BERCESTE VE İZAHI – 70–

BERCESTE VE İZAHI – 70–

​Fuzûlî’den Bir Beyt: Hakikî Kurbân
​İktibas: “Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ıyd için / Dem-be-dem sa’at-be-sa’at ben senin kurbânınam” – Fuzûlî
​Bu beyit, şair Fuzûlî’nin derin bir aşk ve teslimiyet hissiyatını dile getirdiği müstesna bir örnektir. Beyitte, kurbân mefhumu, dinî bir vecibe olmanın ötesinde, beşerî bir aşkın ve ilâhî bir sevginin timsali olarak ele alınmıştır. Fuzûlî, âlem halkının yılda bir kez bayram için kurban kestiğini belirtirken, kendisinin ise her an, her saniye Hakk’ın aşkına kurban olmaya hazır olduğunu ifade etmektedir. Bu durum, sadece bir dinî ritüeli değil, aynı zamanda nefsin ve benliğin sürekli bir arınma hâlini, Hakk’a adanmış bir hayatı tasvir eder.
​Kurbânın manası, İslâmî terminolojide, kişinin Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmak için birtakım fedakârlıklarda bulunmasıdır. Bu fedakârlık, hayvan kesimi şeklinde tezahür etse de, asıl hedef, kalpteki benliği, enaniyet ve nefsanî arzuları Hakk’ın yolunda feda etmektir. Fuzûlî’nin beyti, bu hakikî kurbân mefhumunu en veciz şekilde ortaya koyar. O, maddî bir kurbânın sınırlı zaman ve mekânla mukayyed olduğunu, oysa kendi aşkının ve teslimiyetinin sonsuz ve kesintisiz olduğunu dile getirir. Onun bu hâli, bir dervişin, bir âşıkın tüm varlığını maşukuna adaması gibi, bir kulun da tüm varlığıyla Rabbine yönelmesini sembolize eder. Bu beyit, bize, ibadetlerin şekil ve kalıplarından ziyade, onlara can veren manevî derinliğin ne kadar mühim olduğunu hatırlatır. Hakikî kurbân, ancak tüm hayatı ihâta eden bir teslimiyet ve aşkla mümkün olur.

​Leskofçalı Gâlib’den İbretli Bir Beyit: Hayatın İdâresi
​İktibas: “Âkil olur kim geçer eyyâmı hüsn-i hâl ile / Eylemez ser-mest kendin neş’e-i ikbâl ile” – Leskofçalı Gâlib
​Bu beyit, Leskofçalı Gâlib’in hikmetli bir nasihatini ihtiva eder. Şair, akıllı ve basiretli kişinin, hayat günlerini güzel bir hâl ve tutumla geçirdiğini, gelecek bir saadetin veya başarının sarhoşluğuyla bugünü zayi etmediğini ifade eder. Bu, hayatın idaresine dair son derece mühim bir öğüttür. Akıl, sadece doğru ve yanlışı ayırt etmekle kalmaz, aynı zamanda insanın hayatını, anını ve istikbalini doğru bir şekilde yönetmesini sağlar. İnsan, genellikle gelecekteki mümkün olan bir sevinç veya başarı için bugünün kıymetini bilmez, mevcudu ihmal eder. Bu durum, sürekli bir erteleme, tatminsizlik ve nihayetinde hüsranla neticelenir.
​İkbâl, yani yükseliş ve başarı, çoğu zaman insanı gafil kılan bir neşe kaynağı olabilir. Bu neşe, bazen geçici, bazen de yanıltıcıdır. Gâlib’in uyarısı, bu neşeye kapılıp kendinden geçmemek, hayatın her anında ölçülü ve şuurlu kalmaktır. Bu beyit, bize, hayatta dâima mevcut olan anın kıymetini bilmek, her hâlimizde sükûneti ve aklı muhafaza etmek gerektiğini telkin eder. Asıl olan, neşenin veya ikbâlin getirdiği bir sarhoşlukla değil, her ânı bir nimet bilerek, güzel bir hâl ile yaşamaktır. Bu hikmetli beyit, bize, hayatın yalnızca geleceğe yönelik bir koşuşturmadan ibaret olmadığını, asıl mananın, içinde bulunulan anın güzelliğini ve kıymetini idrak etmekte saklı olduğunu hatırlatır.

