Zulmün Mahiyeti: Nefse Edilen Haksızlık
1.Zulmün Mahiyeti: Nefse Edilen Haksızlık
Âdem (aleyhisselâm) ve Havva validemiz, yasak meyveden yiyip Allah’ın emrine muhalefet ettiklerinde,
““(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.”dediler.
(A‘râf Sûresi, 23. âyet,)
Buradaki zulüm, halk arasında zannedildiği gibi başkasına yapılan bir haksızlık değildir; kendi nefsine yapılan bir haksızlıktır.
Zira günah, Allah’a zarar vermez; kulun kendi nurunu, kalbini, safiyetini kirletir.
Dolayısıyla burada “zulüm”, nefsin istidadını, yüceliğini ve kulluk kıymetini kirletmek manasındadır.
Kur’an’da zulüm, çoğu yerde “hakkı yerinden etmek” anlamında kullanılır.
İnsanın hakkı, yaratılış gayesi gereği Allah’a kul olmaktır.
O hâlde zulüm; kulun kendisini kendi yerinden düşürmesi, kulluk makamından uzaklaşmasıdır.
“Gerçek şu ki Allah insanlara zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.”
(Yûnus Sûresi, 44. âyet, TDV Meali)
Yani kul, her isyanında, her gafletinde kendi ruhuna zarar verir; nurunu söndürür, istidadını karartır.
Hz. Âdem bu hakikati derk ettiği için hemen “Biz kendimize zulmettik” diyerek pişmanlığını itiraf etmiştir.
İşte bu itiraf, bir peygamber tevbesidir; en ulvî tevbedir.
2. Ziyan: Fıtrî Saadetin Kaybı
Ayetin devamındaki ifade:
“Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz.”
Buradaki ziyan, sadece cennet nimetlerinin kaybı değildir.
Asıl kayıp; Allah’ın rızasından, yakınlığından, huzurundan uzaklaşmaktır.
İnsanın en büyük serveti, Rabbine yakınlığıdır.
Âdem aleyhisselâm, bu yakınlığın az da olsa kesilmesinin dehşetini hissetti.
Bu yüzden “ziyan edenlerden oluruz” dedi.
Yani:
“Ya Rabbi! Senin affına, rahmetine muhtaç olduğumuzu anladık.
Eğer Sen’in rahmetinle örtülmezse, biz mahvoluruz.”
Bu, aslında insanlığın bütün tevbelerinin temelidir.
Kur’an’da benzer bir ikaz, aynı manayı teyit eder:
“Kim Allah’a ve Resûlü’ne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırladık.”
(Fetih Sûresi, 13. âyet)
Ve yine:
“Kim Allah’a yönelmekten yüz çevirirse, onun için sıkıntılı bir hayat vardır.”
(Tâhâ Sûresi, 124. âyet, TDV Meali)
İşte “ziyan”ın aslı budur:
Allah’tan uzak bir hayat —yani rahmetten mahrumiyet, hidayetten sapma, kalbin kararması—
Bu dünyada kalbî sıkıntı, ahirette ebedî hüsrandır.
3. Hz. Âdem’in Tevbesinin Hikmeti
Hz. Âdem’in tevbesi, sadece bir özür değil; insanlığın kıyamete kadar sürecek bir dersidir.
Allah ona “Şu ağaca yaklaşmayın” dediğinde, bu emri bir imtihan sırrı için verdi.
Âdem, bu emri çiğnediğinde, hemen hatasını idrak edip tevbe etti.
İblis de emre muhalefet etti ama tevbe etmedi.
İkisi de hata etti, ama biri rahmet, diğeri lanet buldu.
Çünkü tevbe, kibrin panzehiridir.
İblis “Ben ondan hayırlıyım” dedi;
Âdem ise “Biz kendimize zulmettik” dedi.
Biri nefsini temize çıkardı, diğeri nefsini itham etti.
İşte bu iki tavır, iman ile küfrün ayrıldığı ince çizgidir.
Kur’an, bu farkı şöyle beyan eder:
“Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz; bunun dışındakileri dilediğine bağışlar.”
(Nisâ Sûresi, 48. âyet, TDV Meali)
Yani, tevbe kapısı açıktır. Zulüm, ne kadar büyük olursa olsun; eğer kul affa yönelirse, Allah’ın rahmeti onu kuşatır.
Ama kibirle, inatla günaha devam eden, asıl kaybeden odur.
4. Zulüm–Ziyan İlişkisi: Manevî Kayıp Zinciri
Kur’an bütünlüğünde bakıldığında;
zulüm → günah → kalbî kararma → rahmetten uzaklaşma → hüsran zinciri vardır.
“Zalimler, yaptıkları yüzünden hüsrana uğradılar.”
(En‘âm Sûresi, 140. âyet)
Yani zulüm, sadece bir fiil değil, bir istikametin kaybıdır.
Zalim insan, kendi fıtratını tersine çevirir;
nurun yerine karanlığı, rahmetin yerine gazabı davet eder.
İşte Hz. Âdem’in tevbesi, bu zinciri kırmıştır.
Kendini suçlamış, Rabbine yönelmiş, rahmete sığınmıştır.
O an “kurtuluş” başlamıştır.
Zira asıl hüsran, Allah’a dönmemektir.
5. Hikmetli Sonuç ve İbret
Hz. Âdem’in duası, sadece bir kelime değil, insanlık duasıdır.
İnsanın Rabbi karşısında alması gereken hâli,
nefsini itham eden, kusurunu bilen, rahmeti dileyen bir duruştur.
Bu âyet bize öğretir ki:
• Zulüm, nefsin kararmasıdır.
• Ziyan, rahmetten uzaklaşmaktır.
• Kurtuluş, tevbe ve merhamet dilenmektedir.
Zira İsyan, nefsin zulmüdür; çünkü isyan eden, kendi saadetine darbe vurur.
Tevbe ise rahmetin davetçisidir.
İşte Âdem kıssası, yalnız geçmiş bir olay değil; her insanın kendi iç dünyasında her gün yaşadığı bir imtihan aynasıdır.
6. Netice
Âdem (aleyhisselâm)’ın “Biz kendimize zulmettik” sözü,
kulun Rabbine karşı kulluğunun en saf, en derûnî itirafıdır.
Zulüm, nefsin kendi kemalini bozması;
ziyan ise, ebedî saadetin nurundan mahrum kalmasıdır.
Ancak tevbe, insanı yeniden “rahmet dairesi”ne alır.
Çünkü Allah Teâlâ buyurur:
“Ey kendilerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.
Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar.”
(Zümer Sûresi, 53. âyet, TDV Meali)
ÖZET
A‘râf 23. âyetteki “zulüm”, kulun kendi nefsine ettiği haksızlıktır;
Allah’ın değil, kendi istidadının kararmasıdır.
“Ziyan” ise, rahmetten, hidayetten ve rızadan uzak kalma hâlidir.
Âdem’in tevbesi, insanın en büyük öğretmenidir:
Günah değil, tevbesizlik hüsrandır.
Zira affın kapısı, tevbe eden için her daim açıktır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
15/10/2025