BERCESTE VE İZAHI – 98 –
BERCESTE VE İZAHI – 98 –
1: Mehmet Âkif Ersoy – “Şarka bakmaz garbi görmez görgüden yok…”
Beyit:
Şarka bakmaz garbi görmez görgüden yok vâyesi
Bir utanmaz yüz yaşarmaz göz bütün sermâyesi
İzah ve Açıklama:
Mehmet Âkif Ersoy’un bu beyti, cahil, bencil ve görgüsüz insan tipini tasvir eder. “Şark” (Doğu) ve “Garp” (Batı) kelimeleri, farklı medeniyetleri ve bilgi kaynaklarını sembolize eder. Şair, bu insanın ne Doğu’nun irfanından, hikmetinden, ne de Batı’nın ilmî ve teknolojik birikiminden faydalandığını söyler. Böyle bir insanın “görgüsü”nden nasibi olmadığı için, bütün sermayesi ve kimliği, utanmaz bir yüz ve yaşarmayan, yani acı çekmeyen ve ibret almayan bir gözden ibarettir. Bu, toplumun ahlâkî ve kültürel çöküşüne dair derin bir eleştiridir.
Makale:
İrfan Yoksunu Bir Neslin Dramı: Utanmaz Yüzler, Yaşarmayan Gözler
Mehmet Âkif Ersoy, Asr-ı Saadet’ten sonra İslâm toplumunun içine düştüğü cehalet ve ahlâkî buhranı en keskin dille eleştiren mütefekkirlerimizden biridir. Onun “Şarka bakmaz garbi görmez görgüden yok vâyesi / Bir utanmaz yüz yaşarmaz göz bütün sermâyesi” beyti, sadece bir dönem eleştirisi değil, aynı zamanda her devirde var olan ve varlığını sürdüren irfan yoksunu bir insan tipinin karakteristik tasviridir.
Bu beyitteki “Şark” ve “Garp” mefhumları, medeniyet ve bilgi kaynaklarına atıftır. Doğu, İslâm medeniyetinin, irfanın, maneviyatın ve ahlâkın kaynağını temsil ederken, Batı, modern bilimin, tekniğin ve dünyevî ilerlemenin sembolüdür. Âkif, her iki kaynaktan da istifade etmeyi reddeden bir zihniyeti eleştirir. Bu zihniyet, ne kendi tarihinden ve inancından ders alır, ne de başkasının ilminden istifade etmeyi bilir. Neticede, bu iki yönlü cehalet, onu “görgüden nasipsiz” bir hâle getirir.
Böyle bir insan tipinin en büyük sermayesi, utanmaz bir yüz ve yaşarmayan bir gözdür. Utanma duygusu, İslâm ahlâkının temel direklerinden biridir. Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’in “Hayâ imandandır” hadîs-i şerifi, utanmanın, insanın iç âlemindeki imanın bir tezahürü olduğunu gösterir. Utanma duygusunu yitiren bir yüz, her türlü ahlâksızlığa ve hataya pervasızca yönelebilir. Yaşarmayan göz ise, kalp katılığının ve ibretsizliğin bir göstergesidir. Kur’an-ı Kerim’de, “Hani, kalpleri katılaştı, taş gibi oldu; hatta taştan da daha katı” (Bakara, 74) âyeti, kalbi katılaşmış, gözü yaşarmayan ve ibret almayan insan tipini tasvir eder. Âkif’in beyti, bu duruma düşen bir milletin geleceğinin ne kadar karanlık olduğunu vurgular. Bu beyit, bize, geçmişimizi, inancımızı ve irfanımızı ihmal etmeden, aynı zamanda dünyadaki ilmî ve teknolojik gelişmelere de açık olmamız gerektiğini hatırlatır. Zira hakikî medeniyet, hem Doğu’nun hikmetini hem de Batı’nın ilmî birikimini mezcederek elde edilir.