​Yenşehirli Avni’den Kalbe Yönelik Bir Nasihat: Hakikî Servet
​İktibas: “İki çeşm-i sirişk-efşân ile bir kalb-i vîrân al / Tükenmez hasra gelmez dâ’imî îrâd lâzımsa” – Yenişehirli Avni
​Bu beyit, Yenişehirli Avni’nin manevî bir servet tarifi ve nasihati olarak karşımıza çıkar. Şair, eğer tükenmez, sınırı olmayan ve daimî bir gelir, yani manevî bir kazanç istiyorsan, akan gözyaşlarıyla dolu bir çift göz ve harap olmuş bir kalbe sahip ol, der. Bu ifade, maddî servet peşinde koşan dünyaya bir serzeniş ve maneviyâtın hakikatine bir davettir. Beyitteki “harap kalp” ve “akan gözyaşı”, nefsin yıkılışını ve Hakk’a yönelişin alametlerini sembolize eder. Harap olmuş kalp, nefsânî arzuların, enâniyetin ve dünyevî ihtirasların terk edildiği, arınmış bir kalptir. Bu kalp, artık dünyadan bir beklentisi olmayan, yalnızca Hakk’ın rızasını arayan bir kalptir.
​Gözyaşları ise, bu manevî uyanışın ve pişmanlığın bir tezahürüdür. Pişmanlık gözyaşları, kalbi temizler, ruhu arındırır ve insanı Yaradan’a yaklaştırır. Bu durum, dünyevî hırs ve menfaatlerden arınmış bir hayatın, kalbinin kapısını ilâhî rahmete açmasını anlatır. Avni’nin bu nasihati, bize, hakikî zenginliğin malda veya makamda değil, manevî bir temizlenmede ve kalpteki teslimiyette olduğunu öğretir. Tükenmez gelir, ancak ilâhî rahmet ve bereketle elde edilir. Bu da ancak, nefsinin esaretinden kurtulmuş ve kalbini Hakk’a açmış olanlara nasip olur. Bu beyit, insanı, asıl servetini iç dünyasında aramaya ve kalbini ihya etmeye davet eder.

​Mislî’den Tevâzu ve Âcizliğin Beyânı: Kâinatın İbreti
​İktibas: “Sun’-ı Zâtü’llâh yeterken aynımı ibret heme / Hâne-i vîrânımı ta’mîre üstâd olmadım” – Mislî
​Mislî’nin bu beyti, bir yandan kâinatın ihtişamı karşısındaki hayretini, diğer yandan kendi nefsi karşısındaki acziyetini dile getirir. Şair, Allah’ın yarattığı her şeydeki sanatı ve hikmeti görmenin, ibret alması için gözüne kâfi geldiğini ifade eder. Bu, kâinatı bir ibret nazarıyla, bir ilâhî kitap olarak okuma sanatıdır. Her varlıkta, bir kelebeğin kanadında, bir çiçeğin renginde, bir dağın heybetinde Allah’ın kudret ve sanatının izleri görülür. Bu ibretli bakış açısı, insana tevhid bilincini ve yaratıcının büyüklüğünü hatırlatır. Ancak, Mislî bu hayranlığı kendi acziyetiyle birleştirir.
​Beytin ikinci mısrasında, “virane olmuş gönlümü tamir etmeye üstat olamadım” diyerek, kâinatı okuyabilme becerisine rağmen, kendi iç dünyasını, manevî viraneliğini ıslah etmede başarısız olduğunu itiraf eder. Bu itiraf, derin bir tevazu ve samimiyeti ihtiva eder. İnsan, ne kadar dış dünyaya, kâinata bakıp ibret alsa da, kendi nefsini, kendi hatalarını düzeltmekte zorlanır. Bu beyit, bize, dışarıdaki mükemmel nizamı ve sanatı idrak etmenin mühim olduğunu, ancak asıl zor olanın, kendi iç dünyamızı, nefsimizi ve kalbimizi ihya etmek olduğunu anlatır. Hakiki bir üstatlık, ancak bu iç yolculukta kazanılır. Mislî’nin beyti, bu zorlu iç mücadeleyi ve insanî acziyeti en samimî şekilde ortaya koyar.

