BERCESTE VE İZAHI – 87 –

BERCESTE VE İZAHI – 87 –

​1: Şeyhülislâm Ârif Hikmet
​Beyit:
​Dünyâde nakd-i ömr ile kâlâ-yı müştera
Ukbâda zîb-i dûş-ı nedâmet değil midir

​İzah ve Açıklama:
Şeyhülislâm Ârif Hikmet’in bu beytinin muhtevasına göre, dünyadaki hayatımızı, yani “nakd-i ömrü” (ömür sermayesini) vererek satın aldığımız her şeyin, yani “kâlâ-yı müştera”nın (satın alınmış malın), ahirette “zîb-i dûş-ı nedâmet”ten (pişmanlık omuzlarının süsü/yükü) başka bir şeye dönüşmeyeceğini ifade etmektedir. Şair, ömür sermayesinin ne kadar kıymetli olduğuna ve bu sermayenin yanlış yere sarf edilmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağına dair bir îkazda bulunmaktadır. Dünya malına ve meşgalelerine harcanan her bir anın, ahirette sahibine ağır bir yük ve derin bir pişmanlık getireceği vurgulanmaktadır. Bu beyit, asıl kazancın ve yatırımın ahiret için yapılması gerektiğini hikmetli bir lisanla anlatmaktadır.

​2: Yûnus Emre
​Beyit:
​Yanmışam aşkına tâ kül olunca
Boyandım rengine solmazam ayruk

​İzah ve Açıklama:
Yûnus Emre, Hak aşkının muazzam kuvvetini bu beytinde terennüm etmektedir. “Yanmışam aşkına tâ kül olunca” ifadesi, aşk ateşinde tamamen yok olmayı, benliğinden arınmayı, fani olan her şeyden geçmeyi ifade eder. Aşkın nihai gayesi, âşıkın kendi varlığını maşukunun varlığında eritmesidir. “Boyandım rengine solmazam ayruk” dizesi ise bu fani varlığın terk edilmesiyle baki bir renge bürünmeyi anlatır. Yûnus, Hak aşkıyla dolan bir kalbin, artık dünya hevesleriyle solup gitmeyeceğini, fani olanın değil, baki olanın rengiyle boyandığını ve bu rengin ebedî olduğunu belirtir. Bu beyit, Allah’a olan sevginin insanı nasıl ebedîleştirdiğini ve fani olanın ötesine taşıdığını göstermektedir.

​3: Niyâzî-i Mısrî
​Beyit:
​Bu fenâ gülzârına tâlib olanlar anlamaz
Vechi bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi

​İzah ve Açıklama:
Bu beyitte Niyâzî-i Mısrî, kendi tasavvufî idrakini ve Hak yolundaki duruşunu açıklarken, kimlerin kendisini anlayabileceğini ortaya koymaktadır. “Bu fenâ gülzârına tâlib olanlar anlamaz” ifadesi, fani dünya hayatının gül bahçesi gibi gelgeç güzelliklerine talip olanların, yani yalnızca dünyevî menfaatleri ve lezzetleri arayanların, kendisini ve Hak yolundaki dervişleri idrak edemeyeceğini belirtir. Bu zümre, görünüşe takılıp hakikatten gafil olanlardır. “Vechi bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi” dizesi ise, bizi ancak “vechi bâkî” olanın (baki olanın yüzünün), yani Hak Teâlâ’nın sonsuz güzelliğine hayran olanların anlayabileceğini ifade eder. Niyâzî, bu yolda gidenlerin amacının fani dünya değil, baki olanın cemaline ermek olduğunu ve bu gayeye sahip olanların birbirini hakikatte tanıyabileceğini beyan etmektedir.