Makale 2: Hazmî – “Devâm üzre kimin bahtında ey dil tâb ü fer kalmış”
Beyit:
Devâm üzre kimin bahtında ey dil tâb ü fer kalmış
Kimin âfâk-ı ikbâlindeki nûr-ı seher kalmış
İzah ve Açıklama:
Bu beyit, fânî dünya hayatının gelip geçiciliğini ve mutlulukların, başarıların ve neşenin kalıcı olmadığını sorgular. “Tâb ü fer” (ışık ve parlaklık) ve “nûr-ı seher” (seher vakti nuru) gibi metaforlarla, şair, kime ait olan bahtiyarlığın, şöhretin veya gençliğin sürekli devam ettiğini sorar. Bu, insanın ömrünün ve dünyevî zevklerinin geçiciliğini ve bu geçicilik karşısında bir anlık şöhret veya mutlulukla gururlanmanın beyhudeliğini vurgular.
Makale:
Hayatın Fânîliği Karşısında Bahtiyarlık ve Gurur
Hazmî’nin bu beyiti, insanoğlunun en temel meselelerinden biri olan fânîlik mefhumuna ayna tutar. İnsan, genellikle içinde bulunduğu nimet ve saadet hâlinin kalıcı olduğunu zannederek bir gaflete kapılır. Oysa, Hazmî’nin de sorduğu gibi, “Kimin bahtında tâb ü fer (ışık ve parlaklık) sürekli kalmış?” Hayat, sürekli değişen, dönüşen ve akıp giden bir süreçtir. Dün zirvede olan, bugün diplerde olabilir; dün gülü seven, bugün gülü terkedebilir. Bu durum, insanı, elde ettiği her nimetin bir emanet olduğu hakikatine yönlendirmelidir.
Bu beyit, aynı zamanda, gençlik, güzellik, zenginlik ve şöhret gibi geçici nimetlerle övünmenin beyhudeliğini de dile getirir. Bir seher vaktinin nuru gibi parlayan bu nimetler, günün sonunda yerini gecenin karanlığına bırakabilir. Bu bağlamda, Müslüman bir şairin bu beyiti, dünyevî nimetlere aşırı bir şekilde bağlanmamanın ve asıl gayenin ebedî âlem için hazırlık yapmak olduğunun bir hatırlatıcısıdır. “Âfâk-ı ikbâl” (ikbal ufukları) ifadesi, şöhret, başarı ve makam gibi dünyevî emelleri sembolize eder. Şairin, bu ikbal ufuklarındaki “seher nuru”nun da kalıcı olmadığını vurgulaması, insana, bütün gayretini ve çabasını ebedî bir saadet için sarf etmesi gerektiğini telkin eder.
Bu beyit, bize Kur’an-ı Kerim’in “Dünya hayatı, ancak bir oyun ve bir oyalanmadan ibarettir…” (Ankebût, 64) âyetinin muhtevasını hatırlatır. İnsanın bu dünyada elde ettiği her şey, bir imtihan vesilesidir ve zâil olmaya mahkûmdur. Asıl kazanç, bu fânî nimetleri, Bâkî olan Zât’ın rızasına uygun bir şekilde kullanabilmektir. Bu beyit, dünya malıyla gurur duyan, gençliğine ve güzelliğine aldanan her insana bir nasihat niteliği taşır.
Makale 3: Taşlıcalı Yahyâ – “Âlemin yokdur safâsı derd-i bî-dermânı var”
Beyit:
Âlemin yokdur safâsı derd-i bî-dermânı var
Bu metâ‘-ı vuslata aldanmanuz hicrânı var
İzah ve Açıklama:
Bu beyitte Taşlıcalı Yahyâ, dünyanın gelip geçici ve aldatıcı tabiatını tasvir eder. “Âlemin” (dünyanın) bir “safâsı” (huzuru, neşesi) olmadığını, aksine “derd-i bî-dermânı” (dermanı olmayan dertleri) olduğunu söyler. İkinci mısrada ise, dünyadaki kavuşma nimetlerine (metâ‘-ı vuslat) aldanmamayı öğütler, zira bunların ardında kaçınılmaz bir ayrılık (hicrân) yatar. Bu beyit, dünya nimetlerinin cazibesine kapılan insanları uyarır ve onlara dünya hayatının hakikatini gösterir.