​Râhmî’den Hayatın Çelişkileri Üzerine Bir Beyit: Gece ve Gündüzün Hikmeti
​İktibas: “Âbisten-i safâ vü kederdir leyâl hep / Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar” – Râhmî
​Râhmî’nin bu beyti, hayatın tekrarını ve çelişkilerini, gece ve gündüz metaforuyla tasvir eder. Şair, gecenin hem mutluluğa (safâ) hem de kedere (keder) gebe olduğunu belirtir. Bu, hayatın tabiatında bulunan zıtlıkları ve belirsizlikleri ifade eder. Gece, bazen huzur ve sükûnetin, bazen de hüzün ve ıstırabın sembolü olabilir. İnsan hayatında da durum böyledir; bir an neşeyle dolarken, bir sonraki an kederle yüzleşilebilir. Bu zıtlıklar, hayatın bir parçasıdır ve insanı olgunlaştıran, derinleştiren unsurlardır.
​Beytin ikinci mısrası, “Gecenin dölyatağından gün doğmadan neler doğar,” diyerek, bu belirsizliği ve hayatın sürprizlerini vurgular. Gece, henüz aydınlığın zuhur etmediği bir zamandır ve bu karanlıkta, kimsenin tahmin edemeyeceği yeni durumlar, hadiseler, sevinçler veya üzüntüler ortaya çıkabilir. Bu, aynı zamanda bir umut beyanıdır. En karanlık anlarda bile, sabahın doğması gibi, yeni bir umut ışığının, yeni bir imkânın ortaya çıkabileceğini işaret eder. Bu beyit, bize, hayatın zıtlıklarla dolu olduğunu kabullenmeyi, belirsizlikler karşısında sabırlı olmayı ve her anın kendi içinde bir sürpriz barındırdığını idrak etmeyi öğretir. Hayat, sadece bir istikametten ibaret değildir; o, sayısız ihtimallerle dolu, sürekli değişen bir süreçtir.

​Makalelerin Özeti
​Bu makaleler, kadim şairlerin beyitleri üzerinden derin bir maneviyat ve hikmet deryasına dalmaktadır. Fuzûlî’nin beyti, kurbân mefhumunu maddî bir vecibeden manevî bir teslimiyete taşıyarak, hakikî aşkın ve adanmışlığın ancak tüm varlığıyla olabileceğini belirtir. Leskofçalı Gâlib’in hikmetli sözleri, aklın ve basiretin sadece bilgiyle değil, aynı zamanda hayatın her ânını güzel bir hâl ile yaşamayı becermekle elde edileceğini, geleceğin getireceği neşenin sarhoşluğuna kapılmamak gerektiğini anlatır. Yenişehirli Avni ise, hakiki servetin maddî zenginlikte değil, günahlarına pişmanlıkla ağlayan bir göz ve nefsinden arınmış harap bir kalpte olduğunu öğütler. Mislî’nin beyti, kâinatın ibret verici nizamına hayranlık duyarken, kendi nefsini ıslah etmedeki acziyetini itiraf ederek derin bir tevazu dersi verir. Son olarak, Râhmî’nin beyiti, hayatın tekrarında gece ve gündüzün temsil ettiği zıtlıkları, yani sevinç ve kederin kaçınılmazlığını ele alarak, her anın sürprizlerle dolu olduğunu ve bu belirsizlikler karşısında hazırlıklı ve umutlu olunması gerektiğini belirtir. Bu beyitler, bize sadece şiirsel bir haz sunmakla kalmayıp, aynı zamanda hayatın farklı yönlerine dair evrensel ve ibretli dersler ihtiva etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
16/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 17th, 2025