​Ömür ve Vuslat Yolunda İnsan
​Giriş
Hayat, bir yolculuktan ibarettir ve bu yolculukta her birimizin omuzlarında yükler, kalplerimizde arzular, zihinlerimizde sualler mevcuttur. Edebiyatımızın zirve isimleri olan Yûnus Emre, Şeyhülislâm Ârif Hikmet ve Niyâzî-i Mısrî gibi Hak dostu şairler, bu yolculuğun en mühim duraklarını şiirleriyle izah etmiştir. Onların beyitleri, insana, kendi hakikatini, bu dünyadaki misyonunu ve nihai varış noktasını hatırlatan birer hikmet pınarıdır.
​Ömür Sermayesinin Akıbeti
Şeyhülislâm Ârif Hikmet’in dediği gibi, “Dünyâde nakd-i ömr ile kâlâ-yı müştera / Ukbâda zîb-i dûş-ı nedâmet değil midir.” Bu beyit, her nefesin bir sermaye, her saniyenin bir hazine olduğunu bize hatırlatır. İnsan, bu kıymetli sermayeyi, fani olan dünyaya ait “kâlâ”ları (malları) satın almak için kullanır. Oysa dünya, bir imtihan meydanıdır ve asıl kazanç, ahirette sahibine fayda verecek olan amellerdir. Bu hakikatten gafil olanlar, ömürlerini fani heveslerin peşinde harcadıklarında, ahirette en büyük yükleri, yani “nedâmet”i (pişmanlığı) omuzlarında taşıyacaklardır. Bu beyit, bize ebedî olanı fani olana tercih etmemiz gerektiğini, ömür sermayemizi Allah rızası için harcamamız icap ettiğini ve aksi takdirde en büyük kaybın bu olacağını hikmetli bir lisanla ifade eder.
​Aşkın Dönüştürücü Kudreti
Yûnus Emre’nin o meşhur beyti, aşkın bir insanı nasıl baştan aşağıya değiştirebileceğinin en güzel misallerindendir: “Yanmışam aşkına tâ kül olunca / Boyandım rengine solmazam ayruk.” Bu sözler, Hak aşkının bir insanı kendi nefsinden, kendi benliğinden, kendi fani kimliğinden nasıl arındırdığını anlatır. Aşk, bir ateştir ve bu ateşte yanmayı göze alanlar, fani olanın külüne dönüp, baki olanın rengine bürünürler. Bu, bir yok oluş değil, bir diriliştir. Aşk, insanı fani olanın solgunluğundan kurtarıp, ebedî olanın parlaklığına taşır. Hak aşkına gönül verenler, artık dünya hayatının geçici hevesleriyle solmazlar, çünkü onlar, Allah’ın ebedî olan rengiyle boyanmışlardır.
​Hakikat Ehlinin Mizaç ve Duruşu
Niyâzî-i Mısrî, bu hakikatin ancak belirli bir kalbî idrake sahip olanlar tarafından anlaşılabileceğini vurgular: “Bu fenâ gülzârına tâlib olanlar anlamaz / Vechi bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi.” Bu sözler, dünya sevdasına düşmüş, fani olanın peşinden koşanların, tasavvuf ehlini ve onların yolunu idrak edemeyeceğini izah eder. Hakikat yolunun yolcuları, dünya hayatının geçici gül bahçeleriyle değil, “vechi bâkî” olanın sonsuz güzelliğiyle ilgilenirler. Onların nazarında dünya, bir imtihan durağıdır; asıl gaye ise Allah’ın cemaline vuslattır. Bu sebeple, Hak’kın sonsuz güzelliğine hayran olanlar, bu yolda yürüyenlerin birbirini anladığı bir sırdaşlık âlemine girerler.

​Hülâsa
Bu beyitler, farklı dönemlerde ve farklı meşreplerde yaşamış şairlerin dilinden dökülmüş olsalar da, aslen birbiriyle bütünleşen bir hakikati ihtiva ederler. Şeyhülislâm Ârif Hikmet, ömür sermayesinin fani işlerle tüketilmesinin pişmanlık getireceğini ihtar ederken, Yûnus Emre, Hak aşkının insanı ebedîleştiren ve onu fani heveslerden kurtaran bir kuvvet olduğunu anlatır. Niyâzî-i Mısrî, bu hakikatin ancak manevî idraki yüksek olanlar tarafından anlaşılabileceğini belirtir. Bu hikmetli sözler, insana, hayatını mânâsız hevesler peşinde harcamak yerine, ömrünü Hak’ka adaması gerektiğini ve bu yoldaki aşkın, vuslatın, pişmanlığın hatırlatır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
18/10/2025

 

 

Loading

No ResponsesEkim 19th, 2025