde edilir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
20/10/2025