Makale:
Dünya Bir İmtihan Yurdu: Aldanma ve İbret
Taşlıcalı Yahyâ’nın “Âlemin yokdur safâsı derd-i bî-dermânı var” beyti, dünya hayatının hakikatine dair derin bir tefekkürün mahsulüdür. Bu dünya, bir saadet yurdu değil, bir imtihan mekânıdır. Buradaki nimetler ve mutluluklar, görünürde cazibedar olsalar da, asıl maksatları insana imtihan vesilesi olmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de dünya hayatı için “aldatıcı metâ‘” (Ali İmrân, 185) ifadesi kullanılır. Dünya, sunduğu zevklerle insanı aldatır ve onu ebedî âlemden gafil kılar.
Beyitteki “derd-i bî-dermân” (dermanı olmayan dert) ifadesi, dünya hayatının tabiî bir özelliği olan musibetleri, hastalıkları ve kayıpları işaret eder. İnsanın bu dünyada başına gelen musibetler, bazen o kadar ağır olur ki, âdeta dermanı bulunmaz. Ancak bu durum, inanan bir insan için bir üzüntü vesilesi değil, bir ibret ve sabır imtihanıdır. “Bu metâ‘-ı vuslata aldanmanuz hicrânı var” uyarısı, dünya hayatında elde edilen her şeyin (mal, mülk, makam, sevilenler) bir gün elden çıkacağını ve nihayetinde bir ayrılığın (hicran) yaşanacağını hatırlatır.
Bu beyit, insanı, dünya nimetlerine aşırı bir şekilde bağlanmaktan sakındırır. Eğer bir insan, dünyanın fânî nimetlerini ebedî zannedip onlara tutunursa, kaçınılmaz bir şekilde yaşayacağı ayrılık acısıyla yıkılır. Edebiyatımızda, bu tema sıkça işlenmiştir. Mesela, Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnûn’unda, Mecnûn’un Leylâ’dan değil, dünyanın kendisinden yüz çevirmesi ve hakikî vuslatı arayışı, bu hakikatin en güzel tasviridir. Dünyadaki vuslatlar geçicidir; asıl vuslat, Hakk’a kavuşmadır. Bu beyit, bize dünya nimetlerinin birer tuzak olduğunu ve asıl gayenin ebedî âlemdeki saadete ulaşmak olduğunu telkin eder.
Özet
Bu makaleler, fânî dünya hayatının farklı veçhelerini ve bu hayatın içinde insanın karşılaştığı hakikatleri ele almaktadır. Mehmet Âkif Ersoy’un beyti, bilgi ve irfandan nasipsiz, ahlâkî çöküntüye uğramış bir insan tipini eleştirir ve hakikî medeniyetin Doğu’nun hikmeti ile Batı’nın ilmî birikimini mezcederek elde edileceğini vurgular. Hazmî’nin beyti, bahtiyarlık, şöhret ve güzellik gibi dünyevî nimetlerin kalıcı olmadığını sorgulayarak, insanın gururdan uzak durması ve asıl gayesini ebedî saadet olarak belirlemesi gerektiğini telkin eder. Son olarak Taşlıcalı Yahyâ’nın beyti, dünyanın bir aldatmaca yurdu olduğunu, dermanı olmayan dertlerle dolu olduğunu ve buradaki her nimetin bir ayrılıkla nihayetleneceğini hatırlatarak, insana dünya nimetlerine karşı uyanık olmayı öğütler. Bu üç beyit ve makaleler, birbirinden farklı konuları ele alsa da, hepsi ortak bir paydada buluşur: Dünya hayatının fânîliği ve insanın ebedî saadeti arayışında bu fânîlikten ibret alması gerektiği hakikati.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
19/10/2025